İnnâ nahnu
nuhyil mevtâ ve nektübü mâ kaddemû ve âsârehüm , ve külle şey'in
ahsaynâhü fî imâmin mübîn. (36/12)
Kesinlikle
biziz, ölüleri dirilten, onların bütün fiillerini, bıraktıkları
her izi, yazarız. Biz her şeyi İMAM-l MUBİN'de iHSA ettik!..
Vadrib lehüm meselen eshâbel karyeh,
iz câehel mürselûn. (36/13)
O yerleşim bölgesinin halkını
hatırlat, ki onlara Resuller gelmişti.
İz erselnâ ileyhi müsneyni fekezzebû
hümâ feazzeznâ bisâlisin fekâlû innâ ileyküm mürselûn.
(36/14)
Hani, biz o halka, iki Resul göndermiştik,
ki onların ikisini de yalancı saymışlardı da, bir üçüncüsüyle
desteklemiştik. Onlar hep beraber "Biz size gönderilmiş elçileriz"
dediler...
Kâlû mâ entüm illâ beşerün mislünâ
ve mâ enzeler Rahmânü min şey'in in entüm illâ tekzibûn.
(36/15)
Dediler; "Siz de bizim
mislimiz üzere beşerden başka bir şey değilsiniz... Rahman bir şey
inzal etmemiştir..." Hem siz, sırf yalan söylüyorsunuz.
Kâlû rabbünâ ya'lemü innâ ileyküm
lemürselûn.(36/16)
Dediler (Resuller); Rabbimiz
bilendir, elbette biz size gönderilmiş Resulleriz.
Ve mâ aleynâ illel belâğul mübîn.
(36/17)
Bize düşen size açık seçik
tebliğde bulunmaktır.
Kâlû
innâ tetayyernâ biküm lein
lem tentehû lenercümenneküm ve leye messenneküm minnâ azâbün elîm.
(36/18)
Siz bize uğursuzluk
getirdiniz; vazgeçmezseniz, sizi taşlarız ve bizden azaba yol açacak
olaylarla karşılaşırsınız.
Kâlû tâirüküm meaküm , ein zükkirtüm,
bel entüm kavmün müsrifûn.(36/19)
Uğursuzluk kendinizdendir,
dediler (Resuller)... Tavsiyelerimizi uğursuzluk diye mi anlıyorsunuz.
Hayır, siz haddi aşan bir topluluksunuz.
Ve câe min aksal medîneti racülün
yes'â kâle yâ kavmit tebiul mürselîn. (36/20)
Şehrin bir ucundan koşarak
gelen adam seslendi: Ey kavmim. Resullere uyun!..
İttebiû men lâ yes'elüküm ecren ve
hüm mühtedûn. (36/21)
Sizden bir karşılık
istemeyen, hidayet üzere olanlara uyun.
Ve mâ liye lâ a'büdüllezî fetaranî
ve ileyhi turceûn. (36/22)
Nasıl kulluk etmem ki beni bu
şekilde yaratan Allah'a; ki O'na
döneceksiniz.
Eettehizü min dûnihî âliheten in
yuridnir Rahmânü bidurrin lâ tuğni annî şefâatühüm şey'en ve
lâ yünkizûn. (36/23)
Tanrılar mı edinmemi
istiyorsunuz!.. Rahman bana bir zarar dilerse, benim için şefaatları
faydasızdır, beni kurtaramazlar.
İnnî izen lefî dalâlin mübîn.
(36/24)
Tanrı edinirsem, kesinlikle açık
seçik sapmış olurum.
İnnî âmentü birabbiküm fesmeûn.
(36/25)
Muhakkak ben rabbinize iman
ettim. Bunu duyun!..
Kîled hulil cenneh, kâle yâ leyte
kavmî ya'lemûn. (36/26)
Ona, Cennete gir, denildi. Keşke
kavmim bileydi, dedi..
Bimâ ğaferelî rabbî ve cealenî
minel mükremîn. (36/27)
Rabbimin beni bağışladığını
ve ikram görenlerden olduğumu...
Ve mâ enzelnâ alâ kavmihî min
ba'dihî min cündin minessemâi ve mâ künnâ münzilîn. 36/28)
Ondan sonra kavminin üzerine gökten
asker indirmedik; indirecek de değildik.
İn kânet illâ sayhaten vâhideten
feizâ hüm hâmidûn. (36/29)
Onlara bir sayha yetti.. Bir
anda yok oldular.
Yâ hasreten alel ıbâd , mâ ye'tîhim
min rasûlin illâ kânû bihî yestehziûn. (36/30)
Ne yazık şu kullara ki,
onlara bir peygamber geldiğinde, onunla alay ederler.
Elem yerev kem ehleknâ kablehüm minel
kurûni ennehüm ileyhim lâ yerciûn. (36/31)
Görmüyorlar mı,
kendilerinden önce biz nice nesiller helak ettik, peygamberleri değerlendirmedikleri
için; ki onların geri dönüşü söz konusu değildir.
18/06/2002
http://sufizmveinsan.com
|