Ve in küllün lemmâ cemîun
ledeynâ muhdarûn
Onların hepsi de huzurumuza
getirileceklerdir.
Ve âyetün lehümül ardul meyteh ,
ehyeynâhâ ve ahrecnâ minhâ habben feminhü ye'külûn.
Şu ölü toprak onlara bir
ibrettir!.. Onu canlandırır, taneler yetiştiririz de yerler.
Ve cealnâ fîhâ cennâtin min nehîlin
ve a'nâbin ve feccernâ fîhâ minel uyûn.
Hurmalıklardan, bağlardan bahçeler
yarattık; pınarlar fışkırttık...
Liye'külû min semerihî ve mâ
amilethü eydîhim , efelâ yeşkürûn. (36/31...35)
Bunların meyvalarından ve ürettiklerinden
yesinler diye... Şükretmiyecekler mi?
Sübhânellezî halekal ezvâce küllehâ
mimmâ tünbitül ardu ve min enfüsihim ve mimmâ lâ ya'lemûn.
Yerden oluşan şeylerden,
nefislerinden ve daha bilmedikleri şeylerden çiftleri yaratan Allah
Sübhandır.
Ve âyetün lehümül leyl , nesleh
minhün nehâre feizâhüm müzlimûn.
Gece de onlar için bir
ibrettir. Gündüzün ışığını çektiğimizde zulmet içinde kalırlar.
Veş şemsü tecrî li müstekarrin lehâ
, zâlike takdîrül Azîzil Alîm.
Güneş de yörüngesinde
istikrarlıdır. Bu, Aziz ve Alim olanın takdiridir,
Vel kamere kadernâhü menâzile hattâ
âdekel urcûnil kadîm.
Aya da bir yörünge takdir
ettik. O bu yörüngede ilerlerken eğri hurma dalı gibi görünür.
Leşşemsü yenbeğî lehâ en tudrikel
kamere ve lelleylü sâbikun nehar , ve küllün fî felekin yesbehûn.
(36/36...40)
Ne güneş aya yetişir, ne de
gece-gündüz aynı anda oluşur. Hepsi de kendi yörüngelerinde dönerler.
Ve âyetün lehüm ennâ hamelnâ zürriyyetehüm
fil fülkil meşhûn.
Onların evladlarıyla dolu
gemilerin taşınmaları da bir ibrettir.
Ve haleknâ lehüm min mislihî mâ
yerkebûn.
Ve daha bunun gibi binecekleri
nice şeyleri yarattık.
Ve in neşe' nuğrikhüm felâ sarîha
lehüm ve lâ hüm yünkazûn.
Dilemiş olsaydık onları batırırdık
da, ne kimse yardımlarına koşabilirdi, ne de kurtulabilirlerdi.
İllâ rahmeten minnâ ve metâan ilâ
hîn.
Ancak bir rahmet olarak bir
zamana kadar yaşamalarını istedik.
Ve izâ kîle lehümütekû mâ beyne
eydîküm ve mâ halfeküm lealleküm turhamûn. (36/41...45)
Önünüzden ve arkanızdan
korunun ki rahmete eresiniz, (dendiğinde yüz çevirirler).
Ve mâ te'tîhim min âyetin min âyâti
rabbihim illâ kânû anhâ mu'ridîn.
Onlara bir Allah ayeti gönderilince,
yüz çevirirler...
Ve izâ kîle lehüm enfikû mimmâ
razekakümüllâhü kâlellezîne keferû lillezîne âmenû enut ımu
men lev yeşâullâhü et'amehû in entüm illâ fî dalâlin mübîn.
Onlara, Allah'ın size verdiği rızktan başkalarına da bağışlayın
dendiğinde, gerçeği örtücüler, iman ehline "Allah dileseydi
onlara da verirdi. Siz aldanıyorsunuz, gerçeği göremiyorsunuz"
derler.
Ve yekûlûne metâ hâzel va'du in küntüm
sâdıkîn.
"Sözünüz doğru ise, ne
zaman tehdidiniz yerine gelecek" derler.
Mâ yenzurûne illâ sayhaten vâhideten
te'huzühüm ve hüm yehıssimûn.
Onların beklediği tek bir
sayhadır ki, onları birbirleriyle çekişirken götürüverir!..
Felâ yestetî ûne tavsiyeten ve lâ
ilâ ehlihim yerciûn. (36/46...50)
Artık ne bir şey vasiyet
edebilirler, ne de ailelerinin yanına dönebilirler.
Ve nüfiha fis sûri feizâhüm minel
ecdâsi ilâ rabbihim yensilûn.
Sur üfürülür...
Kabirlerinden çıkarak Rablerinin hükmüne yönelirler.
Kalû yâ veylenâ men beasenâ min
merkadinâ hâzâ mâ ve ader Rahmânü ve sadekal mürselûn.
Eyvah, bizi kabirlerimizden kim
çıkarttı, derler... Rahmân'ın vaadidir bu; ve Resuller gerçeği
söylemiştir.
İn kânet illâ sayhaten vâhideten
feizâhüm cemîun ledeynâ muhdarûn.
O tek sayhadır, hepsi toplanıp
huzurumuzda olacaklardır.
26/06/2002
http://sufizmveinsan.com
|