Ve
kâlû kulûbünâ
fî ekinnetin
mimmâ ted'ûnâ
ileyhi ve
fî âzâninâ
vakrun ve min
beyninâ ve beynike hicâbün fa'mel innenâ âmilûn.(41/5)
Ve
dediler ki:
Bizi davet
ettiğin şeye
karşı kalplerimiz kapalıdır. Kulaklarımızda
ağırlık ve seninle bizim aramızda perde vardır. Sen dilediğini
yap, biz de dilediğimizi!..
Kul
innemâ ene beşerün misliküm yûhâ ileyye ennemâ ilâhüküm ilâhün
vâhidün festekîmû ileyhi vestağfirûh... (41/6)
De
ki:
"Ben de sizin misliniz bir beşerim!.. Ancak bana ilâhınızın
"Tek" olduğu vahyolundu.. O'na yönelin ve O'ndan mağfiret
dileyin!..
Sümmestevâ
ilessemâi ve hiye dühânün fe kâle lehâ ve lil ardı'tiyâ tav'an
ev kerhâ, kâle tâ eteynâ tâiîn. (41/11)
Sonra,
duman halinde olan semayı
istiva ile ona ve yeryüzüne: "İster arzunuzla,
isterseniz kerhen gelin!.." buyurdu. "İsteyerek
geldik!.." dediler..
Fekadâ
hünne seb'a semâvatin fî yevmeyni, ve evhâ fî külli semâin
emreh , ve zeyyenessemâed dünyâ bi mesâbîh.... (41/12)
Ve
böylece onları, iki günde yedi sema olarak var kıldı ve bütün
semalara görevlerini vahyetti. Ve, dünya semasını kandillerle
(kendiliğinden ışık saçan varlıklarla) süsledi.
Hattâ
izâ mâ câûhâ şehide aleyhim sem'uhüm ve ebsârühüm ve cülûdühüm
bimâ kânû ya'melûn. (41/20)
Nihayet
oraya geldikleri zaman kulakları, gözleri ve derileri, işledikleri
şeye karşı onların aleyhine şahitlik edecektir.
Ve
zâliküm zannükümüllezî zanentüm bi rabbiküm erdâküm feesbahtüm
minel hâsirîn. (41/23)
Rabbiniz
(sizi yönlendiren) hakkında beslediğiniz zan var ya...işte sizi o
mahvetti, ve siz, kaybedenlerden oldunuz...
...vein
yesta'tibû femâ hüm minel mu'tebîn.
(41/24)
Ve
eğer dünyaya tekrar dönmek isterlerse, artık dünyaya iade
olunmazlar!..
Ve
kayyadnâ lehüm kurenâe fezeyyenû lehüm mâ beyne eydîhim vemâ
halfehüm.... (41/25)
Biz
onlara bir takım dostlar musallat kıldık, önlerinde ve arkalarında
olan şeyleri onlara süslü gösterdiler.
İnnellezîne
kâlû rabbünellhü sümmestekâmû tetenezzelü aleyhimül melâiketü
ellâ tehâfû ve lâ tahzenû ve ebşirû bil cennetilletî küntüm
tûadûn. (41/30)
"Rabbimiz
Allah'tır" diyen ve sonra, dinde doğruluğa yapışanlara
melekler inip:
"Korkmayın ve mahzun da olmayın: size vâ'd olunan cennetle
sevinin." derler.
...ve
leküm fîhâ mâ teştehî enfüsüküm ve leküm fîhâ mâ teddeûn.
(41/31)
"Size
burada, canlarınızın
çektiği ve istediğiniz her şey vardır.."
...lâ
tescüdü lişşemsi ve lâ lil kamer...
(41/37)
Güneşe
de aya da secde etmeyin!..
Velev
cealnâhü kur'ânen a’cemiyyen le kâlû levlâ fussilet âyâtüh ,
ea’cemiyyün ve aabiyy... (41/44)
Eğer
biz onu, yabancı dilden bir Kur'an kılsaydık, diyeceklerdi ki:
"Ayetlerin, bizim
dilimizde, ayrıntılı bir şekilde açıklanması gerekmez
miydi? Arab'a yabancı dilden kitap
olur mu?." Derlerdi ..
Men
amile sâlihan felinefsihî ve men esâe fealeyhâ, ve mâ rabbüke
bizallâmin lil'abîd. (41/46)
Salih
amel işleyen kendi lehine işler. Kötülük de, yapanın
aleyhinedir. Rabbin , kullarına zulüm edici değildir!..
Senurîhim
âyâtinâ fîl âfâki ve fî enfüsihim hattâ yetebeyyene lehüm
ennehül hakk, evelem yekfi birabbike ennehû alâ külli şey'in Şehîd.
(41/53)
Biz
onlara âyetlerimizi, âfak'da ve enfüslerinde göstereceğiz ki,
O'nun, Hak olduğu aşikâr olsun. Rabbinin
har şeye şahid olması yetmez mi?..
...elâ
inneHÛ Bikülli şey'in Muhît.
(41/54)
Dikkat
edin; O, gerçekten şey'in
kendisi olarak ihâtadadır.
30/10/2002
http://sufizmveinsan.com
|