İnne
hâ ülâi le yekûlûn. İn hiye illâ mevtetunel ûlâ ve mâ nahnu
bimünşerîn. Fe'tû bi
âbâinâ in küntüm sadıkîn.
(44/34-35-36)
Onlar
(müşrikler) diyorlar ki : " İlk ölümümüzden başkası yok. Biz diriltilecek değiliz. Doğru söylüyorsanız,
atalarımızı geri getirin.."
Ehüm
hayrün em kavmü tübbeın velleziyne min kablihim , ehleknâhüm
innehüm kânû mücrimîn. (44/37)
Bunlar
mı hayırlı, yoksa Tübba kavmi ile ondan öncekiler mi?. Onları
helak ettik çünkü, ağır günah işlemişlerdi..
Ve
mâ halekas semâvâti vel arda ve mâ beynehümâ lâıbîn. (44/38)
Biz,
semaları, yeri ve aralarında bulunanları oyun olsun diye yaratmadık.
Mâ
haleknâhümâ illâ bil Hakkı velâkinne ekserahüm lâ ya'lemûn.
(44/39)
Onları
ancak Hak olarak yarattık. Ancak çoğunluğunuz
bunu bilmezsiniz!..
İnne
yevmel fasli mîkâtühüm ecmeîn.
(44/40)
Şüphesiz
hüküm günü hepsi bir
arada olacaklardır.
Yevme
lâ yuğnî mevlen an mevlen şey'en ve lâ hüm yunsarûn. (44/41)
O
gün ; dostun dosta hiçbir faydası olmaz, kendilerine yardım da
edilmez!..
İllâ
men rahimallâh , innehû hüvel Azîz'ür Rahîm.
(44/42)
Allah'ın
rahmet ettiği kimse müstesna!.. O, Azîz (hükmü geçerli, mutlak
galip, eşi benzeri olmayan) ve Rahîm (varlıklar içinde seçtiklerine
kendini tanıtan) 'dır.
İnne
şeceretez zakkûm. Taâmül esîm. (44/43-44)
Şüphesiz,
zakkum ağacı, günahkârların gıdasıdır.
Kelmühl
, yağlî fil bütûn. Keğalyil hamîm. (44/45-46)
Erimiş
maden misâli karınlarında kaynar, sıcak suyun kaynaması
gibi..
Huzûhü
fa'tilûhü ilâ sevâil cehîm.
(44/47)
"Tutun
o'nu, Cehennemin tam ortasına götürün.
Sümme
subbû fevka ra'sihî min azâbil hamîm.
(44/48)
Sonra, başının
üzerine kızgın azaptan
dökün!.
Zük
, inneke entel Azîz'ül Kerîm. (44/49)
Tad
bakalım! Hani sen kendince kavminin azizi ve şereflisi idin?..
İnne
hâzâ mâ küntüm bihi temterûn. (44/50)
Bu
azâb, sizin şüphe edip durduğunuz şeydir..
İnnel
müttekîne f’î mekâmin emîn. (44/51)
Şüphesiz
muttakiler, emin bir makamdadırlar.
Fî
cennâtin ve uyûn. (44/52)
Cennetlerde
ve su başlarındadırlar..
Yelbesûne
min sündüsin ve istebrakın mütekâbilîn. (44/53)
İnce
ipekten ve atlastan elbiselerle, karşılıklı oturmaktalar.
Kezâlike
ve zevvecnâhüm bi hûrin în. (44/54)
Bunun
yanısıra onları, iri gözlü hurilerle eşleştirmişizdir.
Yed'ûne
fihâ bikülli fâkihetin âminîn. (44/55)
Orada,
güven içinde her türlü meyveyi isterler.
Lâ
yezûkûne fîhel mevte illel mevtetül ûlâ , ve vekâhüm azâbel
cehîm. (44/56)
Orada
ilk ölümden başka bir
ölüm tatmazlar. Allah onları cehennem azabından korumuştur.
Fadlen
min rabbike , zâlike hüvel fevzül azîm. (44/57)
Rabbinden
bir lütuf olarak..işte yüce saadet budur.
Feinnemâ
yessernâhü bilisânike leallehüm yetezekkerûn. (44/58)
Biz
Kur'anı, idrak etsinler diye, senin lisanın olarak kolaylaştırdık
Fertekıb
innehüm mürtekıbûn. (44/59)
Artık
bekle, onlar da beklemektedirler.
C
 S i Y E
S Û R E S İ
Ve
sahhara leküm mâ
fis semâvâti ve mâ fil ardı cemîan minh , inne fî zâlike
leâyâtin likavmin yetefekkerûn. (45/13)
O,
semalarda ve yeryüzünde mevcut
olanların tümünü, indinden size musahhar kıldı. Muhakkak ki, düşünebilen
kavimler için âyetler vardır.
Men
amile sâlihan felinefsih , ve men esâe fe'aleyha....
(45/15)
Salih
amel işleyen kendi lehine, kötülük
eden de aleyhine işler.
İnnehüm
lenyuğû, anke minellâhi şey'â...
(45/19)
Onlar,
Allah'tan sana gelecek olan hiçbir şeyi senden geri çeviremezler.
14/01/2003
http://sufizmveinsan.com
|