Kul
etüallimûnellâhe bidîniküm vallâhü ya'lemu mâ fissemâvâti ve
mâ fil ard, vallâhü bikülli şey'in Alîm. (49/16)
De ki:
"Siz dininizi Allah'a mı öğretiyorsunuz?.."
Oysa Allah, semalarda ve yerde olan her şeyi bilir.
Allah, Alîm (manâların her halini bilen)’dir.
Yemünnûne
aleyke en eslem , kul lâ temünnû aleyye islâmeküm , belillâhü
yemünnû aleykum, en hedâküm lil îmâni in küntüm sâdikîn.
(49/17)
Onlar müslüman oldukları için
seni minnet altına sokuyorlar.
De ki:
"Müslümanlığınızı benim başıma kakmayın. Eğer doğru
kimseler iseniz bilesiniz ki, sizi hidayete erdirdiği için asıl
Allah size lütufta bulunmuştur."
İnnellâhe
ya'lemu ğaybes semâvâti vel ard , vallâhü basîrün bimâ ta'melûn.
(49/18)
Muhakkak ki Allah, semaların
ve yerin gaybını bilir.
Allah, bütün yaptıklarınızı değerlendirir.
K
A F S Û R E S İ
Ve
lekad halaknel insâne ve na'lemu mâ tüvesvisü bihî nefsüh , ve
nahnu ekrabü ileyhi min hablil verîd. (50/16)
Yemin olsun ki, insanı biz
yarattık. Ve biz, nefsinin ona verdiği vesveseleri de biliriz.
Biz ona, şah damarından daha yakınız.
İz
yetelekkal mütelekkıyâni anil yemîni ve aniş şimâli kaîd.
(50/17)
Sağında ve solunda oturan iki
görevli (melek) kayıt yapmaktadır.
Ve
câet küllü nefsin meahâ sâikun ve şehîd. (50/21)
Her nefs kendisini sevk eden ve
hakkında şehadet edecek olanla birlikte mahşere gelir.
Lekad
künte fî gafletin min hâzâ fekeşefnâ anke ğıtâeke febasarukel
yevme hadîd. (50/22)
And olsun sen bundan gaflette
idin. İşte senden perdeni kaldırdık. Bu gün artık görüşün
keskindir.
Ve
kâle karînühü hâzâ mâ ledeyye atîd. (50/23)
Yoldaşı olan melek:
"Benim yanımda olan (defter)hazırdır" der.
Mâ
yübeddelül kavlü ledeyye ve mâ ene bizallâmin lil abîd. (50/29)
Benim katımda söz değiştirilmez!..
Ben, kullara zulmedici de değilim!..
...fenakkabû
fil bilâd , hel min mehîs. (50/36)
...dünyada dolaşıp mal
topladılar. Onlar kurtulabildiler mi?.
Ve
lekad haleknas semâvâti vel arda vemâ beynehümâ fî sitteti eyyâm...(50/38)
Yemin olsun ki biz ; semâları,
yeri ve aralarındaki her şeyi altı günde yarattık.
Vestemi’
yevme yünâdil münâdi min mekânin karîb. (50/41)
Yakın bir mekândan davet edecek olanın çağıracağı gün, sese
kulak ver.
Z
 R İ Y  T S Û R E S İ
İnneküm
lefî kavlin muhtelif. (51/8)
Muhakkak siz, ihtilaflı bir söz
üzeresiniz.
Yu'fekü
anhü men üfik. (51/9)
Ondan, döndürülmesi mukadder
olan kimseler döndürülür.
Ellezîne
hüm fî ğamretin sâhûn. (51/11)
O sarhoşluk içinde yaptığını
bilmezler.
Zûkû
fitneteküm , hâzellezî küntüm bihî testa'cilûn. (51/14)
Azabınızı tadın!. Acele
gelmesini beklediğiniz şey budur işte!..
İnnel
müttekîne fî cennâtin ve uyûn (51/15)
Şüphesiz müttakiler,
cennetlerde ve pınar başlarındalar.
Âhızîne
mâ âtâhüm rabbühüm , innehüm kânû kable zâlike muhsinîn.
(51/16)
Rablerinin kendilerine verdiğini
almış kişiler olarak , doğrusu onlar, bundan önce (dünyada iken)
iyilik yapan güzel amel sahipleri idiler.
Kânû
kalîlen minel leyli mâ yehceûn. (51/17)
Gecenin az bir kısmında
uyurlardı.
25/02/2003
http://sufizmveinsan.com
|