Ve
bil eshâri hüm yestağfirûn. (51/18)
Seher vaktinde istiğfar
ederlerdi.
Ve
fî emvalihim hakkun lissâili vel mehrûm. (51/19)
Mallarında muhtaç ve
yoksullar için pay vardı.
Ve
fil ardı âyâtün lil mûkınîn. (51/20)
İkan sahipleri için yer yüzünde
âyetler vardır.
Ve
fî enfüsiküm , efelâ tübsirûn. (51/21)
Nefisleriniz de de!. Halâ görmüyor
musunuz?..
Ve
fissemâi rızkuküm ve mâ tûadûn. (51/22)
Rızkınız da, tehdit edildiğiniz
şey de, semâdadır.
Feve
rabbissemâi vel ardı innehû le hakkun misle mâ enneküm tentıkûn.
(51/23)
Semaların ve yerin rabbine
yemin olsun ki, bu vaat olunan, sizin konuştuğunuz gibi bir gerçektir.
Hel
etâke hadîsü dayfî İbrâhîmel mükremîn. (51/24)
Sana, İbrahim’in ağırlanan
misafirlerinin haberi geldi mi?
İz
dehalû aleyhi fe kâlû selâma , kâle selâmün kavmün münkerûn.
(51/25)
Onlar, İbrahim' in yanına
girmişler selâm vermişlerdi. İbrahim de selamlarını almış,
"Bunlar tanınmamış bir kavimdir..." demişti.
Ferâğa
ilâ ehlihî fecâe bi ıclin semîn. (51 /26)
Hemen ailesinin yanına giderek
semiz bir dana getirmiş.
Fekarrabehû
ileyhim kâle elâ te'külûn. (51/27)
Onların önüne koyup,
"Yemez misiniz?." demişti.
Feevcese
minhüm hîfeteh , kâlû lâ tehaf , ve beşşerûhu biğulâmin alîm.
(51/28)
Bu arada içine bir korku düştü.
"Korkma !." dediler ve O'nu, ilim sahibi bir evlâd ile müjdelediler.
Feekbeletimraetühü
fî sarratin fesakket vechehâ ve kâlet acûzün akîm. (51/29)
Karısı hayretle elini yüzüne
çırparak, "Benim gibi, kısır bir kocakarı mı?.." dedi.
Kalû
kezâliki kâle rabbük , innehû hüvel Hakîmül Alîm. (51/30)
Onlar:
"Evet , Rabbin böyle buyurdu!..." dediler.
Şüphesiz ki O, Hakîm (Her fiilinde bir hikmet, bir sebep yatan) ve
Alîm (Manâların oluşturduğu kompozisyonların her halini bilen)
dir.
Kâle
femâ hatbüküm eyyühel mürselûn. (51/31)
(İbrahim a.s.) Dedi ki:
"Ey elçiler, o halde amacınız nedir?.."
Kâlû
innâ ürsilnâ ilâ kavmin mücrimîn. (51/32)
Onlar:
"Biz, günahkâr bir topluma gönderildik."
Linursile
aleyhim hicâraten min tîn. (51/33)
"Üzerlerine çamurdan taşlar
atalım diye!.."
Müsevvemeten
ınde rabbike lil müsrifîn (51/34)
Ki, bu taşlar ; Rabbi'nin katında
haddi aşanlar için işaretlenmiştir.
Feahrecnâ
men kâne fîhâ minel mü'minîn. (51/35)
Bunun üzerine orada bulunan mü'minleri
çıkarttık.
Femâ
vecednâ fîhâ ğayre beytin minel müslimîn. (51/36)
Fakat orada bir hane halkından
fazla müslüman bulamadık.
Ve
teraknâ fîhâ âyeten lillezîne yehâfûnel azâbel elîm. (51/37)
Acı azaptan korkanlar için
orada bir işaret bıraktık.
Ve
fî Mûsâ iz erselnâhu ila Fir'avne bisultânin mübîn. (51/38)
Musa'da da. Biz O'nu açık bir
delille Firavun'a gönderdik.
Fetevellâ
bi rüknihî ve kâle sâhirun ev mecnûn. (51/39)
Firavun da bütün erkânıyla
yüz çevirdi ve: "O, bir büyücü veya delidir" dedi.
Feehaznâhü
ve cünûdehu fenebeznâhüm fil yemmi ve hüve mülîm. (51/40)
Nihayet O'nu da askerlerini de
yakalayıp denize attık.
Ve
fî âdin iz erselnâ aleyhimürrîhal akîm. (51/41)
Ve Ad kavminde de ibretler var.
Onlara kasıp kavuran rüzgâr göndermiştik.
Mâ
tezeru min şey'in etet aleyhi illâ cealethü kerremîm. (51/42)
Üzerinden geçtiği her şeyi
kül haline getirmeden bırakmıyordu.
Ve
fî semûde iz kîle lehüm temetteû hattâ hîn. (51/43)
Semûd kavminde de ibretler
vardır.
Onlara:
“Bir vakte kadar, dünya nimetlerinden yararlanın!...” denmişti.
04/03/2003
http://gulizk.com
|