HZ.MUHAMMED MUSTAFA (S.A.V) EFENDİMİZİN  DOĞUMU

www.sufizmveinsan.com
 

Dedesi Abdulmuttalib’in, Efendimiz doğmadan (Bir müddet) önce gördüğü rüya meşhurdur.
Bu rüyaya göre:
Bir gece Abdülmuttalip Kâbe’de uyurken yerden bir ağaç biter. Uçları göğe doğru uzarken dallarının doğuya ve batıya uzandığını ve ağaçtan kuvvetli bir nur çıktığını görür. Araplar da dahil olmak üzere bütün milletler bu ağaca secde ediyorlar… Ağaç da devamlı olarak büyüyor ve etrafına nur saçıyor. Kureyş’den bir çok kimseler ağacın dallarına tutunmuş, bir çok kimseler de onu kesmek için çaba sarf ediyorlar… Fakat bir genç ağacı kesmek için uğraşanları oradan uzaklaştırıyordu. Abdülmuttalip de ağaca tutunmak istedi ise de başaramadı…
Ve böylece uyandı. Hemen Mekke’de ki kâhinlere baş vurup rüyasının tabirini sordu. Aldığı cevapta;
Neslinden bir kişi çıkıp, doğu ile batıya sahip olacağını ve bütün insanların ona yöneleceklerini…”  öğrendi ve çok sevindi.
[1]

Hz. Muhammed (s.a.v.) hicretten elliüç yıl önce, Fil hadisesinden elli gün kadar sonra[2], Rebiülevvel ayının onbirinci gününü, onikinci gününe bağlayan Pazartesi gecesi, sabaha karşı, henüz tan yeri ağardığı vakit[3], Mekke’nin hareminde Muhammed bin Yusuf sarayı denilen evde dünyaya geldi. [4]

Efendimizin ana karnına düştüğü yıl Cenab-ı Hak Mekke’ye öyle büyük bir bereket ve feyiz verdi ki, Kureyşliler bu yıla Senetü’l-Fethi ve’l-İbtihac

(Fetih ve sevinç yılı) adını vermişlerdir. [5]

Efendimiz (s.a.v.) in doğduğu gece, aynı saatlerde, her biri dünyanın değişik yerlerinde çok önemli ve harikulâde olaylar meydana gelmiştir.

Şöyle ki:

1-Yahudiler, Medine’de Araplarla birlikte yaşıyorlar ve araları açıldığı zaman onlara:

-İnsanları nûra kavuşturacak bir peygamber beklediklerini ve bu peygambere tâbi olup Araplara galebe çalacaklarını… söylüyorlardı.

Nitekim Efendimizin doğduğu gece, bir Yahudi gökyüzünü incelerken, bundan önce hiç görmediği bir yıldız gözüne çarptığında bunu, bir peygamberin doğduğuna işaret sayarak, yüksek bir yere çıkıp, Yahudi cemaatine hitaben:

-Bu gece Ahmed’in yıldızı doğdu demiştir. [6]

2- Hz. Aişe'den rivayet edildiğine göre;

Mekke'de, ticaretle uğraşan bir Yahudi, Efendimiz (s.a.s.)in doğduğu gece, bu olaya alâmet olan yıldızın doğduğunu görmüş, katıldığı Kureyş meclislerinden birinde:

-Ey Kureyş cemaati! İçinizden, bu gece çocuğu doğan oldu mu? diye sorduğunda:

-Vallahi, bilmiyoruz!.. dediler.

Bunun üzerine, Yahudi:

-Ey Kureyş cemaati! Size söylediğim şeyi ezberleyiniz! Bu gece, âhir zaman ümmetinin peygam­beri doğmuştur! O’nun iki küreği arasında, üzerinde tüyler bulunan kırmızımtırak bir ben de vardır!.. dedi.

Meclistekiler, Yahudi'nin sözlerinden hayrette kalarak meclisten dağıldılar. Onlardan her biri, evler­ine varınca, Yahudi'nin söylediklerini ailelerine haber verdiler.

Bazılarına, aileleri:

-Abdullah b. Abdulmuttalib'in bir oğlu doğdu. Kendisine, Muhammed ismini verdiler… dediler.

Onlar, o günden sonra, Yahudi'nin evine gidip:

-Bizim içimizde bir çocuk doğduğunu duydun mu, öğrendin mi? dediler.

Yahudi:

-Ben size onun doğduğunu haber verdikten sonra mı, yoksa önce mi doğdu?.. diye sordu.

-Önce doğdu! dediler.

Dileği üzerine, kendisini Hz. Âmine'nin evine götürdüler.

Yahudi, Hz. Âmine'den, oğlunu yanına çıkarmasını istedi, çıkarıldı.

Peygamberimiz (s.a.s.)in, arkasındaki peygamberlik hâtemini görünce, Yahudi bayıldı. Ayıldığı zaman, kendisine:

-Yazıklar olsun, ne oldu sana? dediler.

Yahudi:

-Vallahi, artık İsrailoğullarından peygamberlik gitti!.. Ellerinden Kitap da gitti! Bu, İsrail oğullarının öldürüleceklerine ve bilginlerinin de itibarlarının kalmayacağına verilmiş bir hükümdür! Araplar, peygam­berlikle, büyük bir izzet ve şerefe erecekler!.. Ey Kureyş cemaati! Sevininiz! Vallahi, siz; haberi doğu­dan batıya kadar ulaşacak bir atılım ve yenme gücüyle güçleneceksiniz!" dedi. [7]

3-Save Gölünün suları çekilip kayboldu ve Semave vadisinde sular taştı. [8]

4-Efendimizin doğduğu gece İran sarayının takları yıkılıp ondört şerefesi ayakta kalmıştı. [9]  

5-O gece ateşe tapanların yüz yıldır sönmeyen ateşi söndü. [10]

6- İran baş kadısı ve din adamı Mubezan, rüyasında; birtakım serkeş develerin bir sürü yürük atları önlerine katarak Dicle Irmağını geçtiklerini, İran topraklarına yayıldıklarını görmüştür. [11]

7-… Pazar ertesi günü sabahleyin bütün putlar yüzü üstüne düşmüş bulundu, görenler hayrette kaldı. [12]

Bu olaylar incelendiğinde hayretle görülmüştür ki, aynı gece meydana gelmişlerdir. Kisra olanları yorumlamaları için kâhinlerine danışmış, aldığı cevap hiç de hoşuna gitmemişti, bir tesellisi dışında. Rüya ve sarayının yıkılarak ondört şerefesinin ayakta kalması: Arapların, kendilerine galip geleceğine ama bunun ondört hükümdar sonra olacağı şeklinde yorumlanmış:

-Benim zamanımda olmasın da ondört hükümdar sonra çok iş olur…demiştir.[13]

Âmine validemiz anlatıyor:

Ben sâir hatunlar gibi gebelik zahmeti çekmedim, hamilelerde görülen ağırlıkları görmedim. Fakat gece rüyamda gördüm, bir kimse gelip:

-Yâ Âmine!.. Muhakkak bilmelisin ki sen hayrü’l âlemîn ile hamilesin. Doğduğu vakit adını “Muhammed” koyasın, dedi.

Vakti velâdet eriştikte kulağıma bir büyük ses geldi, ürktüm. Hemen bir ak kuş geldi, kanadıyla arkamı sığadı. Benden korkma ve ürkme halleri geçti. Bir yanıma baktım, beyaz bir kâse içerisinde şerbet sundular. Alıp içtiğim gibi her tarafımı nur kapladı. O anda “Muhammed” (s.a.v.) dünyaya geldi. Etrafıma baktım, gördüm ki; Abd-i Menaf kızlarına benzer, fakat gayet uzun boylu bir çok kızlar beni tavaf ediyor.

Hayret ettim:

-Yâ Rab!.. bunlar kimler ola?.. dedim.

(Doğum anında âmine validenin gözünden perde kalkması ile Hurileri, melâikeleri ve daha nice halleri görmüştür.) [14] 

Bu olayı Martin Lings (Ebubekir Siracettin) [15],  şöyle anlatıyor:

…İçinde bir nur taşıdığının farkındaydı. Bir gün kendisinden öyle bir ışık parladı ki Suriye’deki Basra kalelerini bile görebildi. Kendisine bir sesin şöyle dediğini duydu: “Sen karnında halkının önderi olacak bir şahsı taşıyorsun; doğduğunda şöyle de: O’nu her türlü kötülükten, Allah’ın koruması altına emanet ediyorum… ve adını Muhammed koy.”

Âlemlerin efendisi Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) dünyaya teşrif etmişti…

Hz. Amine; Efendimiz (a.s.)ı dünyaya getirdiği zaman, kayınpederi  Abdulmuttalib'e:

-Bir oğlan torunun doğdu. Gel de, gör O’nu!... diye haber saldı.

Abdulmuttalib, o sırada Kâbe'nin yanında, Hicr'de, oğlu ve kavminden bazı kimselerle birlikte otu­ruyordu.

Müjdeci, ona:

-Âmine bir oğlan çocuğu doğurdu!... diye haber verince Abdulmuttalib çok sevindi ve hemen ayağa kalkıp yanındakilere birlikte Hz. Âmine'yi görmeye gitti, torununa baktı.

Hz. Âmine hamile iken düşünde gördüğü şeyleri; kendisine neler söylendiğini ve koyacağı isim hakkında ne emir verildiğini Abdulmuttalib'e anlattı. Abdulmuttalib torununu bir kumaş parçasına sarılmış olduğu halde kucağına alıp Kâbe'ye girdi.

Orada, Allah'a dua ve ihsanından dolayı şükranını arz ettikten sonra, onu annesine gönderdi.

Oğlu Ebu Talib'e de:

-Bu, benim sana, yanında bulundurup üzerine kanat gereceğin emanetimdir. Muhakkak, bu oğlu­mun hal ve şânı yüce olacaktır!... dedi. [16]

Hemen temiz bir beze sarıldı ve üzerine büyük bir çanak kapatıldı… Zira çocuk gece doğarsa, onun yüzüne gün ağarana kadar bakılmazdı…

Birden bir çatlama sesi duyuldu, çanak iki parça olmuştu!.. Çanağın altında yatan yavrunun, gözleri açık bir halde, baş parmağını emdiği görülüyordu… [17]

Doğum gecesi  Âmine Valide’nin yanında bulunan aşere-i mübeşşere’den Abdurrahman bin Avf’ın annesi Şifa Hatun, o gece her tarafın nur ile kaplandığını… oğluna söylemiş ve o da durumu etrafındakilere anlatmıştı. [18]

Peygamberimiz (a.s.), doğarken, çocukların yere düştükleri gibi düşmeyip ellerini yere dayamış, başını semaya kaldırmış olarak doğmuştur. [19]

Hâtemü’l-Enbiyâ Hazretleri, sünnetli ve göbeği kesilmiş olduğu halde doğmuştur. [20]

Efendimizin(s.a.s.) doğumunun yedinci günü, dedesi Abdulmuttalib; develer, davarlar kestirerek Mekke halkına üç kez yemek yedirmesini oğlu Ebu Talib'e emretti.

Ayrıca, Mekke mahallelerinden her mahallede develer kesilerek bırakıldı.

Onlardan insanların, kurtarın, kuşların yararlanmalarına engel olunmadı.

Kureyşliler, ziyafetten sonra:

-Ey Abdulmuttalib! Doğumu sebebiyle bize ikramda bulunduğun bu oğluna ne isim taktın?... diye sor­dular.

Abdulmuttalib:

-Muhammed ismini taktım!.. dedi.

Kureyşliler:

-Ne için, aile halkının, atalarının isimlerinden birini takmaya özen göstermedin de, Muhammed ismi­ni taktın? diye sordular.

Abdulmuttalib:

-Gökte Allah'ın, yerde de halkın onu övmelerini istedim! dedi. [21]

Risâletten sonra Efendimiz`e en büyük kötülükleri yapacak olan amcası Ebu Leheb ise, o gece evindeydi...

Saatler ilerlerken, Abdulmuttalib`in evinde olan cariyesi Süveybe koşa koşa Ebu Leheb`in evine geldi... Ve soluk soluğa konuştu.

-Müjdeler olsun ey efendim!.. Kardeşiniz Abdulmuttalib`in oğlu Abdullah`ın bir oğlu dünyaya geldi...

Ebu Leheb bu müjdeyi duyunca çok neşelendi...Kardeşinin bir oğlu olması çok sevinecek bir şeydi...

-Ya Süveybe, beni çok memnun ettin.. Ben de seni kölelik zincirinden kurtarıyorum.. dedi. Halbuki günler ne kadar insanları değiştirecek, menfaat hırsı sevgili amcayı ne hâle sokacaktı... [22]

Aradan yıllar ve çığırlar geçecek. Peygamber amcası Ebu Leheb, yeğeninin dünyaya gelişine gösterdiği sevince rağmen, O’nun davasına en büyük düşman kesilecek, dipsiz küfür ummanı içinde kaynayıp gidecek ve ölümünden sonra bir gün mü’minlerin gözüne rüyada görünüp:

-Ah!... diyecektir; Cehennemdeyim, cehennemdeyim ve azap içindeyim. Ancak Pazartesi geceleri azabım hafifliyor. O zaman parmaklarımı emiyorum ve uçlarından çıkan suyu içiyorum. Zira Pazartesi günü, Allah Rasûlü’nün doğduğunu haber veren câriyeyi azat etmiştim. Bu hareketim yüzü suyu hürmetine Pazartesileri hafifliyorum. [23]

Âmine’nin  sütü az olduğundan Peygamberimiz ana sütünü ancak üç- beş gün emebildi. Süveybe  ve Mirvana isminde iki kadın Hz. Muhammed’e (s.a.v.) (birkaç aylığına)(Hz.Halime Valideye verilmeden çok önce) süt annelik ettiler. [24]

Böylece, Hz. Hamza (r.a.), üç ay sonra doğan Hz. Muhammed (s.a.v.)’ in hem amcası hem de süt kardeşi olmuş oldu. [25]

(Ebu Leheb’in azat ettiği cariyesi Süveybe, hem Hz. Hamza’ya, hem de Efendimiz (s.a.v.)’e süt annelik yapmıştır.)

Bütün kaynaklar Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s.)in, Adnan'a kadar olan atalarının gerek isimlerinde, gerek sıralarında, ittifak halinde bulundukları gibi, Adnan'ın da İsmail (a.s.) b. İbrahim(a.s.)ın öz be öz soyundan geldiğinde de müttefiktirler.

Hz. Muhammed (s.a.s.)in ondokuzuncu kuşaktaki atası Maadd b. Adnan; Hz. İsa(a.s.)ın muasırı idi.

Efendimizin, Adnan’a kadar uzanan nesebi şöyledir:

Muhammed b. Abdullah, b. Abdulmuttalib, b. Hâşim, b. Abdi Menaf, b. Kusayy, b. Kilab, b. Mürre, b. Ka'b, b. Lüey, b. Galib, b. Fihr, b. Mâlik, b. Nadr, b. Kinane, b. Huzeyme, b. Müdrike, b. İlyas, b. Mudar, b. Nizar, b. Maadd, b. Adnan. [26]

Değerli okuyucular:

Rasûlullah (s.a.v) Efendimize gelinceye kadar 128 bin Nebî ve Resul gelmiş, takdir edilen vakitleri dolunca da bu dünyadan ayrılmışlardır, bedenlerini; bedenin aslı olan toprağa terk etmek sûretiyle.

Başta Hz.Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz olmak üzere, tümünü insanlara örnek ve önder yapan husus; seçilmişlikleri olmuştur. Vahye mahzar olmak sûretiyle, terk ettiklerini bir araç olarak kullanarak, insanlığa ilettikleri ilâhi mesajlar; içerisinde bulunulan ortamdan, geçilmesi mukadder olan âhiret âlemine hazırlanmanın yanında, kendini tanımanın sonsuz yolculuğunda da insanlara yol gösterici olmuşlardır.

Bütün varlıklar arasında insanı, insanlar arasında Nebi ve Resulleri, onlar arasında da Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v)’i üstün yapan; hakikat noktasına olan (uzaklık olmayan) yakınlıklarıydı.

O’nun ümmeti olmak sevdasında ve iddiasında olan bizlere düşen, her geçen gün biraz daha gayret ve dikkatle Âlemler Sultânı’ ndan öğrendiklerimizi; anlamaya, sindirmeye ve yaşam sahasına aktarmaya çalışmalıyız. O’na yakın olabilmenin, gerçek anlamda sevmenin anahtarının; Kur’an’ı, Hadis’leri ve yaşamı boyunca ortaya koyduklarını tefekkür ve tahlil etmeye çalışmak olmalıdır. Bizler ancak samimiyetle, azimle, Cenab-ı Hakk’ın bahşettiği akılla, iman/ikanla yürümek sûretiyle bu kapıdan geçebilme imkânı bulabiliriz.

Kutlu doğumun 1436. yılının sürûrunu duyduğumuz şu günlerde; “Özümüzden irsal olan” resûlü hissedebilmek, duyabilmek için Cenab-ı Hak’dan istimdat diliyor, Hz. Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin şefaatini talep ediyoruz.

Allah bizleri sevdikleriyle birlikte bulundursun ve onlarla birlikte haşr-ı cem eylesin.

Yararlanılan kaynaklar:

[ 1]  (Hayati ÜLKÜ-İslâm Tarihi-59)

[ 2]  (Ahmed HULÛSİ- Hz. Muhammed Mustafa-1/39)

[ 3]  (A.Cevdet Paşa-Kısası Enbiya-1/56)

[ 4]  (Hayati ÜLKÜ-İslâm Tarihi-60)

[ 5]  (Hayati ÜLKÜ-İslâm Tarihi-60)

[ 6]  (Hayati ÜLKÜ-İslâm Tarihi-59)

[ 7]  (M. Âsım KÖKSAL-İslâm Tarihi-1/25,26)

[ 8]  (Hayati ÜLKÜ-İslâm Tarihi-59)

[ 9]  (Taberî Tarihi-2/301)

[10] (Ahmed HULÛSİ- Hz. Muhammed Mustafa-1/139)

[11] (M.Âsım KÖKSAL-İslâm Tarihi-1/27)

[12] (A.Cevdet Paşa-Kısası Enbiya-1/56)

[13] (Taberî Tarihi-2/301-303)

[14] (A.Cevdet Paşa-Kısası Enbiya-1/56)

[15] (Martin Lings [Ebubekir Siracettin]), (Hz. Muhammed’in Hayatı-27,28)

[16] (M.Âsım KÖKSAL-İslâm Tarihi-1/28,29)

[17] (Ahmed HULÛSİ - Hz. Muhammed Mustafa-1/39)

[18] (Hayati ÜLKÜ-İslâm Tarihi-60)

[19] (M.Âsım KÖKSAL-İslâm Tarihi-1/27)

[20] (A.Cevdet Paşa-Kısası Enbiya-1/57)

[21]( M.Âsım KÖKSAL-İslâm Tarihi-1/30)

[22] (Ahmed HULÛSİ- Hz. Muhammed Mustafa-1/41)

[23] (N.Fazıl KISAKÜREK-Çöle İnen Nur-59)

[24] (Lütfullah Ahmed-Hz. Muhammed’in Hayatı-25)

[25] (A.Cemil AKINCI- Hazreti Hamza-64)

[26] (M.Âsım KÖKSAL-İslâm Tarihi-1/15,16)

 

 

 
 
Yansıtan: Hamdi Cenik
İstanbul - 30.03.2007
hamdicenik@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com