Ahmet Fevzi
YÜKSEL-
Hadisler-Sorular-Yorumlar -3
Allah’tan
yardım mihnet oranında gelir, sabır da bela oranında
(Hadis)
Gam, keder veya
musibete uğramış kimseye Allah aynı oranda yardım eder,
deniliyor. Belaya uğrayanların, karşılığında alacağı
yardımı sabır olarak işaretliyor Hz. Muhammed (s.a.v).
Burada sabra
neden olan şey yani bela, mihnetten daha ağır ve
yoğundur. Anladığım kadarı ile bu noktaya dikkat çekmek
isteniyor.
Ahmet Fevzi
YÜKSEL-
Bana Sorulanlar -1-
Soru:
‘Sıtma, her müminin cehennemden hazzıdır.’
(Hadis)
Neden “cehennemden hazzıdır” denilmektedir?
Cevap:
Müminin bu dünyada başına gelen birçok musibet, onun
ahirette çok daha yoğun ve uzun süre yaşayacağı büyük
acıların, olayların karşılığı durumundadır. Cenabı Hak,
bu olumsuzlukları Mümini sevdiği için ona verir.
Mümin de bunun
bilinci ile üzerine gelen badirelere, çilelere haz
duyarak katlanır.
Allah Rasûlü
(s.a.v) bunu
cehennem
ateşini sıtma hastalığına
benzetmiş (ateşli hastalık) ve bu itibarla
‘Sıtma, her
müminin cehennemden hazzıdır’
demiştir.
Cüneyt-i Bagdadi (Rahimallahu Aleyh) der ki:
"Bela, ariflerin kandili, müritlerin uyarıcısı,
müminlerin silahı ve gafillerin helak olma sebebidir.
Başına bela gelip de hoşnutluk ve sabır göstermedikçe
hiç kimse imanın tadına varamaz "
(Gazali-İlahi Nizam)
Dahhak der ki:
"Her kirk gecede bir başına ya bir bela ya bir keder
veya bir musibet gelmeyen kimsenin hesabına, Allah (C.C)
katında hiç bir hayır yazılmaz"(Gazali-İlahi
Nizam)
Muaz Ibni Cebal (R.A) der ki:
"Allah bir kulun başına bir hastalık verince sol
yanındaki meleğe "Çek ondan kalemi", sağ yanındaki
meleğe de "bu kulumun hesabına yapageldiği amellerin en
iyilerini yaz"
diye talimat verir.
(Gazali-İlahi Nizam
İbni Ata (Rahimehullahu Aleyh) der ki:
"Kulun gerçek mümin olup olmadığı bela ve ferahlıkla
karsılaştığı anlarda belli olur. Ferahlık günlerinde
şükredip bela günlerinde sızlanan kimse, (kulluk ve
müminlik iddiasında) yalancıdır.
"Eğer bir kimse bütün insanların ve cinlerin bilgisini
nefsinde toplamış olsa da üzerine doğru bela rüzgarı
estiği zaman başına gelenlerden ötürü açıktan açığa
şikayet ederse, ilminin ve amelinin ona hiçbir faydası
yoktur"(Gazali-İlahi
Nizam)
Tâbi'înden
biri, bir arkadaşıyla Basra'yı gezerken bir mağaraya
gelmişler. Burada yaralarından cerâhât akan bir adam
görüyorlar. Bunlardan biri hasta adama: "Seni burada
kimse görmüyor, Basra'ya git ki hekimlere görünüp
iyileşirsin" diyor. Bu sözü işiten hasta adam da:
"Yâ Rabbî!
Hangi günâh işledim ki, bu adamları buraya gönderdin,
tövbeler olsun" diyor. (http://www.sufizmveinsan.com/arastirma/velilersofrasi6.html)
MEKTÛBÂT-I
RABBÂNÎ - 6.Mektup:
Her ne zaman
belâ ve musibet vaki olsa; öncelikle feraha ve sürura
sebeb oluyor. O zaman şöyle diyorum:
— Daha yok mu?.
Dünya metaı
cinsinden bir şeyim benden gitse, gönlüm hoş oluyor;
aynısının olmasını temenni ediyorum.
Sebepler
âlemine indirildiğim an, nazarın aczime ve fakrime
ilişti. Bu da, benim için bir nevi hüzün oldu. Bu dahi,
ilk baştan gelen az zarar dolayısı ile oluyordu.
Anlattığım
üzüntü devam ediyordu, isterse o az zarar, tezce gitsin;
hiç gelmemiş gibi olsun.
Bir belânın,
yada musibetin defi için Subhan Allah'a dua ettiğim
zaman; bundan maksad, o belânın veya musibetin kalkması
değildi. Gerçek olan:
— «Bana dua
ediniz.»
(40/60)
Emrine
imtisaldi. Ne var ki, şu anda duadan maksad, belâ ve
musibetlerin kalkmasıdır.
MEKTÛBÂT-I
RABBÂNÎ
- 342.Mektup:
Elemler ve
musibetler, her ne kadar ağır olsalar da; zira onlar,
çekilen eziyetlerdir; lâkin onlarda ikram ümitleri
vardır.
Bu dünya
hayatının en güzel metaı da, gam ve hüzündür.
Bu sofranın, ne kadar güzel nimetlidir o elem ve
musibet... Bu, bir şekerdir ki; acı ince bir ilaç
kılıfına girmiştir. O şekerin tadını, saidlerin nazarı,
bu hile yolundan almıştır. Bu acıyı da, şeker gibi
yutarlar.
MEKTÛBÂT-I
RABBÂNÎ -
330.Mektup:
Bu musibetler, zahirde yaralar durumundadır; lâkin
hakikatte onlar merhemler gibidir.
Terakkileri muciptirler. Hayırlı neticeler ve semereler,
onlara göre tertip edilmiştir. Bu semereler, Allah'ın
inayeti ile, ahirette vaki olacak semerelerin onda biri
dahi değildir. |