KUR'AN'DA İNSAN -3-

 

Evet, Allah ile insan arasında aracılık ettiğine ve Nur yapılı olduğuna inanılan manevi varlık, Melek!..
Kökü, “güç, kuvvet” anlamı taşıyan 'melk' kelimesine dayanıyor.
İslâm ve diğer dinler, iman panosunda yaratma gücünün hemen akabinde ve Resûllükten de ön plana almıştır Melekleri,
"Amentü billahi ve Melaiketihi" diyerek...

“Bu kavme ne oluyor ki, hemen hiçbir sözü anlamıyorlar” (Nisa /78)
“Hiç mi Kur’an’ı düşünmüyorlarlar? Eğer o, Allah’tan başkasından gelmiş olsaydı, onda birbirini tutmayan bir çok şey bulurlardı.” (Nisa/82)
“Onlar Allah’tan çok sizden korkarlar. Zirâ onlar anlamayan kimselerdir.” (Haşr/13)
“Allah size zahir ve batın nimetlerini bolca ihsan etti.” (Muhammed /24)

Bu Âyetler bize, Kur’an’ın hem  zahir, hem de batınî mânâsının bulunduğunu açıkça göstermektedir. Mutlak Yaratıcı, Âyeti Kerime’de insanları “söz anlamıyorlar“diyerek yererken,  zahir yanında batinî mânânın  algılanamadığını vurguluyor ve  esas olan iç mânânın algılanması için insanı zorlayarak Âyetleri düşünmeye davet ediyor ki , verilen mesajlar alınsın ve zahiri mânânın kökenine inilebilsin.

Abdullah İbni Mesut’tan rivayet olunan şu  Hadis’te de aynı mesajı bulabilirsiniz:
 “Kur’an’ın bir zahiri , bir batını, bir haddi, bir de matla’ı vardır.” (Tecridi Sarih tercemesi)
İbn-i Hasan da Hz. Peygamber’den aynı anlamda bir Hadis nakleder,
“Her Âyetin bir zahiri, bir batını vardır. Her harfin bir haddi ve her haddin bir matla’ı vardır.” (Şatıbi, Al-Muavakat)
Zahir ve batın mânâlar hakkında görüş bildiren İbnu’n Nakip’in naklettiği söz, bir hayli ilginçtir:
“Âyetin zahiri, zahir ilim sahiplerine açılan mânâlardır. Batını da Allah’ın hakikât erbabına açtığı gizli mânâlardır.”

Bunun yanında ilim sahipleri, Hadislerde geçen zahir ve batın kelimeleri için “ Âyetin zahiri lafzı, batını da tev’ilidir.” demektedirler.

Anlatılanlar ,“Biz sana Kur’an’ı indirdik ki, insanlara ne indirilmiş olduğunu açıklayasın, ta ki düşünsünler.”( Nahl Suresi/ 44) Âyeti ışığında insanı değişik bir düşünceye sevk etmektedir.

Zahiri bakış açısıyla, Allah dinini tamamlamıştır. Eğer insanlara açıklanmamış bir şey bulunsaydı, din eksik kalır ve "bugün size dininizi tamamladım” (Maide/3) Âyeti de ters bir konumda olurdu. 
Bu fikri teyit eden Âyet şöyledir:

“Düşünüp anlayasınız diye, biz Kur’an’ı Arapça olarak indirdik.” (Yusuf/2)

Hz. Ayşe de,
“Peygamber (s.a.v.) Kur’an’dan Cibril’in öğrettiği birkaç Âyetten başka tefsir etmemiştir” demektedir.”
Burada anlaşılması gereken şudur:
Kur’an tamamlanmıştır; ancak tevili yapılmamıştır.

Hz.Resulullah’ın özel dostlarına bazı sırlar tebliğ ettiği, nitekim Huzeyfe ibni Al Yemani’ye münafıkların isimlerini bildirdiği bilinmektedir.
Hz. Ali için söylediği “Ali, Rabbim bana bellemen için sana öğretmemi emretti. Onu belleyen kulak bellesin Âyeti indi. İşte, sen benim ilmimi belleyen kulaksın” sözü Ebu Nuaym rivayetinde geçmektedir. ( Hilyet’ül Evliya)

Abdullah İbni Abbas için de “Allahım onu dinde bilgili et ve ona tevili öğret” diye dua etmiştir. Bir rivayette  “Allahım ona hikmet ver” derken, başka bir rivayette de “ Allahım ona hikmeti ve kitabın tevilini öğret” şeklinde dua ettiği söylenir. (İbni Mace)

En çok Hadis rivayet eden Ebu Hureyre “Allah Resûlü’nden iki kab ilim öğrendim. Birisini yaydım, ötekine gelince, bunu yaysam bu boğaz kesilir.” (Buhari) demektedir.

Şunu kesin bir şekilde kabul edelim; Kur’an birçok mecazla doludur. Bu mecazlar yoluyla insana ulaşan mesajlar onu tefekküre, düşünmeye, algılamaya davet eder.
“Bugün size dininizi tamamladım” (Maide/3) Âyeti nüzul ettiğinde,   sahabenin çoğunun verilen mesajı anlamadığını görüyoruz. Hz Ebubekir ise, bu Âyetin gelişi ile birlikte Efendimizin risalet  görevinin sona ereceğini anlamış, vefatını sezinleyerek ağlamış;
“ Bir şey kemâle ulaştıktan sonra eksiklik başlar” (Şatıbi) diyerek bir gerçeği dile getirmiştir.
Onun görüşünü Efendimiz de  doğrulamıştı. Nitekim, Hz. Resulûllah, bu Âyetin nüzulundan seksen bir gün sonra vefat etmiştir.

Kur’an’da algılanamayan ve değerlendirilemeyen yoruma muhtaç daha birçok Âyet bulunmaktadır.
Talâk Sûresi’nin on ikinci Âyetine İslâmın yüz akı İbni Abbas’ın yaptığı açıklama bir hayli mânidardır:
“Yedi göğü  ve arzdan da bir o kadarını yaratan Allah’tır. Allah’ın her şeye kâdir olduğunu ve Allah’ın bilgisinin her şeyi kuşattığını bilesiniz diye Allah’ın emri bunlar arasında iner durur.”
İbni Abbas’ın bu Âyet için “ Tefsirini söylesem beni taşlarsınız” başka bir rivayette de “  kâfir dersiniz” (İhya –Gazali) dediği zikredilir.
Muhiddiyn-i Arabi de bir eserinde “ nice ilim vardır ki onu ifşa etsem, bana sen puta tapanlardansın derler” demektedir.
Caferi Sadık’a göre ise, Kur’an-ı Kerim’i algılayabilmek için Mekki ve Medinevi Âyetleri, nüzul sebeplerini, müphemi , kaza ve kader ilmini, takdim ve tehiri, derin anlamlıyı, zahir ve batını bilmek lazımdır.

Değişik bakış açıları bizleri şu noktaya getirmektedir:
Âyetlerin yorumları zirve insanlar tarafından yapıldığında, avamın asla erişemeyeceği, algılayamayacağı ve hoşnutsuzluklarla baş başa kalacağı şartları beraberinde getirmektedir.

Ancak Kur’an’ın Ruhu’nun algılanabilmesi de  batıni mânâların deşifre edilmesiyle sağlanabiliyor.

(devamı var)

Ahmet F.YÜKSEL

Not: 21.12.2000 Akşam Gazetesi

Ön sayfa