KUR'AN'DA İNSAN -6-

 

İslâm’dan önce Araplar işlerine bazen “Bismi’l-Lât ve’l Uzza” diye putlarının adıyla, bazen de “bismikellâhümme” diye başlarlardı. Bu âdet Şabi ve Ameş’in rivayetlerine göre, İslamiyet’in ilk yıllarında da devam etmiştir. Neml Suresi’ndeki Besmele Âyeti ( 27/30) nazil olduktan sonra Besmele son şeklini almış, Hz. Peygamber, hayatının sonuna kadar hep bu ibareyi kullanmış, Besmele’ nin yazıldığı ilk satıra başka hiçbir şeyin yazılmamasını da emretmiştir.( Kurtubi, I, 92; Kalkaşendî,VI, 211-215 .)

İslam’da gerek dünya gerek âhiretle ilgili olsun her önemli ve meşru işe Besmele ile başlamak tavsiye edilmiştir. Hz. Peygamber bir hadisinde, “Besmele ile başlanmayan her iş bereketsiz ve güdüktür.” ( Aclunî, II,174 ) buyurmuştur. Onun birçok iş münasebetiyle Besmele çektiği ve Besmele’yi tavsiye ettiği hadis kitaplarında rivayet edilmiştir. Ayrıca, belli ibadetlerde ve hayvan kesimi sırasında Besmele çekmenin gerekli olduğu da bilinmektedir. Bir Müslüman herhangi bir işe başlamadan önce Besmele çekmekle, “Nefsim veya başka bir varlık adına değil, Allah adına, O’ nun rızası için ve O’ nun izniyle başlıyorum” demek ister; O’nun Rahman ve Rahîm isimlerinin tecelli etmesini beklediğini, böylece hem dünya hem de âhiret saadeti dilediğini, giriştiği işe yetirebilmesi için gerekli olan kudretin yüce Allah tarafından ihsan edilmesini temenni ettiğini ve kendisinin devamlı olarak O’ nun yardımına muhtaç olduğunu bildirmiş, böylece ezeli kudretin yardımını celbetmiş olur.

Kur’ân-ı Kerim’in konusunun Allah ile âlem, özellikle de insanlık âlemi arasındaki münasebeti bildirmekten ibaret olduğunu söylemek mümkündür. Besmele’ nin başındaki  “bâ” edatı (be harfi) bu münasebeti ortaya koymakta ve kulun yaratanından yardım isteyerek hep O’na bağlı kalışını ifade etmektedir. Arapça cümle yapısı itibariyle Besmele’den önce “bâ”nın ilgili bulunduğu mahzuf bir fiil vardır. Bu Besmele ile başlanacak herhangi bir fiildir: “Bismillah diye başlıyorum”, “ Bismillah diye kalkıyorum”, “ Bismillah diye hayvan kesiyorum” gibi...

Böylece, Uluhiyet ile Ubudiyet arasında sevgiye dayalı olan derûnî münasebeti ifade eden Besmele, İslam’ın bir sembolü, her iyiliğin anahtarı ve Allah’ın kullarına bir ihsanıdır. Surelerin başında bulunan Besmele’ nin mahzuf fiilinin, Kur’an-ı Kerim’in ilk nâzil olan Âyetinin ilk kelimesi “ikra” ( oku ) olduğu kabul edilebilir. ( Reşid Rıza, Tefsîr’ül Menar,I, 44 ) Besmele’nin doğrudan doğruya “Allah lafzıyla ( bi’llah “ Allah ile başlıyorum” ) değil de
“ isim” kelimesiyle başlamış olmasının hikmetleri üzerinde çeşitli yorumlar yapılmıştır.( bk. Kuşeyrî,I, 44 ) Bunların en önemlisi, Besmele cümlesinin yemin cümlesinden ayrılma hikmetidir.

Kur’an’ın ilk nâzil olan Suresi kabul edilen Alâk Suresi de aynı kompozisyona sahip olduğu gibi, Cenab-ı Hakk’ı niteleyip öven muhtelif Âyetlerde de O’nun zatına delalet eden Esma-i Hüsna lafzından önce “ isim “ kelimesi yer almaktadır. (mesela bk. Er-rahman 55/78; el- Vakıa 56/96) Bu tür kullanımlarda isim ile müsemmanın (zât) aynı olduğu kabul edilmektedir.

Neml Suresinin 30. Âyetinde geçen Besmele’nin Kur’an’dan bir Âyet olduğu kesindir. Bu hususta icma vardır. Ancak Tevbe Suresi istisna edilirse, Kur’an’daki Sure başlarında bulunan 113 Besmele’ nin her birinin müstakil birer Âyet olup olmadığı meselesi âlimler arasında ihtilaflı olup bu konudaki görüşleri dört grupta toplamak mümkündür.

1. Bu Besmelelerden hiçbiri Âyet değildir. İmam Mâlik ve Evzâî ile Hanefi ve Hanbelî mezheplerinin ilk dönem âlimleri bu görüştedir.

2. Her biri müstakil bir Âyettir ve Surelerin arasını ayırmak için nâzil olmuştur. Başında bulunduğu Sure’nin bir cüzü de değildir. Bu görüş müteahhir Hanefi âlimlerine göre Ebu Hanîfe’ye ait olup Davud ez- Zâhirî ve bir rivayete göre de Ahmed b. Hanbel aynı görüşü paylaşmışlardır.

3. Her biri başında bulunduğu Sureden bir Âyettir. Şâfii ve meşhur olan rivayete göre Ahmed b. Hanbel bu görüştedirler. İmamiyye ve Zeydiyye mezheplerindeki anlayış da budur.

4. Yalnız Fatiha Suresinin başındaki Besmele bir Âyet olup Sureye dahildir. Diğerleri ise, Âyet değildir.” Teberrüken” yazılmaktadır. Bu da Şâfiî ‘ye nisbet edilen bir başka görüştür.
(Cessas, I, 7; Serahsî, I,15-16; Kurtubî, I, 92)

(devamı var)

Ahmet F.YÜKSEL

Not: 24.12.2000 Akşam Gazetesi

Ön sayfa