KÂFİRÛN SURESİ

(Bu Yazı 28 Aralık 1999 tarihli Akşam Gazetesinde yayınlanmıştır.)

Kul ya eyyuhel kâfirûn. Lâ a'büdü ma ta'budûn vela entüm abidûne ma a'bud. Vela ene a'bidune ma abettüm. Vela entüm abiduna ma a'büd. Leküm diynüküm veliyeddin.

De ki,

Ey Kâfirler!

Ben sizin tapmakta olduklarınıza tapmam.

Benim taptığıma (kulluk ettiğime) de sizler tapmazsınız

Ben de sizin taptıklarınıza tapacak (Kulluk edecek) değilim.

Benim taptığıma (Kulluk ettiğime) de sizler tapacak değilsiniz.

Sizin dininiz size, benim dinim banadır...

Ebu'Kasım Ettebarani... Cebele İbn-i Haris'ten naklederki;

Resûllah(s.a.) şöyle buyurmuştur.

"Yatağına uzandığında Kâfirûn suresini oku, sonuna geldiğinde bu şirkten beraattır."

Tırmızi ise, bu surenin "Kur’an'ın dörtte birine eşit" olduğunu ve islam literatürüne Hadis olarak geçtiğini vurgulamaktadır.

Surenin yorumu şöyle,

Kâfirler (De ki hitabına muhatap Kureyşliler ve ancak onlar gibi düşünen tüm kâfirler ile müşrikler içindir.) yani Kureyşliler cehaletin getirdiği bir anlayışla, Hz.Resûlullah'ı kendi putlarına tapınmaya çağırmışlar, akabinde kendilerinin de o süre boyunca Hz.Muhammed'in tanrısına tapacaklarını söylemişlerdir. Bu istekleri karşısında;

Hz. Muhammed'e gelen vahiy gereğince onlardan onlardan uzak durması istenmiştir.

Ve O dedi ki,

Ey kâfirler;

"Ben sizin tapmakta olduklarınıza tapmam" şunu anlatmak istedi,

“Bende tapınma duygusu yoktur."

Allah'ın dini olan islâm'da tapınma eylemi bulunmamaktadır.

Zira Allah tapılacak bir varlık değildir. Kelimeyi Tehvid'in anlamı, İslam'ın Tevhid dini oluşunun gayesi budur. Bu surenin mahiyeti aslında yukarıda belirtilen Hadis'ten de anlaşılacağı üzere şirkten kurtulmadır. Tapılacak olan ilâh, zaman ve mekân kapsamında iken, mekândan ve zamandan münezzeh Mutlak Yaratıcıya, bir anlamda soyut bir kavram olan Allah ismiyle işaret edilene bırakın tapınmayı, 0'nu başka beşeri kavramlarla ve duygularla tavsif edebilmek ve yaklaşabilmek dahi mümkün değildir.

Put veya taptığın başka bir nesne kendi dışında da olabilir, beyinde herhangi bir duygun neticesinde de hasıl olabilir.

Anlamı değişmez, aynıdır. Tapınma istikametinde yerini alır.

"Erayte Menittehaze ilahehu hevahu" (Furkan43) (Kendi Hevasını kendine tanrı edineni gördün mü?) âyeti anlatılana ışık tutacak, deşifre edebilecek niteliktedir.

Birey, "kendi özüne" yaptığı derûni bir seyirle Mutlak varlığı vasıfları ile tanımaya "Allah'ın ahlâkı ile ahlâklanmaya" başladığında asla tapılacak bir varlık olmadığını algılayabilir hâle gelir.

Enam suresinin 79. âyetinde sıradışı bir Resûl olarak bilinen, (diğer Resûlleri küçük görmek anlamında söylemiyorum. Ancak bunu ifade ederken onun değerini de bildiğim kadarıyla belirtmeliyim) Hz. İbrahim(a.s)'in Kur'an'daki "inni veccehtü vechiye lillezi fetarassemavati velarza hanifen ve ma eneminel müşrikiyn" (En'am-79)

(Ben hanif olarak vechimi 0 veche döndürdüm ki semaların ve arzın fatırıdır, ben müşriklerden değilim.) deyişiyle bu husus vurgulanmaktadır.

Yani kendi vechi dahil, Allah'ın vechi her yerde ve her surette ise, bir vechin diğer bir veche tapınması mümkün müdür.?

Bu şartlar altında, tapan veya tapılacak bir varlık olabilir mi?

Ahmet F.YÜKSEL

Ön sayfa