KÂFİRÛN SURESİ -2-

 
(Bu Yazı 29 Aralık 1999 tarihli Akşam Gazetesinde yayınlanmıştır.)

Kur'anı Kerim'de, Hz. Resûlullah'ın anlatımıyla, "Benim algıladığım , eşi ve benzeri bulunmayan Allah'tır"

"Ve ben sadece kulluğumu yerine getirmekteyim, bu yönde yaptığım çalışmalar, asla bir tapınma değil sistemin etkinliklerine karşı alternatif bir üretimdir" denmek istenmiştir. Birey ancak bu idrak seviyesine ulaştığında şirkten kurtulmuş olabilecektir. "Tapınma" çeşitli toplumların, örtülü bir şuur anlayışı içinde iman ve sevgiye dayanan, bir menfaat beklentisi içindeki yönelişlerinin tabii neticesi olarak tezahür eder.

"Kulluk" olarak ifade edilen ibadet kelimesi ise bu anlamın yerini tutmadığı gibi o kelimenin yerine de tapınma kavramını monte etmek Kur'an'a gerçekçi bir yaklaşım sağlamamaktadır...

Ayeti Kerime'de geçen, "Cinleri ve insanları sadece kulluğumu yapmaları için yarattım..." (51-56) ifadesi ile bu hususa temas edilmektedir. Kur'an'ı tevil ilmi ile tanınan ibni Abbas Radiyallahu anh, kulluğun "Liya'rifun" şeklinde yorumlanması gerektiğini söylemektedir.

Şayet bu şekilde değerlendirilirse, yani Liya'büdün kelimesini "Liya'rifun" olarak düşünebilirsek , iyyake nabüdü ifadesinin gerçek anlamının da kulluğa dayandığını ve onun irfan manasına geldiğini kabul ederiz.(Bak.-Hz.Muhammed Neyi Okudu-Ahmed Hulûsi)

Abduliah bin Ömer nakleder ki, "Hz. Resûlullah (s.a) tavaf ve akşam namazı sonrası kıldığı iki rekatlık namazda Kâfürun ve İhlas suresini yirmi dört veya yirmi beş kere okuduğuna rastladım."ibn-i Ömer'in naklettiği bu olay, bize göre Kâfürun Suresi ile İhlas Suresinin paralellik içinde değerlendirilmesi gerektiğini göstermektedir.

Surenin genel anlamda değerlendirilmesi yapıldığında tapınmanın değil, kulluğun esas alınmasının gerekli olduğu görülecektir. Bunu kabul etmeyen müşriklerle Hz. Resûlullah'ın yolları aynlmıştır. Müşrikliğin açık belirtileri olduğu gibi, bireyin kendini tanıma aşamasında ileri boyutlarda da şaşırtıcı bir şekilde devam ettiği ve varlığını "Gizli şirk" vasfında sürdürdüğü görülmektedir.

İslam'a sayısız eserler kazandıran ve onları Hz.Resûlullah'ın (s.a.v.) talimatı ile yazdığını belirten, gördüğü rüyaya yaptığı yorum ile belli bir süre için, kendisini "velayet evinin duvarına konan son kerpiç" şeklinde düşünen ve ehlince zamanın dörtlerinden olduğu belirtilen İbnu'l Arabi Hazretleri beyanlarında; "Bütün akidelerin doğru olacağını, bütün putların bir parça tanrılığa sahip olduğunu, dinlerin bir olduğunu; bütün eşyalarda tanrılık buIunduğunu, tanrılık iddia edenin davasında haklılık bulunduğunu" söylediğinde acaba neyi anlatmak, kastetmek istedi?

Tartışmasız yüksek düzeyde bir Veli olan, islam'da Vahdet-i Vücud teorisi ile çığır açıp bu düşünceyi yaygınlaştıran, çoğu zaman Velileri dahi şaşırtacak sözleri ve inanılmaz eserleri ile ortalığı allak bullak eden bu Zatın ilmi sizce, Hz. Resûlullah'ın (s.a.v.) ortaya koyduğu ilme ters mi düşüyor?

Ahmet F.YÜKSEL

Ön sayfa