Bakara
Sûresi (2) /165:
İnsanlardan kimi de Allah dûnunda tapındıkları
varlıklar edinip, onları Allah sevgisiyle
(Allah'mışçasına) severler! İman edenler ise
sevdiklerinin yalnızca Allah olduğunun
şuurundadırlar (gayrına varlık vermezler). O
(hakikati inkâr ederek nefslerine)
zulmedenler, bu yüzden azaba düşeceklerini
gördüklerinde, âlemlerden açığa çıkan kuvvetin
yalnızca Allah'a ait olduğunu fark ederler, ama iş
işten geçmiştir;
keşke
bunu önceden görebilselerdi...
Allah Şedîd ül Azab'dır
(yapılan yanlışta
ısrar edenlere sonucunu şiddetle yaşatandır)!
Bakara
Sûresi (2) /167:
(Endada) tâbi olmuşlar:
"Keşke
bize fırsat verilseydi de yaşadıklarımızı bir kere
daha yaşasaydık, bu defa tâbi olduklarımızın bizden
uzaklaşması gibi biz onlardan uzaklaşsaydık"
derler. Böylece Allah onlara yaptıklarının
sonuçlarını acı pişmanlıklarla gösterir. Onların
içlerinden gelen pişmanlık yanışının sonu gelmez!
Nisa
Sûresi (4) /73:
Eğer size Allah'tan bir lütuf (ile başarı)
erişir ise, sanki sizinle arasında beraberliği
getirecek yakınlık yokmuşçasına, "Keşke
onlarla beraber olsaydım da o büyük başarıdan hisse
alsaydım"
der.
Nisa
Sûresi (4) /102:
(Rasûlüm, korkulu bir durumdayken) onların
içlerinde olup da onlara salâtı ikame ettirdiğinde,
onlardan bir grup seninle beraber silahları da
yanlarında olarak namaza dursun... Secde
ettiklerinde (diğerleri) sizin arkanızda
(koruyucu) olsunlar... (Sonra) salâtı edâ
etmemiş diğer grup gelsin, seninle birlikte salâtı
ikame etsin... (Onlar da) tedbirlerini ve
silahlarını alsınlar...
O
hakikat inkârcıları arzu ederler ki, keşke siz
silahlarınızdan ve eşyalarınızdan gâfil olsanız da,
ani bir baskın yapsalar.
Eğer size yağmurdan dolayı bir sıkıntı varsa yahut
hasta olursanız, silahlarınızı bırakmanızda bir
mahzur yoktur...
(Bununla beraber)
tedbirinizi alın... Muhakkak ki Allah, hakikati
inkâr edenler için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.
En’am
Sûresi (6) /27:
Yanma aşamasına geldikleri zaman: "Keşke
geri döndürülsek, Rabbimizin delillerini
yalanlamasak ve iman edenlerden olsak
(Rabbanî
özelliklerimizi, Esmâ'dan kaynaklanan kuvvelerimizi
değerlendirsek)" dediklerini bir görsen!
Tevbe
Sûresi (9) /59:
Keşke
onlar, Allah'ın ve Rasûlünün onlara verdiğine razı
olsalardı ve:
"Allah bize yeter... Yakında Allah bize fazlından
verecek, Rasûlü de... Doğrusu biz Allah'a
yönelmişlerdeniz" deselerdi.
Tevbe
Sûresi (9) /81:
Allah Rasûlünün isteğinin aksine, gitmeyip geride
kalanlar, evlerinde oturmakla sevindiler; Allah
uğruna mallarıyla, canlarıyla mücahede etmek
hoşlarına gitmedi ve dediler ki: "Şu sıcakta savaşa
çıkmayın"... De ki: "Cehennem nârı sıcaklık olarak
çok daha şiddetlidir!"
Keşke
kavrayabilselerdi!
Hicr
Sûresi (15) /2:
(Öyle olur ki) hakikat bilgisini inkâr edenler
(hakikatlerinden perdeliler),
keşke
gerçekte teslim olmuşluğumuzun farkında olsaydık,
diye şiddetli arzu duyarlar.
Kehf
Sûresi (18) /39:
"Keşke
cennetine
(bağına)
girdiğinde 'maşâAllah {Allah dilemesinin meydana
getirdiğidir}; la kuvvete illâ billah {bende
açığa çıktığı görülen} kuvvet sadece Allah'a
aittir',
deseydin... Gerçi sen beni, zenginlik ve evlatça
kendinden düşük de görüyorsun."
Kehf
Sûresi (18) /42:
Derken onun serveti kuşatılıp yok edildi!
Sonunda, çardakları üzerine yıkılıp kalmış bağına
yaptığı harcamaları dolayısıyla, (hüsranla)
ellerini ovuşturarak şöyle diyordu: "Keşke
Rabbime
(hiç)
bir şeyi ortak koşmasaydım."
Meryem
Sûresi (19) /23:
Doğum sancısı ile bir hurma dalına yapışırken; "Keşke
bundan önce ölseydim ve büsbütün unutulup gitseydim"
dedi.
Furkan
Sûresi (25) /:
O süreçte nefsine zulmeden (nefsinin
hakikatinin gereğini yaşamamış olan) ellerini
ısırıp: "Keşke
Rasûl ile beraber yürüseydim"
der.
Şuara
Sûresi (26) /102:
"Keşke
geri dönebilsek
de
(hakikate) iman etmenin getirisini elde etsek."
Ahzâb
Sûresi (33) /66:
Vechlerinin (şuurlarının) o ateşe
dönüşeceği (pişmanlıkla yanacakları) o
süreçte: "Yazıklar olsun bize!
Keşke
Allah'a itaat etseydik, keşke O Rasûl'e itaat
etseydik"
derler.
Yâsîn
Sûresi (36) /26:
(Ona): "Cennete dâhil ol!" denildi... Dedi ki: "Keşke
halkım bileydi..."
Zümer
Sûresi (39) /58:
Yahut azabı gördüğünde şöyle der: "Keşke
bir kere daha
(bedenle
yaşama) sahip olsam da, muhsinlerden olsam."
Zuhruf
Sûresi (43) /38:
Nihayet bize geldiğinde: "Keşke
benimle senin aranda iki doğunun uzaklığı
(ulaşılmaz mesafe) olsaydı...
Ne kötü bir arkadaşmışsın!" dedi.
Hâkka
Sûresi (69) /25:
Yaşam bilgisi kayıtları (kitabı) solundan
oluşmuş olana gelince; o da şöyle der: "Keşke
bana kayıtlarım hiç verilmeseydi!"
Hâkka
Sûresi (69) /27:
"Keşke (bu aşamaya gelinmeden) iş bitmiş olsaydı!"
Nebe
Sûresi (78) /40:
Doğrusu biz sizi yakın bir azap (ölüm) ile
uyardık! O gün kişi, ellerinin (kendine) ne
takdim ettiğine bakar; hakikat bilgisini inkâr eden
de şöyle der "Keşke
toprak olsaydım!"
Fecr
Sûresi (89) /24:
"Keşke
hayatım
(şu
yaşamım) için önceden yararlı şeyler yapsaydım!"
der.
(Ahmed HULÛSİ -
YANSIMALAR
- ”B” Kapsamında Kurân’a Bakış)
Hadisler:
2094 -
Yine Hz. Enes (r.a.) anlatıyor:
—Rasûlullah
(s.a.v)'e üzerinde sarılık izi bulunan bir adam
geldi.
Rasûlullah
(s.a.v) hoşlanmadığı bir hususu, insanların yüzüne
nâdiren vurduğu için (sesini çıkarmadı). Adam oradan
kalkıp gidince:
—Keşke
bu adama, üzerindeki şu şeyi yıkamasını
söyleseydiniz,
dedi.
693 –
(Uzun olan bu Hadis’in tamamı Kütüb-i Sitte’de 693
numara ile mevcuttur.)
Said İbnu Cübeyr
anlatıyor:
…
Hızır (aleyhisselam),
Hz. Musa'ya:
—Artık birbirimizden
ayrılma zamanı geldi. Şimdi sana sabredemediğin
şeylerin te'vilini haber vereceğim, dedi.
Rasûlullah
(s.a.v) bu ara ilave etti:
—Allah
Musa'ya rahmet buyursun. Keşke, Hz. Hızır'la
beraberliğe sabretseydi de maceralarını bize
nakletseydi, bunu ne kadar isterdim!
Ravi devam ediyor:
Resûlullah (s.a.v) buyurdular ki:
—Birinci (soru)su
Musa'nın bir unutması idi. Bir serçe gelerek geminin
kenarına kondu. Sonra denizden gagasıyla su aldı.
Hz. Hızır bunu göstererek Hz. Musa'ya;
—Bak, dedi. Benim ve
senin ilmin ve diğer mahlûkatın ilmi, Allah'ın
ilminden, şu kuşun denizden eksilttiği kadar
eksiltir.
5455 -
İbnu Amr İbni'l-As (r.a.) anlatıyor:
—Medine’de doğan bir
adam Medine'de ölmüş idi.
Rasûlullah
(s.a.v) namazını kıldırdı, sonra da:
—Keşke
doğduğu yerden başka bir yerde ölseydi!
buyurdu. Oradakiler:
—Niçin? diye sorunca
açıkladı:
—Kul doğduğu yerin
dışında ölürse, cennette doğduğu yerle eserinin
kesildiği (ecelinin geldiği) yerin arası mukayese
edilir!
1712 -
Kasım İbnu Muhammed anlatıyor:
Hz. Aişe (r.a.) bir
gün hastalanmış:
—Vay başım,
(ölüyorum)! demişti.
Hz.
Rasûlullah
(s.a.v) (şaka olsun diye):
—Keşke
bu ben sağken olsa, sana istiğfàr eder, dua
ediveririm!
dedi.
Bunun üzerine Hz.
Âişe (r.a.) birden parladı:
—Vay başıma gelen.
Vallahi görüyorum ki ölmemi istiyorsun. Ben
öleceğim, sen de akşama zevcelerinden biriyle baş
başa kalacaksın ha! dedi.
Resûlullah (s.a.v)
(sözü değiştirerek) dedi ki:
—Bilakis ben
ölüyorum, vay başım! Ebü Bekir'e ve oğluna biriniz
gönderip (benden sonra hilâfet hususunda "ben daha
lâyığım" iddia veya temennisinde bulunacaklara
karşı) yerime geçeceği tesbit etmek istemiştim.
Sonradan (kendi kendime: "Böyle bir iddiayı Ebû
Bekir dışında kim yaparsa) Allah kabul etmez,
mü'minler de reddederler" dedim (ve vasiyet
yapmaktan vazgeçtim)."
4419 -
Abdullah İbnu Ömer r.a.) anlatıyor:
-(Rüyamda) elimde
bir istibrak parçası gördüm. Cennette her nereye
istedi isem bu parça beni (bir kanat gibi) oraya
uçuruyordu. Rüyamı (kızkardeşim) Hafsa'ya anlattım.
O da Resûlullah (s.a.v)'e anlatmış.
Aleyhissalatu vesselam,
Hafsa'ya:
—Kardeşin Abdullah
(Allah'ın ve kulların hakkına riayet eden) salih bir
insan,
keşke
geceleyin de namaza kalksa!
buyurmuş.
Ben bu vak'adan
sonra gece namazını hiç bırakmadım."
4427 -
Ebu Musa (r.a.) anlatıyor:
—Rasûlullah
(s.a.v) buyurdular ki:
—Keşke
dün akşam senin kıraatini dinlerken beni bir
görseydin!
Gerçekten sana, Hz. Dâvud'un mizmârlarından bir
mizmâr verilmiş.
7006 -
Hz. Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor:
—Bir adamı akrep
sokmuştu. O gece acıdan uyuyamadı.
Resûlullah
(s.a.v)’e:
—Falancayı akrep
soktu, bu yüzden geceleyin hiç uyuyamadı, diye haber
verilmişti. Şöyle buyurdular:
—Keşke
akşamleyin şu duayı okusaydı:
Eûzu bikelimâtillahi't-tâmmâti min şerri mâ
halaka" (Yarattığının şerrinden Allah'ın
mükemmel kelimelerine sığınırım)" deseydi, akrebin
sokması sabaha kadar ona zarar vermezdi.
6551 -
İbnu Abbas (r.a.) anlatıyor:
—Hz. Aişe ensardan,
bir yakını kızcağızı evlendirmişti. Rasûlullah
gelince:
—Genç kızı
(kocasına) gönderdiniz mi? diye sordu. Evdekiler:
—Evet! Deyince:
—Kızla birlikte bir
de çalgıcı gönderdiniz mi? dedi. Onlardan:
—Hayır, göndermedik,
cevabını alınca,
Aleyhissalatu vesselam:
—Ensar, aralarında
gazel okuma âdeti mevcut olan bir cemaattir.
Keşke
onlara:
"Size
geldik, size geldik, size selam bize selam"
deyiverecek birini gönderseydiniz,
buyurdular.
3248 -
Avf İbnu Malik (r.a.) anlatıyor:
—Rasûlullah
(s.a.v), bir gün elinde âsası olduğu halde çıktı.
Adamın biri çürüklü bir hurma salkımı asmış idi.
Aleyhissalatu vesselam salkıma değneğini dürtüyor
ve:
—Bu sadakanın
sahibi,
keşke
bundan daha iyisini tasadduk etmek isteseydi.
Bu sadakanın sahibi, Kıyamet günü çürük hurma
yiyecek, diyordu.
3265 -
Meymune (r.a.) anlatıyor:
-Rasûlullah (s.a.v)’
dan izin almadan bir cariye azad ettim.
Rasûlullah'ın benimle kalma günü gelip, beraber
olduğumuz zaman:
—Ey
Allah'ın
Rasûlü,
câriyemi azad ettim, farkettiniz mi? dedim.
-(Sahi mi
söylüyorsun), bunu yaptın mı?' dedi. Ben;
—Evet!' deyince:
—Keşke
onu dayılarına verseydin,
senin için daha hayırlı olacaktı! buyurdular."
6135 -
İbnu Abbâs (r.a.)'ın anlattığına göre:
"Bir adam başından
yaralanmıştı, bilahare ihtilam sebebiyle cünüp oldu.
Kendisine gusletmesi emredildi, o da yıkandı,
hastalanıp öldü. Bu haber Aleyhissalâtu vesselâm'a
ulaşınca:
—Onu öldürdüler,
sebep olanların Allah belalarını versin! Cehaletin
ilacı sormak değil mi (niye sormadan fetva
verdiler?) buyurmuştur.
Atâ der ki:
—Bize ulaştığına
göre,
Rasûlullah
(s.a.v):
—Keşke
bedenini yıkayıp başının yaralı yerini bıraksaymış,
buyurmuştur.
4236 –
(Hudeybiye Savaşı ile ilgili bu bölüm, Kütüb-i
Sitte’de tafsilatlı olarak yer almaktadır. Hadisin
tamamı oradan okunabilir.)
…
…Adam, Aleyhissalatu
vesselam'a gelince:
—Vallahi arkadaşım
öldürüldü! Beni de öldürecek! dedi. Ebu Basir r.a.
da geldi.
—Ey Allah'ın Resûlü!
Allah senin zimmetini (taahhüdünü) yerine getirdi,
beni onlara iade ettin. Allah beni onlardan tekrar
kurtardı, dedi.
Aleyhissalatu vesselam:
—Harbi
kızıştıranın anası ağlar. Keşke ona bir kişi daha
olsa!
cevabını verir.
Ebu Basir bu sözü
işitince anlar ki, Aleyhissalatu vesselam onu yine
iade edecek. Hemen oradan çıkıp deniz kenarına gelir
(İs denen bir yere yerleşir).
4506 -
Hz. Enes r.a.) anlatıyor:
—Resûlullah (s.a.v)
buyurdular ki:
-Ezd kabilesi,
Allah'ın yeryüzündeki ordusu (ve dininin
yardımcıları)dır. Halk onları alçaltmak ister, Allah
ise onları yüceltir. İnsanlar üzerine öyle bir zaman
gelecek ki,
o
zaman kişi:
"Keşke
babam Ezdi olsaydı! Keşke annem de Ezdi olsaydı!
diye temennide bulunacak."
5527 –
(Bu Hadis’in tamamı Kütüb-i Sitte’de “Vahyin
Başlangıcı” bölümünde anlatılmaktadır.)
—Ey amcamoğlu!
Kardeşinin oğlunu bir dinle, ne söylüyor! dedi.
Varaka,
Aleyhissalâtu vesselâm'a:
—Ey kardeşimin oğlu!
Neler de görüyorsun?" diye sordu.
Aleyhissalâtu
vesselâm gördüklerini anlattı.
Varaka
da O'na:
—Bu gördüğün
melektir. O Hz. Musa'ya da inmiştir.
Keşke
ben genç olsaydım (da sana yardım etseydim); keşke,
kavmin seni sürüp çıkardıkları vakit hayatta
olsaydım!
dedi. Rasûlullah (s.a.v):
—Onlar beni buradan
sürüp çıkaracaklar mı? diye sordu. Varaka:
—Senin getirdiğin
gibi bir din getiren hiç kimse yok ki, O'na husumet
edilmemiş olsun! O gününü görürsem, sana müessir
yardımda bulunurum! dedi. Ancak çok geçmeden Varaka
vefat etti ve vahiy de fetrete girdi (Kesildi).
6413 -
Hüseyin İbnu Ali İbni Ebi Talib r.a. anlatıyor:
—Rasûlullah (s.a.v)'ın
oğlu Kasım vefat edince
Hz.
Hatice r.a:
—Ey Allah'ın Resulü!
Kasım'ın sütü taştı.
Keşke
Allah ona, süt çağını tamamlayacak kadar ömrünü
uzatsaydı,
dedi.
Aleyhissalatu
vesselam, bunun üzerine:
—O süt devresini
cennette tamamlayacak! buyurdular. Hz. Hatice:
-Ey Allah'ın
Resulü!, Şayet bunu bilseydim, çocuğun ölümü,
nazarımda hafiflerdi, dedi. Aleyhissalatu vesselam:
—Dilersen Allah'a
dua edeyim de sana onun sesini işittireyim, dedi.
Ancak Hz. Hatice:
—Hayır! Ey Allah'ın
Resulü! Allah ve Resulünü tasdik ediyorum, dedi.
1407 -
Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor:
—Sevde (r.a.),
Rasûlullah (s.a.v)'dan Müzdelife'den geceleyin ifâza
yapmak için izin istedi. Sevde iri, ağır yürüyen bir
kadındı. Rasûlullah (s.a.v) ona izin verdi.
Hz. Aişe
(r.a.):
—Keşke
ben de onun gibi izin istemiş olsaydım,
diye hayıflanırdı. (Vaktiyle izin almamış olduğu
için) O, hep imamla birlikte ifâzada bulunurdu.
4733 -
Müslim rahimehullah'ın bir rivayetinde (Huzeyfe
r.a.) anlatıyor: -Resûlullah (s.a.v)'i
işittim. Demişti ki:
—Fitneler, tıpkı
(kamışlardan örülen) hasır gibi, (insanların
kalbine) çubuk çubuk atılır. Hangi kalbe bir fitne
nüfuz ederse onda siyah bir leke hâsıl olur. Hangi
kalp de onu reddederse onda beyaz bir benek hâsıl
olur. Böylece iki ayrı kalp ortaya çıkar: Biri
cilalı taş gibi bembeyazdır; dünyalar durdukça buna
hiçbir fitne zarar vermez. Diğeri ise, alaca
siyahtır. Tepetaklak duran testi gibidir; bu kalp,
ne iyiyi iyi bilir, ne de kötüyü kötü. O, hevadan
(beşeri değerlerden) kendisine ne yutturulmuşsa, onu
(hak veya batıl) bilir."
Bu rivayette Huzeyfe
(r.a.) der ki:
-(Ey Ömer!) Seninle
o fitne arasında kapalı bir kapı vardır, kırılması
yakındır!
Hz. Ömer
atıldı:
—Ey babasız
kalasıca!
O
kırılacak mı? Keşke açılsaydı.
Böylece tekrar (kapatılarak eski normal hale)
dönülürdü!
Huzeyfe der ki:
—Ben ona bu kapı ile
öldürülcek veya ölecek bir şahsın kinaye edildiğini
bildiren bir hadis söyledim. Mugalâta (ve efsane
anlatıp boş laf) etmedim.
…
4957 –
(Bu Hadis’in tamamı Kütüb-i Sitte’de; Hz. İbrahim as
ile Hz. İsmail as. kıssaları bölümünde
anlatılmaktadır.)
…
Ayağının ökçesi
-veya kanadıyla- yeri eşeliyordu. Nihayet su çıkmaya
başladı. Kadın (boşa akmaması için) suyu eliyle
havuzluyordu. Bir taraftan da sudan kabına doldurdu.
Su ise, kadın aldıkça dipten kaynıyordu.
İbnu
Abbas (r.a.)
dedi ki:
—Allah İsmail'in
annesine rahmetini bol kılsın,
keşke
zemzemi olduğu gibi akar bıraksaydı da
avuçlamasaydı.
Bu takdirde (zemzem, kuyu değil) akarsu olacaktı.
Kadın sudan içti,
çocuğunu da emzirdi.
660 -
İbnu Mes'ud (r.a.) anlatıyor:
—Bir adam gelerek:
—Ey Allah'ın Rasûlü!
Ben şehrin öbür tarafında bir kadına elledim, cima
yapmaksızın onunla nefsimi tatmin ettim. Ve işte ben
buradayım, istediğin cezayı ver, dedi.
Hz. Ömer
atılarak:
—Allah
seni örtmüş, keşke sen de kendini örtüp
açıklamasaydın,
dedi.
Rasûlullah (s.a.v)
hiçbir cevap vermedi. Adam kalkıp gitti. Resûlullah
(s.a.v) peşine bir adam göndererek onu çağırtıp şu
ayeti okudu:
"Gündüzün
iki ucunda ve gecenin gündüze yakın zamanlarında
namaz kıl. Doğrusu iyilikler kötülükleri giderir...
Bu, öğüt kabul edenlere bir öğüttür"
(Hûd
/114) Bunun
üzerine bir adam:
—Ey Allah'ın Resulü
bu hüküm sadece soru sahibi için mi (başkasına da
şâmil mi)? diye sordu. Rasûlullah (s.a.v):
—Herkes için,
cevabını verdi.
828 -
Abdullah İbnu Selâm (r.a.) anlatıyor:
—Kendi aralarında
müzâkere eden bir grup
Ashâbın
arasında oturuyordum.
—Keşke,
diyorlardı Allah nazarında hangi amelin daha muteber
olduğunu bilsek de onu yapsak.
Bunun üzerine şu
mealdeki âyet nâzil oldu:
"Göklerde
ne
var, yerde ne varsa hepsi Allah'ı tesbih ve tenzih
etmektedir. O, gâlib-i mutlaktır, yegâne hüküm ve
hikmet sahibidir. Ey imân edenler, yapamayacağınız
şeyi niçin söylersiniz? Yapamayacağınızı söylemeniz,
en şiddetli bir buğzu
(davet
etmiş olmak) bakımından Allah indinde büyüdü"
(Saff
/1–3).
Rasûlullah (s.a.v) yanımıza gelerek vahyi okudu.
Bir kimse öbür şahsın kabri yanından geçerken:
“Keşke
bu kabirde yatan ben olsaydım..”
diye
temenni etmedikçe kıyâmet kopmaz...
(Sahihi Buhârî ve
Müslim) (Ahmed
HULÛSİ –
MUHAMMED MUSTAFA -2
/
Kıyamet
alametleri - Sayfa:32)
Allah, seni kimlerle
bir arada bulunduruyor, ne ile meşgul ediyorsa, onun
sonucu bir amaç için yaratıldığının müjdesi veya
felâket haberi var..
Böyle düşününce, enteresan şeyler geliyor insanın
aklına!..
…
İşte bütün bunları
kavradıktan sonra,
"Keşke"
sözcüğünün anlamını kafanızdan silin!.
Sana ulaşan her şey,
senin hakkında takdîr olunan şeydir ki, ulaşmaması
mümkün değildir
"Keşke
bu hatayı yapmasaydım da bu sonuç olmasaydı!"
demek
boşuna!.. Hayır!. Sen, o hatayı yapacaksın ve o
sonuç olacak!. Çünkü, ondan alınacak çeşitli dersler
var. Sende mevcut olan bazı duygular böylece
törpülenecek!.. Yaradılış amacındaki noktaya ancak
öylece ulaşabilirsin, başka türlü mümkün değil!..
(Ahmed
HULÛSİ –
HZ. MUHAMMED NEYİ OKUDU
/
Sisteme
dair bir açıklama – Sayfa:238)
Ebû Hureyre
radıya’llâhu anh, Rasûlullah salla’llâhu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu, dedi:
—Her birinde hayır
olmakla beraber, Allah’a göre kuvvetli mü’min zâif
mü’minden daha hayırlı ve sevimlidir. Sana yararlı
şeyler üzerinde hırs ile çalış, Allah’dan yardım
iste acze düşme.
EĞER SANA BİR ŞEY,
BİR MÜSÎBET GELİP İSABET EDERSE,
"KEŞKE”
ben böyle yapmasaydım, böyle olurdu"
deme!.. Fakat,
-Allah BÖYLE TAKDİR
ETMİŞ, O DİLEDİĞİNİ YAPAR!.." de. Zîrâ bu
"KEŞKE"(...seydim)
kelimesi şeytanın amelini açar!..
(Ahmed HULÛSİ
–
İNSAN VE SIRLARI – 2
/
Kur’an’ı Kerim ve hadislerde “Kader” anlatımı
- Sayfa:91)
Hazreti Rasûlullah "KEŞKE"
demeyi şeytan ameli olarak nitelemiştir. Bunun
manâsını çok düşünmek ve bu hususu iyi anlamak
mecburiyetindeyiz.
(Ahmed HULÛSİ
–
DUA VE ZİKİR /
Kader -
Sayfa:30)
Takdir edilen
yaşanacaksa….
Bir deli kuyuya bir
taş atar; kırk akıllı çıkaramaz!.
Hasbelkader, bir
yere gelmiş üç-beş kişi, milyonlarca insanın göğünü
karartır!.
Kararan gök ise,
milyonların yaşaması gerekeni getirecektir!.
Üç-beş piyon
yalnızca görevini yapmıştır; yaptıklarının sonucunu
yaşayacaktır elbet!… Ama bu, hiç bir zaman
milyonların kararan göğünü aydınlatmaz!
Ameliyat
masasındayken, KEŞKE kangren
olmasaydım, diye yakınmanın faydası yoktur!
Gerçekçi ve
objektif
değerlendirme yapabilmek ender insanlara verilmiş
olan bir nimettir.
(Ahmed HULÛSİ –
MESAJLAR /
Sayfa:41)
“AY”ın
aptalı, “niye Güneş değilim, ışığım kendimden
değil; niye beni, ben olarak değil, Güneş’ten
yansıyan ışığım için seviyorlar” diye
yakınırmış!.
Bilmezmiş ki,
gezegenlerin ışığı Güneş’le kaimdir!.
Haddini bilen
mehtap, hem kendisi mutlu olur; hem de insanları
gecenin karanlığında nura kavuşturur.
Keşke
(!?), Allah Rasûlü yörüngesinde bir ay olabilseydim.
(Ahmed HULÛSİ
–
MESAJLAR /
Sayfa:64)
Hemen bir Hadîs-i
Şerîfi hatırlayalım:
—Ölen her kişi
pişmanlık duyar.
Cennetlikler, keşke daha yapsaydık, diyerek;
cehennemlikler de yapmadıklarından dolayı.
Konuyu bu açıdan
incelersek, görürüz ki, herkes, ya yapmayıp
terkettiklerinden dolayı pişmanlık duyacaktır veya
terkettikleri yüzünden!..
Ya da yeterli
nisbette çalışmamasından dolayı!..
Bütün bunlara
ilâveten bir de Allah’ı bilmemenin, bulmamanın ve
erememenin getireceği pişmanlık vardır ki bunun
üzüntüsünün haddi hesabı olmaz.
Ölümötesi yaşama
intikâl etmiş bir kişi için, "vuslâta ermeden
gitmenin" getireceği eksiklik kadar büyük ve
korkunç bir eksiklik düşünülemez. Bunun çok
minyatürize edilmiş misâlini vermek gerekir ise,
şöyle bir benzetmeden söz edebiliriz:
Bir hapishanedeki en
zavallı ve eziyet gören mahkûmu düşünün, bir de
yeryüzündeki tüm insanlara ve mahlûkata hükmeden
insanı düşünün.
Biri, kendi
hakikatından mahrum kişinin hâlidir, diğeri de
Allah’a ermiş kişinin hâli. Hiç mukayese edilebilir
mi..? (Ahmed
HULÛSİ –
GAVSİYE AÇIKLAMASI /
Sayfa:114,115)
-KEŞKE BEN BÖYLE YAPMASAYDIM,
BÖYLE OLURDU
!..
DEME...
—ALLAH BÖYLE TAKDİR
ETMİŞ O DİLEDİĞİNİ YAPAR; DE... ZİRA
KEŞKE
KAVRAMI
ŞEYTAN AMELİNE YOL AÇAR."
Şimdi dikkat ediniz,
bu Rasûlullah uyarısı, hayatımızın her döneminde,
günün her anında, bize ışık tutması yön vermesi
gereken bir işarettir.
Pek çok olayda hemen
şunu söyleriz...
keşke bunu
yapmasaydım!... Veya; keşke şunu yapsaydım da böyle
olmasaydı!.
İşte Hz.
Rasûlullah aleyhisselam bu düşünceyi kesinlikle
reddediyor!...
Diyor ki;
-"Keşke"
kavramı şeytan ameline yolaçar.
Yani, şeytani düşünceye yol açar!.
Çünkü ALLAH takdir
ettiği içindir ki, senden veya ondan o fiil meydana
gelmiştir!... Ve o fiilin meydana gelmemesi de asla
mümkün değildir!.
O takdir edilmiş ve
öyle olacaktı; ve oldu!.
O işin öyle olmaması
kesinlikle düşünülemez!.
İşte bu sebepledir
ki, " keşke " kelimesini ve
kavramını yasaklıyor, Hz. Rasûlullah
aleyhisselam.
"Ben
keşke demiyorum ki, yapmasaydım
diyorum"...?
"dım"
takısı " keşke " kavramının bir
başka ifadesidir...
Kendimizi aldatmayalım!.
Yani, bu idraka
göre, içinde yaşadığın anın gerisinde cereyan etmiş
olan, hangi olay olursa olsun; senin, "keşke
bunu yapmasaydım"
demeğe hakkın yoktur.
Kime göre?...islâm
dinini bize tebliğ eden Hz. Rasûlullah
aleyhisselama göre!. O`na inanıyorsan, senin böyle
bir şey demeye hakkın yoktur.
Senin kendi namına,
"
keşke böyle yapmasaydım",
demeye hakkın olmadığı gibi; karşındaki için de "böyle
yapmasaydı bu olmazdı"
demeğe hakkın yoktur!..
Ya, Rasûlullah'a
iman et, karşındakine "böyle yapmasaydın
bu iş böyle olmazdı" demeyi terket !.
Ya da, "ben
Peygambere inanmıyorum, benim aklım yatmıyor
öğretisine", de; herkesi geçmişinden
dolayı suçlamaya devam et!.
Bu ikisinin dışında
başka bir görüş yok..
(Ahmed HULÛSİ
’de Kavramlar
– Kader /
Mahlûkatın kaderini kim yazıyor?) |