MELEKLERLE İLGİLİ ÇOK CİDDİ UYARILAR:
 
 

    Kaynak: Üstad “Ahmed HULÛSİ - Allah İlminden Yansımalarla KUR’ÂN-I KERÎM ÇÖZÜMÜ”

BAKARA SÛRESİ (2):

30. Âyet: Rabbin meleklere: “Ben arzda (bedende) bir halife (Esmâ mertebesinin farkındalığıyla yaşayan şuur sahibi) meydana getireceğim” dedi. Onlar da: “Orada fesat çıkarıp kan döken birini mi meydana getireceksin; biz seni hamdinle (bizde açığa çıkardığın varlığını değerlendirme hâliyle) tespih (her an yeni hâle dönüşen isteğine kulluk ederek) ve kudsiyetini (her türlü eksiklikten berî oluşunu) dillendirmiyor muyuz?” dediler. (Buyurdu): “BEN sizin bilmediklerinizin Aliymiyim!..”

34. Âyet: Meleklere: “Secde edin Âdem’e” dediğimizde secde ettiler (yoktan varolmuştaki Esmâ’dan meydana gelmiş varlığa - Esmâ mertebesine)... Ancak İblis, benliğinin yüceliğinden (enfüsünde gördüğüyle âfaktaki hakikatten perdelenerek) inkâr etti. Hakikati inkâr edenlerden (kâfir) oldu.

98. Âyet: Kim Allâh’a (Ulûhiyet hakikatine), Melekî boyuta (âlemlerde Allâh isimlerinin işaret ettiği anlamların açığa çıkmasına) ve Rasûllerine (hakikati dillendirmeleri için irsâl ettiklerine), Cibrîl’e (Allâh ilminin inzâli işlevine), Mikail’e (maddi - manevî rızkına yönlendirip erdiren kuvve) düşman olursa, muhakkak ki Allâh (o) gerçeği örtenlerin düşmanıdır!

210. Âyet: Onlar Allâh’ın, yanında meleklerle bulutlar içinden gelip, işlerini bitirmesini mi bekliyorlar! Her oluş Allâh’a döndürülür.

ÂL-U İMRÂN SÛRESİ (3):

42. Âyet: Hani melekler Meryem’e şöyle demişti: “Yâ Meryem, muhakkak ki Allâh seni saflaştırıp (hakikatini hissettirip) seçti, seni (şirk - ikilik necasetinden) tertemiz kıldı ve dünyadaki (o çağdaki) bütün kadınlardan üstün kıldı!”

80. Âyet: Size, melekleri veya Nebileri, Rabler edinmenizi de emretmez (o ilim sahibi beşer). Siz Allâh’a teslim olduktan sonra, hakikatinizi inkâr etmenizi ister mi?

NİSÂ SÛRESİ (4):

97. Âyet: Muhakkak ki melekler, nefslerine zulmeder hâlde vefat ettirilen kimselere, “Ne işte idiniz (niye nefsinize zulüm olan şu şartlar içindesiniz)?” dediler... (Onlar da) dediler ki: “Biz Arz’da zayıf, çaresizdik”... (Melâike de) dedi ki: “Allâh Arz’ı geniş olmadı mı, orada hicret etseydiniz?”... İşte bunların ulaşacağı yer cehennemdir... O ne kötü sondur!

EN’AM SÛRESİ (6):

8. Âyet: “Onun üzerine (göreceğimiz gibi) bir melek indirilmeliydi” dediler... Eğer (öyle) bir melek inzâl etseydik iş bitirilmiş olurdu! Sonra da bir an bile mühlet verilmezdi.

9. Âyet: Eğer O’nu (Rasûlullâh a.s.) bir melek kılsaydık (görebilmeniz için) O’nu gene de bir erkek sûretinde yaratırdık... Onları yine (içine) düşmüş oldukları şüpheye - ikileme düşürürdük (de “Bu bizim gibi bir beşer” derlerdi).

111. Âyet: Eğer biz onlara melekleri inzâl etseydik, ölüler onlarla konuşsaydı ve onlara her şeyiyle haşrı yaşatsaydık; Allâh dilemedikçe (gene de) iman etmezlerdi... Ne var ki, onların çoğu cahilce yaşıyor!

158. Âyet: (İman etmek için) illâ kendilerine meleklerin gelmesini yahut Rabbinin gelmesini ya da Rabbinin bazı mucizelerinin gelmesini mi bekliyorlar? Rabbinin olağanüstülüklerinden bazısı geldiği gün, daha önce iman etmemiş yahut imanı yarar sağlamamış (dilinde kalmış) kimseye, (o anki) imanı hiçbir fayda sağlamaz! De ki: “Bekleyin; biz de beklemekteyiz.”

A’RAF SÛRESİ (7):

7. Âyet: Elbette onlarda olup bitenin hakikatini açacağız! Biz “gâib”ler (olanlardanbihaber olan) değiliz (Bâtın - Zâhir O’dur - Görünenin melekûtu Esmâ’mızdandır).

11. Âyet: Gerçek ki, sizi yarattık... Sonra sizi şekillendirdik... Sonra meleklere “Secdeedin Âdem’e” dedik... İblis hariç secde ettiler; o secde edenlerden olmadı.

20. Âyet: Derken şeytan, bedenselliklerini fark ettirmek için onlara vesvese verdi... Dedi ki: “Rabbinizin sizi şu ağaçtan (bedenselliğinizi yaşamaktan) yasaklamasının sebebi sizin iki melek olarak (kuvveler boyutunda) sonsuz yaşamamanız içindir!”

ENFAL SÛRESİ (8):

12. Âyet: Hani Rabbin melâikeye şöyle vahyetmişti: “Muhakkak ben sizinle beraberim (Allâh melekle yan yana olmayacağına göre; anlatılmak istenen {tasavvufta mâiyet sırrı diye bahsedilen}: meleklerin, kendilerindeki kuvvet ve kudretin Allâh’ın kuvvet ve kudreti bilincini taşıdıkları realitesine işaret olunmaktadır)... İman edenleri sâbitleyin... Hakikat bilgisini inkâr edenlerin kalplerinde korku oluşturacağım... (Onların) boyunlarının üstüne vurun (vehim üzere sâbitleyin) ve onların her parmağına darbedin.”

HUD SÛRESİ (11 ):

12. Âyet: (Rasûlüm!) Belki de sen, “O’na bir hazine inzâl edilseydi yahut beraberinde bir melek gelseydi ya” demelerinden (akılla değerlendirilen yerine gözle değerlendirilen mucize istemelerinden ötürü), için daralıp, sana vahyolunanın bazısını bildirmeyi terkedecek misin? Sen ancak bir uyarıcısın! Allâh her şeye Vekiyl’dir.

69. Âyet: Andolsun ki, (meleklerden) Rasûllerimiz, İbrahim’e müjde olarak gelip, “Selâm” dediler... (O da): “Selâm” dedi ve sonrasında da kızartılmış bir buzağı getirdi.

81. Âyet: (Melekler) dediler ki: “Ey Lût! Doğrusu biz senin Rabbinin Rasûlleriyiz... Sana asla ulaşamazlar! Ailenle gecenin ilerleyen saatinde yola çık... Karın hariç sizden hiçbiri geri kalmasın! Çünkü onlara isâbet eden, ona da isâbet edecek... Onlara tanınan süre sabaha kadardır. Sabah yakın değil mi?”

YÛSUF SÛRESİ (12):

31. Âyet: (Aziyz’in karısı) onların arkasından konuşmalarını duyunca, onlara haber ulaştırıp davet verdi... Onlar için keyifle oturacakları mükellef bir sofra hazırlattı. Onlardan her birine de bir bıçak verdi sonra (Yusuf’a): “Karşılarına çık (görün)!” dedi... (Şehirli kadınlar) Onu görünce, gözlerinde (yakışıklılığını) çok büyüttüler, şaşkınlıkla (ellerindeki yerine) kendi ellerini kestiler... Dediler ki: “Hâşâ! Allâh hakkı için, bu bir beşer değil; bu ancak güzel bir melektir.”

RA’D SÛRESİ (13):

23. Âyet: (Geleceğin yurdu) Adn cennetleridir (hakikatlerindeki Esmâ kuvveleriyle bilinçli olarak Yaşama mertebesi)... Ana-babalarından, eşlerinden ve zürriyetlerinden salâha erenler (düzelip uyumlu hâlde yaşayanlar) ile BİRlikte (aynı hakikati yaşayarak) oraya girerler... Melekler de her kapıdan onların üzerine girerler (o boyutun yaşamı için gerekli kuvveler de her kanaldan kendilerinde açığa çıkar)!

HİCR SÛRESİ (15):

6. Âyet: Dediler ki: “Ey kendisine Zikir (uyaran - hatırlatıcı bilgi) inzâl edilmiş kimse! Muhakkak ki sen mecnunsun (cinlenmişsin).

7. Âyet: “Eğer doğru sözlü isen, bize meleklerle gelmeliydin?”

8. Âyet: Biz melekleri bil-Hak (Hak olarak) inzâl ederiz... O vakit de onlara zaten göz açtırılmaz!

NAHL SÛRESİ (16):

33. Âyet: (Onlar iman etmek için) ille meleklerin gelmesini (fiziki ölüm) yahut Rabbinin hükmünün

(bir azabın) gelmesini mi bekliyorlar?.. Onlardan öncekiler de işte böyle yapmıştı! Allâh onlara zulmetmedi; onlar kendi nefslerine zulmediyorlardı.

İSRA SÛRESİ (17):

61. Âyet: Hani (yeryüzü) meleklerine (bedendeki Esmâ kuvvelerine): “Âdemî şuura boyun eğin” dedik de İblis hariç, doğal olarak boyun eğip gereğini uyguladılar (bu kuvveler kullanılmaya başlandı)... (İblis): “Balçık (su + toprak; maddeden oluşmuş beden {dabbe}) olarak yarattığına secde eder miyim?” dedi. (İblis’in insandaki varlığı, insandaki vehim kuvvesidir ki aklın {bilincin} hükmü altına girmeyen kuvvedir; “var”ı yok, “yok”u var kabul ettirir. A. Ciylî)

92. Âyet: “Yahut tehdit ettiğin gibi semâyı parça parça üzerimize düşürmelisin veya Allâh’ı ve melekleri karşımıza kefil olarak getirmelisin.” (Allâh ismiyle işaret edileni anlamayıp, O’nu gökte bir tanrı olarak düşündükleri için bunu söylüyorlar.)

95. Âyet: De ki: “Eğer arzda yaşayanlar yürüyen melekler olsaydı, elbette onlar üzerine semâdan melek bir Rasûl indirirdik.”

ENBİYA SÛRESİ (21):

103. Âyet: O en büyük korku (ölüm kavramı kalktığı için) onları üzmez ve melekler onları karşılar: “İşte bu vadolunduğunuz sizin gününüzdür.”

HAC SÛRESİ (22):

75. Âyet: Allâh, meleklerden Rasûller seçer ve insanlardan da... Muhakkak ki Allâh Semi’dir, Basıyr’dir.

MU’MİNUN SÛRESİ (23):

24. Âyet: Onun (Nuh’un) kavminden, hakikat bilgisini inkâr eden geleneksel toplumun ileri gelenleri dedi ki: “Bu sizin gibi beşerden başka değil... Size üstünlük murat ediyor... Eğer Allâh dileseydi (bir beşer irsâl etmek yerine) elbette melekler inzâl ederdi... Biz ilk atalarımızdan böyle bilgi duymadık.”

FURKAN SÛRESİ (25):

7. Âyet: Dediler ki: “Bu nasıl Rasûldür ki, yemek yiyor ve çarşılarda gezip dolaşıyor... O’na, bir melek inzâl edilmesi, beraberinde bir uyarıcı olması gerekmez miydi?”

8. Âyet: “Yahut O’na bir hazine verilmesi ya da yiyeceği özel bir bahçesi olması...” Zâlimler (birbirlerine) şöyle konuştular: “Siz ancak büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz!”

9. Âyet: Bak senin için yaptıkları benzetmeler (yanlış değerlendirmeler) yüzünden nasıl saptılar! Artık çıkış yolu bulamazlar!

SECDE SÛRESİ (32):

11. Âyet: De ki: “Sizde (yapınızda mevcut) vekîl kılınmış (işlevlendirilmiş) Melek’ül Mevt (ölüm kuvvesi - biyolojik bedensiz olarak ruh bedenle yaşama çekiş kuvvesi) sizi vefat ettirir (bedeninizden ayırır)! Sonra Rabbinize rücu ettirilirsiniz (Hakikatinizin ne olduğu fark edersiniz).

AHZÂB SÛRESİ (33):

43. Âyet: “HÛ” ki, sizi (oluşmuş benlik - bilinç) karanlıklarından Nûr’a (hakikat ilmi yaşamı) çıkarmak için size salât (tecelli) eder ve O’nun melekleri (Esmâ kuvveleri) de! Hakikatine iman etmişlere Rahıym’dir.

56. Âyet: Muhakkak ki Allâh ve melekleri, Nebi’ye salât eder... Ey iman edenler, siz de O’na salât (yönelin) edin ve teslimiyet ile selâm verin!

SEBE’ SÛRESİ (34):

40. Âyet: O süreç ki, hepsini toplar, sonra meleklere:“Bunlar mı yalnızca size kulluk edenler idi?” der.

41. Âyet: (Melekler) dedi ki: “Subhansın sen. Sensin Veliyy’miz, onlar değil... Bilakis onlar cinne tapıyorlardı; çoğunluğu onlara iman etmişti (tanrı olarak).

FATIR SURESİ (35):

1. Âyet: Hamd; semâların ve arzın Fâtır’ı (yaratış amacına göre belli bir programla icat eden), melekleri (şuurlu işlev kuvveleri türler) ikişer, üçer, dörder yönlü (işlevli) Rasûller olarak açığa çıkaran Allâh’a aittir! Yaratılışta dilediğini ziyade eder... Muhakkak ki Allâh her şeye Kaadir’dir.

FUSSİLET SÛRESİ (41):

14. Âyet: Hani onlara Rasûlleri önlerinden (bildiklerine dayanarak) ve arkalarından (bilmediklerini bildirerek) gelip: “Başkasına tapınmayın; sadece Allâh’a kulluk, ibadet edin!” (dedi)... Onlar da dediler ki: “Eğer Rabbimiz dileseydi elbette melekler inzâl ederdi... Zaten biz, kendisi ile irsâl olunduğunuz şeyi (hakikat bilgisini) inkâr edenleriz.”

ŞÛRÂ SÛRESİ (42):

5. Âyet: Neredeyse semâlar üstlerinden yarılacaklar (içinden ne çıkacak? A.H.)! Melekler de Rablerinin hamdi olarak tespih ediyor (işlev görüyor) ve arzda olanlar için bağışlanma dilemekteler... Dikkat edin, Allâh Ğafûr’dur, Rahıym’dir.

51. Âyet: Bir beşer için Allâh’ın kendisiyle konuşması mümkün değildir! Ancak vahiy yollu yahut perde arkasından ya da bir Rasûl (melek) irsâl edip izniyle dilediğini vahyetmesi hariç! muhakkak ki O, Alîy’dir, Hakiym’dir.

ZUHRUF SÛRESİ (43):

51. Âyet: Firavun, halkı içinde nida edip dedi ki: “Ey halkım! Mısır’ın varlığı ve altımdan akan şu nehirler benim değil mi? Hâlâ görmüyor musunuz?”

52. Âyet: “Yoksa şu basit ve ne demek istediğini açıklayamayandan daha hayırlı değil miyim?”

53. Âyet:(Eğer Musa dediği gibiyse) Onun üzerine altından bilezikler gönderilmesi yahut onunla beraber yakını olarak melekler gelmesi gerekmez miydi?”

NECM SÛRESİ (53):

26. Âyet: Semâlarda nice melek vardır ki, Allâh’ın dilediği ve razı olduğu için verdiği izin dışında, onların şefaati hiçbir fayda vermez!

TAHRİYM SÛRESİ (66):

6. Âyet: Ey iman edenler! Nefslerinizi (benliğinizi) ve ehlinizi (bedeninizin gelecekteki karşılığını), yakıtı insanlar ve taşlar (tapındıkları heykeller, putlar türü cansızlar) olan Nâr’dan koruyun! Onda hükmedildiği üzere emredildiklerini yapan; kendilerine emrettiği konuda Allâh’a âsi olmayan, çok güçlü, çok şiddetli acımasız, melekler (kuvveler) vardır!

HAKKA SÛRESİ (66):

16. Âyet: O semâ (benlik bilinci) yarılmıştır! O süreçte o, göçmüştür!

17. Âyet: Melek de onun etrafındadır! Rabbinin arşını ise o süreçte onların (mahlûkatın) üstünde (boyutsal üstünde - derûnî yüceliğinde) bulunan sekiz (kuvve) taşır.

ME’ARİC SÛRESİ (70 ):

4. Âyet: Melekler ve ruh, miktarı (size) elli bin sene gibi olan bir süreç içinde urûc ederler (hakikatlerindeki Allâh’a ermek için yöneliş süreci) O’na.

NEBE’ SÛRESİ (78):

38. Âyet: O süreçte, RUH (insanların tümünde şuur boyutunda açığa çıkan TEK’il Esmâ hakikati mânâsı) ve melekleri saf saf kıyamdadır. (Fıtratında) Rahmân’ın izin verdiği hariç, kimse konuşamaz hâldedir! O da doğruyu söyler.

KADR SÛRESİ (97):

4. Âyet: Melekler ve Ruh Onda tenezzül eder, Rablerinin izni ile her hükümden.

 

 

 
 
18.03.2011
http://sufizmveinsan.com