mevsol.gif (323 bytes)

mevsag.gif (324 bytes)

AT

Bir beyin çok güzel bir atı vardı. O kadar güzeldi ki sultanın  sürülerinde dahi onun ayarında olan yoktu.Bir gün,bu bey atına binip sultanın süvari alayı ile resmi geçide  katıldı. Harzemşah’ın gözü ata takıldı. Yürüyüşü, rengi, çalımı, çevikliği aklını başından aldı, gözü başka şey görmez oldu. Hangi uzvuna baksa diğerinden daha güzel görünüyor, eşsiz bir güzelliği seyretmenin sarhoşluğunda, başka bir alemde, mest olmuş vaziyette idi. Kendine gelir gibi oldu bir ara, gözlerini ovuşturdu:

- "Allah... Allah!... Bu nedir ki aklımı çeldi, beni benden aldı götürdü sanki!.. Gözüm bunun gibi yüzlerce, binlerce at görmüştür, toktur... Bu at nasıl olur da aklımı çeler?.. Yoksa büyü mü yaptılar at ile?.. "

Fatihalar okudu içinden defalarca, Lâhavle çekti tespihler dolusu.. Nafile!.. Azalmak şöyle dursun, daha da artmıştı içindeki tutku. Çünki Sultan Harzemşah’ı çeken zaten Fatiha’nın kendisiydi. Fatiha bir dileğin olmasında, bir kötülüğü
def etmede bire birdir ama, ona bu derdi veren  zaten Fatiha’nın sahibiydi.

Göze başkalarını göstermesi O’nun işidir. Gözden, kendisinden başkasının kaybolup, göz yalnız Hakk’ı görürse bu da O’nun uyandırmasıdır.

Harzemşah iyice anladı ki gönlünün akması Allah’tan, O’nun her an eşsiz şeyler yaratmasındandır.. O’nun hilesiyle taştan öküzler, atlar yaparlar secde ederler ve de onlara göre de bu putların ikincisi yoktur. Halbuki putta ne bir kuvvet, ne de kudret vardır da; gizliden gizliye gönülleri çeken nedir?.. O, bu aleme başka bir alemden patlamadır. Bu pusuyu akıl da göremez, can da. Ben göremiyorum, sen görebiliyorsan gör!...

Gezintiden dönünce saltanat erkanının ileri gelenlerini topladı, sırrını açtı.

Adamlarına derhal o atı , beyden alıp getirmelerini emretti.  Ateş gibi koşup vardılar beyin yurduna askerler, tuttukları gibi küheylanı, o dağ gibi beyin gık bile demesine fırsat bırakmadan aldılar, getirip sarayın tavlasına bağladılar.

Sultanın yurdunda İmadülmülk bir bayrak, bir sembol, sığınılan bir liman, her kesin boyun büküp, kararlarına teslim olduğu bir ulu zattı.  Ulular içinde ondan ulusu yoktu. Sultanın tapısında adeta bir peygamberdi. Vezirliğe, mala, mülke hiç tamahı olmayan; soyu sopu temiz bir zahit idi.. Gece gündüz demez, zamanını kullukla değerlendirir, çok da cömert idi.  Tedbir ve yönlendirmelerinde yanıldığı görülmemişti. Ama kimi kimsesi olmayan bir garipti!.. Her ihtiyaç sahibine baba, sultan katında şefaatçi, huyu kimselere benzemez, halkın ahlakından farklı, sözü dinlenir bir yardımsever idi!.. Derdi olan ona koşar, anlatır, derman arar idi.

Beyde ona koştu, derdini anlatmaya başladı:

- Haremimde neyim varsa hepsini alsın, varımı yoğumu yağma ettirsin, lakin şu tek at yok mu?.. O benim canımdır, ciğerimdir!.. Elimden alınırsa, bil ki yaşayamam, ölürüm. Kadına sabrederim, altınım, akarım olmasın... gam çekmem. Sözlerimde hiç bir yalan ve ilave yoktur. Anla halimi de bir tedbir eyle!..

Gözleri yaşardı İmadülmülk’ün. Doğruca koşarak sultanın huzuruna vardı. Saygılı bir biçimde ellerini birleştirdi önünde, ağzı yumuk, devamlı yalvarıyor, dualar ediyordu Allah’a içinden: "Senden başkasına sığınmak doğru değil. Onun yaptıklarına bakma. Sen, sana layık olanı yap .. O; tutsak olan kullarından, kurtuluş beklemede.  Yoksulundan sultanına kadar bu halkın hepsi muhtaçtır..

Yüceliklere sahip güneş dururken, mumdan yollarını aydınlatacak medet beklerler.

Parlak güneş meydandayken, mumdan, kandilden aydınlık istemek ahmaklıktır. Fakat şüphe yok ki bizim şanımız; edebi terk etme, nimete karşı küfranda bulunma, heva ve hevesimize uymadır... Sen; kendi şanına uygun olanla onurlandır..."
İmadülmülk’ün gönlünden geçen bunlar idi.

Harzemşah:

- Söyle; mülkümüzdeki kutlu kişi, söyle de isteğini yerine getirelim.. Bu kapıdan döndürülmeyensin... Bilirsin!... 

- Bu bey bana müracaat etti, sen onun kusuruna bakma. Olanları anlattı. Ben de meraklandım: Sultanımın beğendiği at alelade bir şey olmamalı diye düşündüm, meraklandım. O atı bir de ben görmek isterim, dedi İmadülmülk.

Harzemşah emir verdi, çavuşlar atı bahçeye çıkardı, her kes etrafını sardı, hayranlıkla seyrederlerken:

- Ey büyük adam, güzel bir at değil mi? Sanki yeryüzünden değil de, cennetten gelmiş, dedi Harzemşah..

İmadülmülk:

- Pek güzel, pek dilber bir at ama, sultanım; dikkat ederseniz bedenine göre başı kusurlu!.. Adeta öküz başına benziyor!..
Bu söz Harzemşah’ın gönlüne tesir etti, at gözünden düştü!..

"Allah’ın ipine sarılınız!.."  Allah’ın ipi nedir?. Heva ve hevesi terk etmektir.

Ad kavmine kasırga olandır heva ve heves..

Halk heva ve heves yüzünden zindandadır!...

Balık heva ve hevesi yüzünden tavaya düşer!..

Sultan Harzemşah:

- Tez götürün bu atı sahibine teslim edin, beni de bu günahtan kurtarın, dedi...

Dedi ama; öküz başıyla aldatıldığını anlayamadı bile. Şöhret sahibi bir mimar; sanatına uygun  yapar. Balkonları, sarnıçları yerli yerindedir. İçlerinde sonsuz alemler vardır. Bir kara çadıra bunca boşluğu sığdırmıştır. Gâh ayı bir kâbus gibi gösterir, gâh koyunun dibini bir bahçe gibi.. İmadülmülk’ü de yaptığı hileye sevk eden kendisi idi. O’nun hilesi her hilenin kaynağıdır. "Kalb, Allah’ın iki parmağı arasındadır!.." Gönlüne hile ve kıyası veren, hırkanı ateşe vermeyi de bilir!...

Mesnevi:6.Cilt-Sayfa:264-..........-278

ANASAYFA