mevsol.gif (323 bytes)

mevsag.gif (324 bytes)

DEFİNE

Aç tavuk rüyasında, kendini darı ambarında görürmüş misali bizim Yoksul’a da rüyasında:

-Ey ömrü yoksulluklar içinde geçmiş olan!. Kalk, komşun olan kâğıtçıda; şu şekilde, şu renkte bir kağıt var, onu bul ve kimsenin olmadığı yere giderek orada oku. Sakın başkalarına gösterme. Bir define kağıdıdır o. İş yayılır, ortalara düşerse bile gamlanma. Senden başka kimsecikler bir arpa tanesi bile alamaz ondan. Elde etmen uzarsa sakın ümitsizliğe düşme. Her an: "Allah’tan ümit kesmeyin" ayetini hatırla.

Müjdeci bunları söyledikten sonra, elini adamın göğsüne koydu:
-Haydi, yürü, zahmet çek!. dedi.

Yoksul kendine gelince sevindi, içi içine sığmıyordu. Hemencecik kalktı, giyindi, dışarı fırladı. Doğru kâğıtçının yolunu tuttu. Dükkandan girdi, aradığının farkına varılmasın diye bir müddet başka kağıtları karıştırdı, bulacağını ümit ettiği tarafa yöneldi...

-Aman Allah’ım!... İşte o. Tüm alametler var üzerinde... şekli, rengi... hepsi tas tamam uyuyor tarife... Diye bağırmamak için zor tuttu kendini. Fark ettirmeden sokuşturarak bir tarafına, gizledi kağıdı ve:

-Hayırlı pazarlar olsun usta... Diyerek ayrıldı dükkandan, kimselerin bulunmadığı bir tarafa yöneldi, içinden de:

-Bu değerli kağıt onca başka kağıdın arasına nasıl girdi?.. Meşk kağıtlarının arasında, hazine tarifi. Allah Allah!... Nasıl olur da her şeyin koruyucusu Allah, birilerinin bir şeyler aşırmasına müsaade eder? Bütün ovalar altınla, gümüşle dolu olsa, Allah istemedikçe ondan bir arpa tanesi dahi alamazsın.. Yüzlerce kitap okusan; Allah takdir etmediyse aklında hiçbir şey kalmaz, Amma..... Allah’a kulluk edersen; bir kitap bile okumadan ağzından öyle inciler dökülür ki sen de şaşırır kalırsın da; "bunlar benden mi çıktı?" Diye ,kendinden geçersin. Şimdi iyiden iyiye inanıyorum ki; gördüğüm rüyadaki kişi erenlerden.. Yoksa  eliyle koymuş gibi bilebilir miydi yerini?.

Etrafına bakındı, kimselerin olmadığına kanaat getirince, sakladığı yerden çıkardı kağıdı, başladı incelemeye, okumaya:

-"Bil ki; şehrin dışında mezar olan filanca kubbe var ya... Hani arkası şehre, kapısı Ferkad yıldızına (Kuzey kutbuna yakın olan iki parlak yıldız)karşı... Türbeye arkanı dön, yüzünü kıbleye çevir, sonra yayla bir ok at. Kutlu kişi, yaydan oku attın mı, okun düştüğü yeri kaz."

Yoksul bir yay buldu, oku koydu, bütün gücü ile çekerek gerdi yayı ve boşluğu bıraktı oku. Düştüğü yeri kazmaya başladı sevinerek. Kazdı kazdı. Nafile, bir şeycikler yok. Kolunda kuvvet, kazma-kürekte ağız kalmadı. Gizli defineden bir
eser yok. Böylece her gün ok atmaya, düştüğü yeri kazmaya başladı. Yok, bir türlü bulamıyor, lakin ümidini de hiç kaybetmiyor, devam ediyor kazmaya. Daima orayı burayı kazdığından şehirde de dedi kodu yayılmaya başlamış, fırsatçılar durumu padişaha haber vermişti. "Filan Yoksul bir define kağıdı bulmuş, her tarafı kazıp duruyor" diye. Zaptiyeler söylenen yerde buldular, karga tulumba alıp getirdiler Padişahın huzuruna:

-Bre densiz; benim memleketimde, benden gizli hazine ararmışsın, doğru mudur? Diye gürledi Padişah.

Yoksul; yoksul ama, akılsız değil ya.. Durumun vahametini fark etti, yalan söylerse merhametsiz Padişahın derisini bile yüzdüreceğini anladı, saklamadan rüyasından başlayarak tüm olan bitenleri bir bir anlattı, defineyi tarif eden kağıdı da koydu Padişahın önüne.

-Hadsiz hesapsız zahmetlere girdim, defineden bir habbe bile meydana çıkmadı, yorgunluğum, açlığım, uykusuzluğum da yanıma kaldı. Ey kaleler fethetmiş Padişahım, belki senin bahtın yaver olur da bulursun defineyi... dedi.

Padişah da altı ay, belki daha fazla ok attı, kazdırdı durdu. Nerede katı bir yay duysa hemen getirtip onunla deniyor. Lakin nafile. Eziyetten, dertten, sıkıntıdan başka bir şey elde edemedi. Define adeta "Anka"ya benziyordu. İsmi var, cismi yok. Her taraf kazılmış, kuyularla dolmuştu etraf. Günün birinde Padişah Yoksul’u çağırttı, define kağıdını önüne atıp:

-Bu işi olanın yapacağı bir şey değil. Senin işin yok. Bu iş sana daha layık! Bulursan ne âla, helalı hoş olsun, bulamazsan kazar durursun ..dedi.

Kağıdı alan Yoksul; düşmanların, hasetçilerin fitnelerinden emin oldu, hemen kazmayı küreği omuzlayıp sevdalandığı şeye adamakıllı sarıldı.. Bulduğu her sert yayı alarak denemeler yaptı, kazdı durdu. Görenler, padişahın izin verdiğini bildiklerinden ses çıkarmazlar ama haset etmekten de geri durmazlar.

Günler günleri, günler ayları kovaladı. Yoksul’un bir yerleri kazması günlük hayatlarında en alıştıkları, tabii bir parça oluverdi. Kanıksandı. Yoksul aç, açık, çıplak, perişan bir halde macerasının, aşkının, sevdasının peşinden ayrılmadı aylar boyu. Vefasızlık etmedi sevdasına, usanmadı da. Ama sonuç da yok.
Serap misali; tam kavuştum derken, yine boş hayal, havayı döven eller.

Nihayet gözler yorgun, beden yorgun, umutların kırıntıları da tükenmekte iken: "Neden yardım istemiyorum?. O isteyin  vereyim, dua edin kabul edeyim demiyor mu?. "Diye düşündü, açtı gönlünü, gönlünün ellerini:

-Ey sırları bilen!. Bu define için ömrümü ziyan ettim!. Hırs şeytanı acele ettirdi bana, tedbir alamadım, akıllı davranamadım!. Düğümü; bağlayana müracaat ederek çözeyim demedim!. Ya Rabbi!.. Bu işten tövbe ettim. Kapıyı sen kapadın, yine sen aç!. Duada da hünerim yokmuş, yine başımı hırkaya çekiyor, sana yalvarıyorum: Hüner nerede, ben neredeyim?. Doğru bir gönül nerede?. Bunların hepsi de senin aksin, hepsi de sensin....

Duaları geceler boyu, günlerce sürdü. Allah’tan ilham geldi, çözüldü müşkülleri.

-Yaya bir ok koy at, dendi. Yayın zıhını adamakıllı çek mi dendi?. Yaya bir ok koy at dedi, ta  kulağına kadar çek demedi. Sen, ukalalığından yayı çekmeye, okçuluk hünerini göstermeye çalıştın. Şah damarından daha yakındır O sana.
Halbuki sen ok gibi düşüncelerini uzaklara atmadasın. Av yakında sen uzağa düşmüşsün. Kim daha uzağa ok atarsa, daha uzaktadır. Sen okçuluğunu perde yaptın kendine, halbuki isteğin koynunda idi...

Mesnevi-Cilt:6-Sayfa:152-.......-188

 

ANASAYFA