|
DEKÛKİ
(H.Z.) 2. Bölüm
Namazdayken
denizden ; “İmdat!” seslerini duydu. Ansızın gözüne bir gemi
ilişti. Dalgalar arasına düşmüş, belalara uğramış, perişan
halde. Hem gece, hem hava bulutlu, hem dalga!... Üç karanlık bir
arada. Batma korkusu dağları
sarmış!... Fırtına Azrail gibi saldırıyor, dalgalar sağdan,
soldan hücum ediyor... gemidekiler korkudan canlarından olmuşlar
gibi; feryatları göğe yükseliyor!... Bağırıp çağırıyorlar!...
Başlarını dövüyorlar!.. Kâfir ve mülhit... hepsi de imana gelmişler.
Yüzlerce niyazlarda bulunuyorlar, binlerce ahitler veriyorlar,
adaklar adıyorlar!...Bütün ömürleri karmakarışık işlerle geçmiş,
yüzleri bir an olsun kıbleye dönmemiş
olanlar bile secdeye kapanmışlardı!... Halbuki onlar önceden:
-Bu
kulluğun faydası yok, derlerken; o anda kullukta sayısız faydalar
görüyorlardı. Dostlarından, dayılardan, amcalardan, babadan,
anadan, her kesten ümitlerini kesmişlerdi!... Ne sollarından bir
beklenti, ne sağlarından!... Hîleler ölüp bittiğinde, dua zamanı gelir!... Onlar
da ağlayıp inleyerek duaya koyulmuşlardı. Şeytan ise o sırada düşmanlığından
her birinin karşısına dikilip:
-A köpeğe
tapanlar, a münkirler, münafıklar!... Hem korkun, hem geberin!...
Nihayet bu olacaktı zaten. Kurtulunca
yine gözleriniz kurur, yine şehvet için yaratılmış birer şeytan
kesilirsiniz. Allah’ı ; sizi kazadan kurtarmak için elinizden
tuttuğu,sizleri tehlikeden kurtardığı gün, hatırlamazsınız
bile!... diye bağırmaktaydı.
Şeytan
bunları söylemekteydi lâkin, can kulağı duyanlardan başkası
bunları duymamaktaydı. Dekukî o kıyameti görünce merhameti coştu,
göz yaşları akmaya başladı
:
-Yarabbi,
ey lütuf sahibi padişah, ey ebedi kerem ve merhamet sahibi: Onların
yaptıklarına bakma,o kötü kişilerden bu belayı def et!.. Ey eli
denize de , karaya da yetişen !..
Onları sağlıkla, selametle karaya çıkar!... Hak etmeden
insanlara lütufta ihsanlarda bulunursun . Rüşvetsiz olarak göz,
kulak, akıl ihsan edersin. Bizim ise; nimetlerine karşılık yaptığımız
kafirlikler, hatalar malumundur: Ey ulu Allah!... Bizim şanımız ulu
ulu günahlarda bulunmaktır. Fakat sen bunları lütfunla affetmeye
kaadirsin. Biz hırstan, şehvetten kendi kendimizi yaktık, fakat bu
duayı da senden öğrendik. Bize duada bulunmak için izin vermen,
dua öğretmen, böyle bir karanlığı aydınlatman hürmetine sen
bunlara acı....
Gözlerinden
yaşlar akıyordu. Kendinde olmaksızın ettiği dua gökyüzüne yükselmekteydi.
O
ihtiyarsız dua yok mu?... Bambaşka bir şeydir!.. O da adamın
kendinden değildir, Allah’tandır, O’nun ilhamıdır. O esnada
insan yok olur. O duada bulunan Allah’tır. Dua da Allah’tandır,
icabet de. Arada vasıta olarak mahluk yoktur. Lütuf ve merhamet
sahibi olan Allah kulları, işleri düzeltmekte Allah huyuna
sahiptirler. Onlar; şiddet zamanında, sıkıntı anlarında karşılık
beklemeksizin mahlûkata acırlar da yardımlarına koşarlar. Ey
belalara uğramış adam: Kendine gel de, bunları ara, onların
dualarını ganimet bil.
O Hak
erinin duasıyla gemi kurtuldu. Gemdekiler ise kendi gayretleriyle
olduğunu zannettiler. Av
esnasında tilkiyi ayakları kurtarır da, kuyruğu kurtardı sanır,
okşar durur. Gemi kurtuldu,murat hasıl oldu. O
cemaatin de namazı tamam oldu.
Dekukî
şöyle anlatır:
- Sonra
o kerem sahiplerine baktım, ama hiçbiri yerinde yok, hepsi de gitmişlerdi.
Ne sağda adam vardı, ne solda. Keskin gözüm onlardan hiçbirini göremedi.
Sanki inciymişler de, eriyip su olmuşlar . Ne izleri vardı, ne
tozları. Şaşırdım kaldım.
Onlar ,
nasıl balıklar deryaya dalar da kaybolur ya öylece kayboldular,
gizlendiler Dekukî’nin gözünden. Yıllarca onların hasretiyle
yandı,ömrünce iştiyaklarından göz yaşı döktü.
Ama sen dersin ki; Allah eri, Allah’a
erişmişken nasıl olur da insanı arar?... Bu soruya ancak eşekler
kakılır kalır!... Sen onları insan olarak gördün, can olarak görmedin!..
İblis de: “ Ben ateşten yaratıldım, Âdem topraktan!...” dedi,
işte sen de onları İblis gibi gördün. İblis gözünü bir an yum
; ne vakte kadar sûret görüp duracaksın, ne vakte kadar ?... Ey
Dekukî : Irmak gibi göz yaşları döken gözlerinle onları ara,
gafil olma, ümidini kesme. Ara,
ara ki; devlet aramaktadır!... Âlemin bütün işlerini
bırak da, canla , başla, üveyik kuşu gibi: “ kû,kû=nerede,
nerede?” de!... Ey perdeli olan dikkat et, Allah: “Dua edin, beni çağırın... size icabet edeyim!...” diyor.
İcabetin şartı bile duadır. Kimin gönlü illetlerden arınmışsa
, onun duası; ululuk sahibi Allah’a kadar ulaşır, makbul olur.
Mesnevi:3.Cilt
- Sayfa:156-......-187
Düzenleyen: Hamdi Cenik
|