DELİ
VELî
Birisi
:
-Akıllı
birini arıyorum . Müşkillerim var , soracağım. Onunla meşverette
bulunacağım , dedi.
Şehirde
bulunanlar dediler ki :
-Vallahi
, şehrimizde kendisini deliliğe vurmuş bir akıllı var . Ondan başka
da akıllı olan kimse bulamazsın. İşte şu !... Sopaya binip , çocuklarla
beraber koşup oynuyor!.. Tedbir sahibi , görüşlerinde isabetli,
ateş gibi bir adamdır. İşte böyle!... O ‘ da kendini
divanelikte gizlemiştir.
Dikkat
et !... Her dîvaneyi kendine can sayma. Bir veli sana yüzlerce işaret
, akıl verse bile sende o anlayış yoksa ak ile karayı ayıramazsın.
Veli ; deliliği kendine perde ettiyse onu nasıl tanıyabilirsin?...
Meğer ki “yakîn” gözün açık ola!..
O
büyük kişinin halini öğrenmek isteyen adam :
-Ey
sopasını at edip binen atlı ; bir an için olsun atını bu tarafa
sür , dedi.
-Çabuk
söyle. Atım burnunun doğrusuna
giden itaatsiz bir serkeştir
. Ne soracaksan çabuk ve açık sor . Bekletme ki atım seni
tepelemesin, diye söylendi deli .
Adam
gönlünde bulunan , sormak istediği sırrından vazgeçerek
deli gibi görünen Velîye alaya aldı :
-Bu
sokakta bulunan kadınlardan birini almak istiyorum . Ama benim gibi
birisine acaba hangisi varır?...
Velî
:
-Dünyada
üç türlü kadın vardır . İkisi zahmet ve mihnetten ibarettir. Diğeri
de daimi bir hazine gibidir. Bunu alırsan tamamiyle senin olur. İkincisinin
yarısı senin olur, yarısı senden ayrı kalır. Üçüncüsü ise
sana mal olmaz. Duyduysan bunları atım seni tepelemeden çekil önümden
gideyim , dedi . Sopasını sürükleyerek çocukların arasına katıldı.
Gelen adam tekrar bağırdı :
-Gel de şunu etraflıca anlat. Bu söylediğin
üç çeşit kadın kimlerdir?...
Velî
yine onun yanına doğru at sürdü , geldi , dedi ki :
-Bâkir
olan tamamiyle sana mal
olur , gamdan kurtulursun . Yarısı senin olan ise , dul olandır.
Fakat hiç bir surette sana mal olmayacak olan ise çocuğu olandır.
İlk kocasından olan evladı varsa ; sevgisi de , bütün hatıraları
da oraya gider. Haydi , atım seni tepelemeden uzaklaş önümden ,
dedi , yine hay huylarla sopasını sürdü , çocukların yanına doğru
uzaklaştı .
Adam
, arkasından tekrar bağırdı :
-Ey
ulu padişah !... Bir
sualim kaldı. Gel !...
Velî
tekrar o tarafa yöneldi , geldi :
-O
çocuk topumu kaptı !... Çabuk söyle , nedir soracağın?... dedi.
Adam
:
-Ey
padişah !... Şaşılacak şey , bu kadar akla , edebe sahip olduğun
halde bu divanelik nedendir?... Söz söylerken Aklı Küllün de ötesindesin.
Güneş gibi olduğun halde neden delilikle gizleniyorsun ?...
dedi.
Velî
cevap verdi , dedi ki :
-Bu
külhanbeyleri beni bu şehre kadı yapmaya karar verdiler. Reddettim.
“İmkanı ok , senin gibi âlim
ve fazıl kimse yok. Şeriatta da
senden aşağıda olana kendimizi teslim edemeyiz, öyle birini
kendimize ulu yapamayız...” dediler.
Bunun zoruyla kendimi deli göstermeye başladım.
Fakat , gerçekte önceden ne idiysem , şimdi de oyum. Aklım
hazinedir, ben vîraneyim. Hazineyi gösterirsem deliyim. Şeker
madeniyim , şeker kamışıyım ben; hem yetiştiririm , hem gıdalanırım.
Söze gelen ilim cansızdır , alıcının yüzüne âşıkça bakar
canlanmak , hayat bulmak için. Büyük gibi görünür o ilim ama ,
alıcısı olmayınca ölür gider. Halbuki benim müşterim Hakk’tır.
Beni O yüceltir , O satın alır!... Bu müflis alıcıları
bırak. Bir avuç toprak , ne satın alabilir ki ?... Toprak yeme ,
toprak alma , hatta arama bile. Gönül ye , ki daima genç
kalasın.
Mesnevi
: 2. Cild - Sayfa : 179 -....- 188
Hamdi CENİK/İSTANBUL
|