mevsol.gif (323 bytes)

mevsag.gif (324 bytes)

ELİ KESİK ŞEYH

Yalnızlığı arkadaş ve yoldaş edinmiş, dağlarda yaşayan bir şeyh var idi. Hak şarabını içtiğinden; erkeklerin de, kadınların da sözlerinden usanmış, yurt tutmuştu dağları, yalnızlığı. Ağaçların meyveleri ile yetinir, başka gıda aramazdı. Bir gün ahdetti kendi kendine:

- Yarabbi!... Seninle ahdim olsun ki; yalnızca rüzgârın yere düşürdüğü meyveleri yiyeceğim. Elimi hiç bir dala uzatmayacağım, hiç birini koparmayacağım... dedi.

Bir zaman ahdine vefa gösterdi, ağaçlardan elleriyle meyve koparmadı, düşenlerle gıdalandı. Fakat nihayet kaza ve kaderin imtihanları çıkageldi. Derviş tam beş gün ağacı silkelemedi, uzanmadı da. Fakat açlık, sabrını tüketmekte idi. Yukarı baktı, dalın birinde bir kaç armut gördü. Lakin sabredip, kendini tuttu. Bu sırada bir rüzgâr esti, dalı eğdi, dervişin nefsi onları yemeye meyletti, galip de geldi. Açlık zayıflık bir yandan, takdir bir yandan; zahidi sözünde durmaktan alıkoydu. Verdiği sözü bir yana bırakıp, daldaki armudu koparıp yedi. Fakat hemencecik Allah’ın azabı erişti.

Bu yüzden sözlerinizde daima “inşallah” diyin... “Allah dilerse” diyin. Çünki: “Ben gönüle her zaman başka bir meyil veririm... Her sabah yeni bir işte, yeni bir güçte oluruz!.. Her şey bizim dileğimize göre meydana gelir...” denmiştir. Hadiste de : “Gönül; ovada rüzgârlara tabi bir tüye benzer. Rüzgâr onu dilediği yana götürür”  buyuruluyor .  Şu halde neden gönlün dileğine uyar da ahdeder, sonra da pişman olursun? Fakat bu dahi, Allah hükmüyledir, O’nun takdiridir.  Kuyuyu görürsün de, çekinmeye kudretin olmaz... uçan kuşun tuzağı göremeden taneye uzanmasına hayret edilmezki!... Şaşılacak olan şudur : Hem tuzağı görür, hem de ister istemez o tuzağa düşer. Gözü açık, kulağı açık, tuzak önünde... yine de kendi kanadıyla tuzağa doğru uçar.

Bir yere bir sürü hırsız konmuşlar, çaldıklarını aralarında paylaşırlarken, bunları gören  birinin haber vermesi sonuca şahne ve adamları baskınla kıskıvrak yakalarlar onları, ve de yakınlarında duran zahidi de. Şahne hiddetle adamlarına emri verdi:

- Bunların ellerini, ayaklarını kes!...

Cellat hemen oracıkta hepsinin sol ellerini, sağ ayaklarını kesmeye başladı. Bu arada zahidin de eli kesildi, tam ayağı kesilecekken bir gürültüdür koptu . Gelen rütbesi çok yüksek bir atlı, cellada:

- Be hey köpek!... Kendine gel!.. Bu filan şeyh dir. Neden onun elini kestin, diye  bağırır. Cellat yakalarını yırtarak, ağlaya ağlaya gelip şahneye durumu anlattı. Şahne ayakkabılarını dahi giymeden koştu:

- Allah şahidimdir ki bilmedim, ey kerem sahibi, ey cennetliklerin ulusu; bu kötü kişiyi affet, hakkını helal eyle, beni bağışla !... diye yalvarmaya başladı.

Şeyh dedi ki:

- Bunun sebebini biliyorum, suçumu anlıyorum. Ben O’nun yemininin hürmetini terk ettim, O’nun adaleti de benim bir elimi kestirdi. Kötü olduğunu bildiğim halde ahdimden döndüm, bedeli elime geldi. Sevgilinin hükmüne elimiz de feda olsun, ayağımız da, beynimiz de, derimiz de!.. Bu bana kısmetmiş, sana helal ettim. Bilmeyerek yaptın  zaten, bir suçun yok senin . Hâlimi bilenin fermanı yürür, emre itiraz etmek olur mu?!...

Nice kuş vardır ki uçup tane arar... boğazı; boğazının kesilmesinin sebebidir!... Açlık ve mide nicesini kafeslere hapsetmiştir!.. Nice balık; su içinde emniyette iken, midelerinin hırsı yüzünden oltaya tutulmuştur!...Nice namuslu,örtülü kadınlar vardır ki;ferciyle , boğazının şomluğundan rüsvay olmuşlardır!.. Nice bilgili ve iyi huylu kadı vardır ki; boğazının yüzünden rüşvet almıştır!.. Bayezid dahi namaz kılma hususunda bir tembellik gördü kendinde de; “Tam bir yıl su içmeyeceğim ..” diye ahdetti, sözünde durdu,  mücahedesi neticesi sultan oldu, ârifler kutbu oldu. Şeyhin de eli boğazı yüzünden kesildi, ve o zahid adamın şikayet kapısı bağlandı. Adı halk arasında , “Şeyh-i Akta= Eli kesik şeyh” kaldı. Her kes onu bu adla tanıdı.

Onu birisi ottan çöpten yapılmış bir gölgelikte, iki elle zembil rerken gördü. Şeyh ona dedi ki:

- Ey canının düşmanı, neden böyle küstahlık edip, izin almadan yanıma geldin?

Adam dedi ki:

- Sevgimden,engelleyemediğim sizi görmeye olan arzumun fazlalığından.

Şeyh gülümseyerek dedi ki:

- Öyleyse gel. Fakat ey ulu kişi; bunu gizle. Ben ölmeden ne bir dosta, ne bir sevgiliye, ne de aşağılık bir kişiye; hiç ama hiç kimseye söyleme!...

Bundan sonra bir bölük halk onu penceresinden , iki elle zembil örerken gördüler. Şeyh:

- Yarabbi!.. dedi, hikmetini sen bilirsin . Ben gizliyorum, sen âşikâr ediyorsun, dedi.

Ona şöyle ilham geldi:

- Bir kaç kişi senin elinin kesik olmasını kınadılar, sana münkir oldular: “O herhalde yolda yalancıydı ki , Allah onu bu taife arasında rüsvay etti !...” dediler. Ben onların kâfir olmasını, bu azgınlıkla, bu sapıklıkla, , bu kötü şüpheyle geçip gitmelerini istemem. Onun için şu kerameti aşikâr ettim ki; iş işlediğin zaman  iki elli olasın. Ki o biçareler ; hakkında kötü bir şüpheye düşüp de huzurumdan kovulmasınlar. Gerçi sana bu kerametler olmaksızın da daha önce bizzat teselliler verdim. Bu kerametleri ise ancak onlar için verdim, bu mumu onlar için yaktım. Sen ölümden; bedeninin cüzlerinin ayrılacağından korkmaktan geçtin. Sende; başının , ayağının gideceğine dair korku kalmadı. Vehmi bırakmak , senin için ulu bir siper oldu...

Mesnevi:3.Cilt - Sayfa:131-...140

ANASAYFA