FİKİR
- ZİKİR
Padişah
iki köle almıştı ucuza. Konuşup değerlerini anlamaya çalıştı.
Çünki âdemoğlu dilinin altında gizlidir. Evde inci mi var , buğday
mı , akrep-yılan mı dolu , yoksa altın hazinesi mi?... Kapı açıldığında
içerisini gösterir ya!... Bedenin kapısı da ağızdır. Kölenin
biri konuşmaya başladı, zeki ve tatlı sözlü idi. Düşünmeden
öyle sözler söylemekteydi
ki , başkaları beşyüz defa düşünüp ancak öylesini söyleyebilirlerdi.
Sanki içinde denizler var, onlarda
incilerle dolu idi. Onda parlayan her incinin nûru, Hak ile bâtılı
ayırır, o nur kimde
olsa her sualin cevabını
da verebilirdi.
Diğer
köleyi yanına çağırdı padişah, huzura getirildi. Ağzı
kokuyor, dişleri de kapkaraydı. Yokladı biraz, pek hoşlanmadı
ama, nesi var nesi yok
anlamak için sırlarını araştırmaya başladı.
Önceden yokladığı zeki köleyi :
-Haydi
hamam git, yıkan , temizlen. Yeni elbiseler giy , diyerek uzaklaştırırken
, ağzı kokan köleye dedi ki :
-Bak
bu gönderdiğim köle senin hakkında : “Hırsızdır,
doğru adam değildir. Münasebetsiz hareketlerde bulunur, ahlaksızdır,
lânetin tekidir, şöyledir, böyledir1...” diyerek az kalsın
beni senden soğutacaktı, ne dersin arkadaşının sözleri hakkında?...
-Padişahım
, olabilir ki bende bazı
ayıplı şeyler görmüştür. O daima doğruyu söyler. Onun gibi doğru
sözlü adam görmedim. Yaratılışında var doğruluk. Ne derse
desin , aslı yok diyemem. Kusuru üzerime alırım doğrusu. Göremediğim
kusurlarımdır derim. Kendi yüzümü göremem lâkin senin yüzünü
görürüm, sende benim yüzümü görürsün. Kendi yüzünü görene ; ne
mutlu!... Ölse bile nûru bâkidir. Çünki onun görüşü
Hak görüşüdür.
Padişah
dedi ki :
-Şimdi
o senin ayıplarını söylediği gibi , sen de onun ayıplarını söyle
ki , dostum olduğunu bileyim.
Köle
dedi ki :
-Padişahım
, o benim iyi bir kapı yoldaşımsa da, kusurlarını söyleyeyim :
Sevgi , vefa , insanlık , doğruluk , zeka , ve dostluktur.
En önemsiz kusuru cömertlik
ve düşkünlere yardım etmektir.
Ama ne cömertlik ?... Canını bile verir.
Padişah
dedi ki :
-Arkadaşını
öğmede bu kadar ileri gitme. Onu öğerken de kendini de methetmeye
kalkışma. Çünki onu imtihana çekersem utanırsın?...
Köle
dedi ki .
-Hüküm
ve kudret sahibi , bağışlayan ve acıyan Allah’a andolsun !...
Nebi ve Resulleri ihtiyacı olduğundan değil, fazlından ,
kereminden gönderen , ayaklar altında ki topraktan yüce padişahlar
yaratan , onları
topraktan yaratılan mahlûkatın tabiatından arıtan , gök ehlinin
derecelerinden üstün kılan Allah’a andolsun ki ; kapı yoldaşım
ve dostum , bu benim sözlerimden yüz kat daha üstündür.
Ben ancak onun vasıflarından bilebildiklerimi söyledim.
Fakat ey kerem sahibi ; inanmıyorsan ne yapa bilirim ki ?...
Padişah
dedi ki :
-Şimdi
artık kendi halinden bahset. Ne vakte dek şunun bunun durumunu
anlatacaksın?... Söyle
bakalım , senin neyin var?... Ne elde ettin , denizin dibinden ne
inciler getirdin?...
Ölüm
günü duygu kalmaz;can nûrun var mı ki gönlüne yar olsun?..
Mezarda
göze toprak dolar ; kabrini aydınlatacak nûrun var mı?..
Bu
elin ayağın gidince;can kuşunu uçuracak kanadın var mı?...
Bu
hayvâni can gidince;yerine koyacak bâki canın var mı?...
Her
şey bir sebepler ve sonuçları şeklinde zuhura çıkar ama Allah
bunu avamdan gizledi, kendi haslarından değil. Ben de bir emiri tuzağa
düşürmek istersem emirlerden gizlerim ama, vezirden saklamam. Ben
bilirim ama, sen de bir nişane ver?...
Köle
dedi ki :
-Madem
ki olanı biteni olduğu gibi biliyorsun , peki beni söyletmeden amacın
nedir?...
Padişah
dedi ki :
-Dünyayı
izhar etmekte ki hikmet, Allah’ın ilmindekileri izhar etmektir.
Fiilleri açığa çıkarma zorunluluğu, sırrının açığa çıkması
içindir.
Öbür
köle hamamdan gelince padişah, onu da diğerinin bulunmadığı
zamanda huzura çağırdı, dedi ki :
-Sıhhatler
olsun, afiyetler olsun. Ne de lâtif, zarif ve güzelsin. Fakat yazık
, öbür kölenin söyleyip durduğu kötü huyların da olmasa ne
olurdu?...
Köle
dedi ki :
-Padişahım
, o dinsizin hakkımda söylediklerini bir parçacık anlat!...
Padişah
:
-Önce
ikiyüzlülüğünü anlattı. Güya sen görünüşte deva, ama aslında
bir dert imişsin!... dedi.
Köle,
dostunun nasıl kötülediğini bu şekilde padişahtan duyunca derhal
kızdı, köpürdü!... Onun aleyhinde bulunma dalgasına düştü.
Nihayet hadden aştı dedi ki :
-O
önceleri benimle dosttu!... Kıtlıkta kalmış köpek gibi hayli
pislik yemişti!...
Durmaksızın
onun aleyhinde konuşmaya devam edince padişah, elini ağzına götürüp
:
-Kâfi!...
dedi. Bu sınamayla onu da anladım, seni de!...
Onun ağzı kokmuş ama, senin canın kokmuş!.. Ey kokuşuk
canlı !... Uzakta otur. O
âmir olsun , sen onun memuru ol!...
Mesnevi
: 2. Cilt - Sayfa : 64 - .... - 80
Hamdi CENİK/İSTANBUL
|