FİL
Hintliler
karanlık bir ahıra fil getirip halka göstermek istediler.
Hayvanı görmek için o kapkaranlık yere bir hayli adam
toplandı. Lâkin, ahır o kadar karanlıktı ki gözle bir şey görmenin
imkanı yoktu. Ellerini dokunarak filin nasıl bir şey olduğunu
anlamaya çalıştılar.
Birisi
eline hortumunu geçirdi:
-
Fil bir oluğa benzer, dedi.
Başka
birinin eline kulağı geçti:
-
Fil bir yelpazeye benziyor, dedi.
Ayağını
tutan:
-
Fil bir direğe benziyor, dedi.
Ellerini
hayvanın sırtına süren:
-
Fil bir taht gibidir, dedi.
Her
kes neresini elledi, nasıl sandıysa fili ona göre anlatmaya
koyuldu. Onların sözleri,
görüşleri yüzünden birbirlerine aykırı oldu. Birisi dal dedi,
öteki elif. Herkesin
elinde bir mum olsaydı, sözlerinde ki aykırılık kalmazdı. Duygu
gözü avuca, köpüğe benzer. Avuç
bütün fili birden elleyemez ki!...
Denizi gören göz başka, köpüğü gören göz başka. Köpükler
gece gündüz denizden meydana gelir. Fakat ne şaşılacak şey!...
köpüğü görüyorsun da , denizi görmüyorsun. Ey ten gemisine binmiş,uykuya dalmış adam ; denizi gördün ama ,
asıl denizin denizine bak!... Denizin de bir denizi var,
onu sürüp götürüyor. Ruhun da bir ruhu var ; onu istediği tarafa
çeker çevirir. Sen topraktan
biten taneler gibi , yerin sütüne bağlanmış, ona alışmışsın.
Kalplerin gıdasına alış
ta, bu sütten kesilmeye bak!..
Ey perdesiz nurları
kabul etmeye istidadı olmayan kişi ; hiç olmazsa harflerde gizlenmiş
bir nur olan hikmet sözlerini duy , onları ye!... Böyle böyle o
perdesiz nuru da kabul etmeye istidat kazanır, yıldız gibi felekte
seyreder, hatta felekten hariç keyfiyetsiz seferlere düşersin.
Yokluktan
varlığa geldin ya!..
Kendine
gel!..
Geldin
ama , nasıl geldin?..
Sarhoşça!..
Hiç kendinden haberin yok!.. Geldiğin yollar aklında bile kalmadı.
Fakat sana bir remiz söyleyip hatırlatacağız. Bu aklı terk et de;
hakiki akla ulaş!.. Bu kulağı tıka da hakiki kulak kesil!.. Hayır,
hayır söyleyeceğim, çünki henüz hamsın sen!.. Daha ilkbahardasın,
temmuzu görmedin bile.
Ey
ulular : Bu cihan bir ağaca benzer. Biz de bu âlemde ki yarı ham,
yarı olmuş meyveleriz. Ham meyveler daha iyi yapışmıştır,
ondan kolay kolay kopamazlar!.. Fakat olup ta tatlılaştığı
zaman , dallara iyi yapışmaz, hemen düşüverir. O baht ve ikbal yüzünden
adamın ağızı tatlılaştığı zaman, bütün cihan mülkü ona soğuk
gelir. Bir şeye sımsıkı yapışmak,taassup göstermek hamlıktır.
Sen
ana karnında iken işin gücün kan içmekten ibaretti. Söylenecek
bir şey daha kaldı, ama onu ben söylemeyeceğim, Ruhulkuds bensiz söylesin.
-Hayır,
hayır!... Ruhulkuds değil,sen
kendin, kendi kulağına söylersin.... orada hakikatte ne ben varım,ne
benden başkası!.. Sen de bensin zaten cânım efendim!..
Bir rüyaya benzer bu. Uykuya daldığın zaman kendinden geçer,
fakat yine kendinden kendine gelmiş
olursun. Kendini duyar, dinler de senden başka gizli bir adam rüyada
sana söz söylüyor sanırsın.
A
güzelim!.. Sen alelâde bir adam değilsin ki!.. Sen bir âlemsin,
derin bir denizsin!.. Yüzlerce âlemin dalıp, gark olduğu deniz.
Zaten burası ne uyanıklık yeri, ne uyku yeri. Buradan bahsetme
vesselam.
Mesnevi:
3.Cilt - Sayfa: 101-.....-105
Düzenleyen: Hamdi Cenik |