RAMAZAN
HİLÂLİ
Hz.Ömer
zamanında Ramazan ayı yaklaşmış, oruca başlanmak için hilâlin
görülmesi kalmıştı. O akşam üzeri
de birkaç kişi hilâlin
doğup doğmadığını tespit
için bir dağın tepesine çıkıp
beklemeye, bir yandan da gökyüzünü kontrol etmeye başlamışlardı.
Hilâli görüp kutlulanmak, hayırla, bereketle Ramazan ayına erişmenin
mutluluğunu haykırmak iştiyakında idiler.
Derken içlerinden biri heyecanla Halife’ye koşup haykırdı:
- Ey Ömer
işte hilâl!...
Hz. Ömer
başını göğe kaldırdı, uzun uzun
inceledi, adama dönerek:
- Bu söylediğin
hilâl senin hayalinden meydana geldi. Ben gökleri senden daha iyi görürüm.
Böyle iken gördüğünü
iddia ettiğin hilâli nasıl olur da göremem?.. Elini ısla, kaşlarını
bir sıvazla bakalım, yine görebilecek misin?... dedi.
Adam
denileni yaptı, ellerini ıslatarak kaşlarını sıvazladı, başını
semaya kaldırarak uzun zaman hilâli gördüğünü sandığı bölgeleri
ve diğer yerleri gözetledi, nafile!... Hiç bir şey göremedi. Üzgün
ve mahcup olarak başını yere eğerken:
- Padişahım!..
Ay görünmez oldu, diyiverdi, usulcacık sesiyle.
Hz.Ömer
dedi ki:
-
Evet!... Kaşının kılı sana bir oyun oynadı, şüpheye düşüp
aldandın sen de.
Bir eğri
kıla aldanıp : “Ayı gördüm!...”
diye davaya kalkıştı. Bir eğri kıl gökyüzüne perde olursa, bütün vücut eğri olunca hâl
nicolur?... Teraziyi terazi doğrulttuğu gibi, terazinin değerini
azaltan da yine onun yanlış tartmasıyla kendisi olur.
Mesnevi:2.
Cilt - Sayfa: 9 - 10
Hamdi CENİK/İSTANBUL
|