İmriülkays, Arap
ülkelerinden birinin padişahı idi. O kadar güzeldi ki; zamanın Yusuf’u
idi sanki. Onu görüp te tutkun olmayan, uğurunda ölmeyecek bir kadın
yoktu!. Adı dillerde, sevdası gönüllerde, namı civar ülkeleri de vurup almıştı.
Görenler Zeliha oluyor, Zeliha gibi sarhoş yaşıyorlar, yaşamak denirse
hayatlarına. Her şeyde onu gördüklerini sanıyorlar, hülyalar, rüyalar
onunla dolu idi. Hani, Zeliha da; çörekotundan, ödağacına kadar her şeyin
adını Yusuf takmıştı ya!. Her gördüğünü ona yorar, her manada
sevgiliye yol bulurdu. Söz gelişi: Mum ateşten yumuşadı, dense; bu söz,
sevgili bize alıştı, sevdalandı.. demekti!.. Ay doğdu, yahut söğüt ağacı
yeşerdi, yapraklar ne güzel oynuyor, dense; çörekotu ne güzel yanıyor,
sevgilinin kokusu geliyor .. demekti!.. Gül bülbüle sırrını söyledi; padişah
sevgilisine sır söyledi, demekti!.. Birine övse, onu över.. Birinden şikayetlense
onun ayrılığını anlatmış olurdu. Acıksa onun adını söyler, tok olursa
onunla doyar, onun kadehinden sarhoş olurdu!.. Yüz binlerce ad söylese;
maksadı, dileği hep o olurdu. Susuzluğu onun adıyla geçerdi. Onun adı;
batıni şerbeti idi. Adıyla dertlerini unutur, kışın kürk olurdu!..
Sevda aleminde
sevgilinin adı bu işi işlerken, aşağılık kişiler de o adı anarlar ama,
bir tesir görülmez.. Çünki, aşk yoktur!..
Eşsiz de bir şair idi İmriülkays. "Dur; sevgiliyi ve konağını anarak
ağlayalım!.." mısralarıyla başlayan kaside ona aitti. Bütün kadınlar
ona candan âşık olduklarından; "acaba bu şiiri kimin için ve neden
yazdı" diye merak ederlerdi. Lâkin; o bildi ki, bunlar hep sûret güzelleridir,
âdeta taş ve tahtadan yapılmış resimlerdir !.. Nihayetinde bu İmriülkays’ta
bir hal peydahlandı. Gece yarısı bir hırkaya bürünüp saltanatını, eşini,
dostunu bırakıp kaçtı başka memleketlere. Ülkeden münezzeh olanı aramaya
koyuldu.. " Allah rahmetini dilediğine verir, bu suretle onu has kulları
arasına katar!.. "
Tebük’e geldi,
kerpiç ameleliğine başladı. O memleketin padişahına hemen yetiştirdiler
haberi:
- Arap padişahlarından
İmriülkays, memleketimize gelmiş, kerpiç ameleliği yapmaktadır, dediler.
Gece vakti olmasına
rağmen, padişah kalktı onun huzuruna gitti, dedi ki:
- Ey güzel yüzlü
padişah!. Sen ki zamanın Yusuf’usun.. Ülkeler, güzellik bakımından bütün
yüceliğiyle sana râm oldu. Erler; kılıcının yüzünden, kadınlar;
bulutsuz bir aya benzeyen yüzüne köle oldular.. Bizim yanımızda konakla da,
devlet ve ikbale erişelim.. Canımız sana kavuşmaktan tazelensin.. Ben de
senin kulunum, ülkemde, saltanatım da!.. Ey bunca ülkeye, bunca saltanata
tenezzül etmeyen!.. Kırma bizi.. Canından can bulalım.. diye bir hayli
hikmetli sözler söyledi padişah.
Öylece durdu,
dinledi söylenenleri İmriülkays. Birdenbire sırrının yüzündeki örtüyü
kaldırdı, kulağına eğilip aşk ve derde ait ne söylediyse söyledi, kendi
gibi onu da baştan çıkardı. Tebük padişahı da onun elini tuttu, dost oldu
onunla.. O da sevgilinin haliyle hallendi, O da onun gibi tahttan, taçtan vazgeçti,
bezdi. Bu iki padişah uzak uzak ülkelerin yolunu tuttular!.. Aşk zaten
bu suçu bir kere yapmamıştır ki!..
Aşk; büyüklere
baldır, çocuklara süt. O her gemiye yüklenen ve geminin ağırlığından
fazla olduğu için batmasına sebep olan son yüktür.
Mesnevi:6.Cilt-
Sayfa:316-......-321