U
Z A K L A R I G
Ö R E N K Ö R !...
K E S K İ N K
U L A K L I S A Ğ I R !...
U Z U N E L B İ S E L İ
Ç I P L A K !...
Hani
masallar vardır ya!... Kocaman şehirler , garip insanlar ... tuhaf
olaylar !... Görünüşte saçma şeyler söylerler ama, sakın sen
onları masal sanma. Bütün
viranelerde define aramaya koyul!...
Seba
şehri de pek büyük, azametli bir şehirdi , lakin büyüklüğü
bir tepsiden fazla değildi!!!...
Pek
ulu , pek geniş , pek uzun , pek kocamandı ... bir soğan
kadar!!!...
On
şehir halkı kadar insan toplanmıştı, fakat hepsi de yüzleri yıkanmamış
üç kişiden ibaretti!!!... Sayısız adam vardı ama, hepsi yalnız
ölmüş hayvan eti yiyen o üç ham adam !!!... Canana
ulaşmayan, sevgiliye kavuşmaya çalışmayan can, binlerce bile olsa
yarım tenden ibarettir!..
O
üç kişiden birisi pek uzakları görürdü, fakat kör gözlü, Süleyman’ı
görmezdi de, karıncanın ayağını görürdü.
Diğeri
pek keskin kulaklı idi, fakat sağır!... Adeta bir define lâkin, içinde
yarım arpa kadar dahi altın
yoktu.
Üçüncüsü
çırılçıplak, edep yerleri açık bir adam idi. Fakat
elbiselerinin etekleri uzun, yerleri süpürmekte!...
Kör
dedi ki:
-İşte
bakın ; şuracıktan atlılar gelmekte. Onların hangi kavimden
olduklarını ve kaç kişiden ibaret bulunduklarını görüyorum!
Sağır:
-Evet,
evet!... Ben de seslerini duyuyorum, açık gizli ne söylüyorlarsa işitiyorum,
dedi.
Çıplak:
-Benim
korkum ise; gelirlerse elbisemin eteğini keserler, dedi.
Kör
dedi ki.
-İşte
bakın yaklaşıyorlar. Haydin onlar gelip çatmadan, bizleri yakalayıp
, bağlayıp , dövmeden kaçalım!.
Sağır
dedi ki:
-Gerçekten
öyle dostlar!.. Gürültüler gittikçe yaklaşmakta!... Haydin!...
Çıplak:
-Eyvahlar
olsun!... Gelirlerse tamah edip elbisemi alırlar. Hiç emniyette değilim
, dedi.
Şehri
bırakıp çıktılar, koşa koşa bir köye ulaştılar. Semiz bir kuş
buldular o köyde. O kadar semizdi ki; vücudunda zerre kadar et
yoktu!... Zaten ölmüş bir kuştu, kargaların gagalamasından
kemikleri bile incelmiş, ipliğe dönmüştü adeta.
Aslanın avını yemeleri gibi o kuşu yediler. Tok filler gibi
semirip şiştiler üçü de. Öyle semirdi, şişmanladılar ki ;
aleme sığmaz oldular da; şişmanlıklarıyla, kocaman kelle
kulaklarıyla, yedi adama bedel iri endamlarıyla kapının çatlağından
süzülüp geçtiler!...
Ölüm
de halka görünmez, göze gelmez, yolu gizlidir!... İşte bak;
kervanlar bir biri ardınca ulanmış , o kapının gizli çatlağından
geçip gitmekteler !... Fakat o çatlağı ararsan bulamazsın. Pek
gizlidir, ama ondan bunca kişileri geçirdiler. Gelin evine güvey götürür
gibi götürdüler.
Sağır;
istektir , dilektir!... Herkesin ölümünü duyar da, kendi ölümünü
duymaz!.
Kör
de; hırstır!... Halkın ayıbını kıldan kıla görür, söyler
de; kendi ayıbını zerre kadar görmez!.
Çıplak
; elbisesinin eteğini kesecekler diye korkar ama,çıplak adamın eteği
mi olur ki kessinler!... Dünyaya çıplak geldi, çıplak gidecek
ama, hırsızların korkusundan yüreği kan ağlamakta!... Dünyaya
kapılan hem müflistir, hem korkak. Hırsızlardan korkmaması
gerekirken, hayatı boyunca bunca feryadı figan etti , ağlayıp sızlandı
ya , ölürken kendisi de bu korkusuna şaşar, güler!... O zaman
zengin; hiç bir malı olmadığını, zeki; hiç bir hünerinin
bulunmadığını anlar. Hayattaki bu korku; eteğine saksı kırıkları
doldurup; kendini mal sahibi sanan... onları kaybedeceğinden korkan,
üzerine titreyen çocuğun haline benzer. O saksı kırıklarından
birini alsan ağlar, geri versen sevinir, güler. İşte
bilgi elbisesini giymedikçe, çocuğun ağlamasına da değer
verilmez, gülmesine de!... Ahmak iğreti malı kendinin sanır
da, üzerine titrer!.. Hay aşağılık adam!.. Uykuda kendisini mal
sahibi görür, çuvalını hırsız çalacak diye korkar, kulağı çekilip uyandırılınca kendi korkusuyla alay eder!
Mesnevi:3.
Cilt - Sayfa:211-...215
Hamdi CENİK/İSTANBUL
|