mevsol.gif (323 bytes)

mevsag.gif (324 bytes)

KOCAKARI

Yüzünde kırışık olmayan yer kalmamıştı neredeyse doksan yaşındaki kocakarının. Rengi safran sarısı, dişler dökülmüş, saçları süt gibi ağarmış, beli yay gibi bükülmüş, yanağı, gerdanı sarkmış kat kat olmuş, her duygusu değişmiş, lakin şehveti ve koca isteği hâlâ yerindeydi. Erkek avlamaya iştahı vardı ama, tuzağı paramparça idi. Vakitsiz öten horoza, kızgın ateşe konmuş boş tencereye, yolcusu olmayan yola benziyordu.
Meydana aşıktı; fakat, ne atı vardı, ne ayağı...

Allah; ihtiyarlıkta, kafire bile hırs vermesin!.
Köpek kocadığı, dişleri döküldüğü zaman insanlara saldıramaz da, pisliğe, gübreye saldırır!.. Öyle olduğu halde, şu çöplükteki köpeklere bir bak ki, her an köpek dişleri biraz daha uzamakta!.. İhtiyar köpeğin tüyleri dökülür derisinden, ama şu gözü oynaştaki kartlara bak bir kere!.. Bu köpeklerin; aşkları da, hırsları da, alt yanları ile parayadır!.. Böyle ömür cehennem sermayesidir!..

Birisi onlara:

- "Ömrün uzun olsun!.." dese, hoşlanır, gülerler, ağızları açık kalır!.. Eğer kıl ucu kadar ahireti görebilseydi, böyle diyene:

- "Senin ömrün uzun olsun!.." derdi.

BİR İNSAN KOCALDI DA ER OLAMADIYSA , ADINI KOCAKARI TAKIVER GİTSİN!..

Ne sermayesi var, ne değeri, ne de sermaye kabul edecek kabiliyeti!..

Ne hoş ve güzel bir şey verir, ne de alır!..

Ne manası var, ne anlama kabiliyeti!..

Ne dili var, ne kulağı!..

Ne aklı var, ne gözü !..

Ne kendinde, ne kendinden geçmiş, ne de düşünce sahibi!..

Ne niyazı var, ne nazlanacak güzelliği!.. Soğan gibi kat kat olmuş da her katı kokmuş!..

Ne bir yol almış, ne yola gidecek ayağı kalmış!..

O  kahpenin ne bir yanıklığı var, ne bir ah ve feryadı!..
Düdük çalmaya sevdalıydı; fakat ne zurnası vardı, ne dudağı...

Tıpkı şu misaldeki eve benziyordu:

Bir yoksul gelerek:

- Allah rızası için bir parça kuru ekmek verin,çok açım!.. Dedi ev sahibine.

Ev sahibi:

- Burada ekmek ne arar, fırın mı burası, aptal adam!.. dedi.

Dilenci:

- Bari biraz yağ ver, dedi.

- Burası kasap dükkanı değil,cevabını aldı.

- Azıcık un ver hiç olmazsa!..

- Yahu utanmaz adam, değirmene mi benziyor burası?..

- Her şeyden vaz geçtik, bir çanak su olsun ver de içeyim, dedi dilenci.

- Burası ırmak değil, cevabını aldı.

Vel hasılı dilenci ekmekten kepeğe kadar ne istedi ise, ev sahibi kendisiyle alay etti, yok dedi. Dilenci eve daldı hemen, eteklerini kaldırarak apdest bozmaya niyetlenince, ev sahibi:

- Ne yapıyorsun, diye feryadı bastı .. Dilenci de:

- Böyle yere ancak apdest bozulur, dedi.

O bunak kocakarı sokağa çıkmak istedi. Aynanın karşısına oturdu. Kaşlarını yoldu, yanağını, yüzünü, ağzını süslemek istedi, neşeyle eline aldığı boyayı sürmeye başladı.  Fakat pörsümüş suratı bir türlü boya tutmuyordu. Mushafı aldı eline, aşır başlarındaki tezhipleri yırtıp yırtıp, tükürükleyerek  yüzündeki kırışıklıkları örtmek için başladı yapıştırmaya. Güzel görünmek, yüzük taşı gibi fark edilmek istiyordu. Çarşafı giydiğinde yapıştırdıkları düşüyor, bir türlü yerinde kalmıyordu. Defalarca tekrarladı, nafile.. Kızdı, köpürdü:

- Lanet olsun kör şeytana!.. Der demez İblis göründü karşısında:

- A kademsiz, kadit olmuş, kurumuş, kokmuş kahpe!.. Ben bütün ömrümde bunu düşünmediğim gibi, senden başka bu işi yapan kahpe de görmedim!.. Öyle  bir kötülük tohumu ektin ki, alemde Mushaf bırakmadın. Yüz tane şeytan ordusundan daha  tesirlisin. A pis kocakarı, bırak beni!..
Kitaptan çaldıklarını yüzüne yapıştırdın ki güzel görünüp, aldatasın, ama eğreti renk tutmadı. Hurma ağacına bağlanan dal, hurma işlevi görmedi. En sonunda ölüm çarşafı gelip seni kapladığında, bütün bu ziynetler düştü yanağından!.. Sükut alemi geldiğinde bütün dedikodular biter!.. Bari sen o gelmeden sus .. Vay o kişiye ki ölümle yakınlığı yoktur. Ömrünün ahirinde kalan iki gününde gönlünü cilala da o aynayı kendine defter edin!.. Kocakarı soğuğunun soğukluğu, temmuz güneşiyle değişiverir..

A kocakarı!.. Kaza ve kaderle daha ne kadar savaşacaksın?. Geçmişi bırak da , elindekini kaybetmeden faydalanmaya bak ondan!..

Mesnevi:6.Cilt-Sayfa:100-.....-105

ANASAYFA