KÖR
ŞEYH
Bir
temmuz ayında yoksul bir şeyh , kör
pirin evine misafir olmuş, yalnız yaşadığını bildiğinden
duvarda asılı duran Mushaf dikkatini çekmişti.
-
“Burada Mushaf’ın ne işi var?.. Bu adam kör!.. Ondan başka
kimse de yok!!... Sersemlik edip sormayayım da, sabredip işin aslını
çabuk öğreneyim.” dedi içinden.
Sabretti.
Bir müddet gönlü sıkıldı ama, sonunda olayın iç yüzünü
anladı. Çünki;sabır,
genişliğin anahtarıdır.
Hani Lokman da Davut’a misafir olmuş, O’ nu demir halkalar
yaparken görmüştü de, sormadan sabrederse işin neticesini daha çabuk
anlayacağına kani olduğundan beklemiş, nihayet iş bittiğinde
Davut halkaları bir birine ekleyip yaptığını sırtına geçirdikten
sonra:
-
Civanım, bu; savaşta yaralanmamak için güzel bir elbisedir... demişti.
Lokman’ın
merakı nihayet bulup, içi sükûna erdiğinde:
-
Sabır da güzel bir iş. Her dertte ona sığınmak gerek. Her gamı
o giderir!... dedi.
A
kişi : “Vel Asr” sûresinin sonunu dikkatlice oku da bak!.. Allah
, o sûrede sabrı Hakla beraber andı. Sabrı Hakk’a eş etti.
Allah yüz binlerce kimya yarattı ama, insan sabır gibisini görmedi.
Konuk
da sabretti. Müşkülleri halloldu, anlamak istediğine kavuştu.
Gece yarısı Kur’an sesi duydu. Sesin geldiği tarafa yöneldiğinde
Kör olan pirin Mushaf’tan bakarak Kur’an okuduğunu gördü. Sabırsızlandı
sordu:
-
Şaştım doğrusu. Gözün kör olduğu halde bu satırları nasıl
okuyabiliyorsun? Okuduğun satıra bakmakta, elini okumakta olduğun
harflerin üzerinde gezdirmektesin. Parmağını okumakta olduğun satırın
üzerinde gezdirişinden anlaşılıyor ki sen mutlaka görüyorsun!...
Kör
pir dedi ki:
-
Ey ten bilgisizliğinden kurtulan!... Niçin şaşıyorsun?... Allah
bunu yapamaz mı?
Bir gün Allah’a dua ettim, dedim ki : “ Ey yardımcım olan
Allah’ım , ey yardımı dilenilen Rabbim. Her kes canına nasıl düşkünse,
ban de Kur’an okumaya öyle düşkünüm. Fakat hafız değilim
ki!... Ya Rabbi; Kur’an okuyacağım zaman gözlerime sebepsiz bir
nur ver, gözlerimi aç ta Kur’an’ ı elime alıp okuyayım!...”
Allah
da:
-
Ey Kur’an’a düşkün adam, ey her dertte bize sığınan, bizden
isteyen, ümidini kesmeyen kişi !... Senin bize karşı öyle bir hüsnü
zannın, öyle güzel bir ümidin var ki , o hüsnü zan, o ümit;
sana daima yücel demekte. Ne zaman Kur’an okumak istersen,
Mushaf’ı ne zaman eline alırsan ben de o vakit sana gözlerinin
nurunu bağışlayacağım, ey yaratılışı büyük kişi!... diye
nida etti.
Öyle
de yaptı Kadir Mevlam . Ben ne zaman okumak üzere Mushaf’ı elime
alsam, gece çerağı gibi gözlerime nurunu iade etmekte.
Allah
ne alırsa , ona karşılık ihsanda bulunur. Velî, bu sebeple
itiraz etmez. Bağını mı yaktı?... Sana bir bağ dolusu üzüm
ihsan eder , yas içinde neşe verir. Kaybettiğimiz şey büyük ve
değerli bile olsa, mademki bize karşılık olarak ihsanlarda
bulunuyor, şu halde itiraz etmemize imkân yok!.. Mumsuz aydınlık
vermişken, mumun sönüşüne neden feryat ediyorsun ki!...
Velîlerden
dua edenler; gâh dikenler, gâh sökenler var, bunlar başka. Bir de
velîlerden öylelerini tanırım ki ; ağızları yumulmuştur, hiç
dua etmezler. O ulular Hakk’ın hükmüne razı olmuşlardır.
Takdirin uzaklaşmasını dilemek
onlar için haramdır. Bunlar ; kaza ve kaderde özel bir zevk
bulurlar. Bundan kurtulmayı dilemek onlara göre küfürdür. Allah
bunların gönlüne öyle bir hüsnü zan vermiştir ki ; derde düşüp
hiç yaslanmazlar !...
Mesnevi:3.Cilt
- Sayfa:149-...-153 |