LÂ
HAVLE
Bir
sofi seyahate çıktı , günlerin birinin sonunda bir tekkeye konuk
oldu. Hayvanını ahıra bağladı, kendisi dostlarıyla sofanın baş
köşesine kurulup , murakabeye daldılar.
Huzurda
hisseder kendini.
Okur!..
Defteri ; tertemiz gönlünden, bembeyaz yapraklar
olurken, sermayesi ayak izleridir. Âlimin azığı ve
sermayesi ise , kalemden meydana gelen eserler. Sofi
, izlerini sürerek takip ettiği ceylanın peşindeki avcıya benzer.
“AHU” nun misk kokusunu duyduktan sonra, izlere takılmaz artık.
O kokunun peşinde bir konak yol almak, iz peşinde yüz konaklık
yoldan daha iyidir.
Sofilerin
zikir ve murakabeleri bitince yemek getirdiler . Hayvanını hatırlayan
konuk
hizmetçiye dedi ki.
-Ahıra
git, hayvana arpa ve saman ver.
Hizmetçi
dedi ki :
- Lâhavle!...
Eskiden beri bu işleri hep ben yaparım. Söylemen fazladandır.
Sofi :
- Önce
arpayı ıslat , çünki eşeğim karttır , dişleri sağlam değildir,
dedi.
- Lâhavle!...
çekti hizmetçi , ve devam etti ... Ey ulu, bunu neden söylüyorsun?..
Bu hizmetleri her kes benden öğrenmektedir.
- Önce
semerini indir, sırtına da ilaç koy dedi sofi.
Hizmetçi:
- Lâhavle
ey hakîm!... Benim senin gibi binlerce konuğum geldi. Hepsi de yanımızdan
razı olarak gittiler. Konuk bizim canımızdır, bizdendir , dedi.
Sofi :
-
Suyunu ver ama, ılık olsun deyince, hizmetçi :
- Lâhavle!...
Artık beni utandırıyorsun, dedi.
Sofi :
-
Arpaya samanı az karıştır, dediğinde :
- Lâhavle!..
Bu sözü kısa kes artık , dedi hizmetçi.
Sofi :
-
Yerini süpür , taş toprak kalmasın!.. Islaksa yerler , biraz kuru
toprak serp, diye ilave edince, hizmetçi dedi ki :
- Lâhavle!...
A babam Lâhavle de!... Bir işe yolladığın ehil kişiye az söyle
!..
Sofi :
- Eşeğin
sırtını tımar et , dedi.
Hizmetçi
:
- Lâhavle!...
Baba, artık utan, dedi, eteğini beline dolayıp uzaklaşırken :
İşte gidiyorum, önce arpa saman vereceğim , diyordu.
Gitti
ama, ahır aklına bile gelmedi. Yalnızca sofiyi aldattı. Kendisi
gibi namert olan, insanların tehlikede olmasına aldırış etmeden
onları yüz üstü bırakabilecek tıynetteki arkadaşlarının yanına
gitti, onunla alay etmeye koyuldu.
Sofi
uzun zamandır yolculukta bulunduğundan
yorgunluktan hemen uykuya daldı. Rüya görmeye başladı : Kurtlar sırtından,
uyluğundan parçalamaya başlamışlardı eşeğini. Uyandı...
- “Lâhavle
!... Bu ne biçim saçma rüya?... Acaba o şefkatli hizmetçi
nerelerde ola?...” diye mırıldandı.
Yine daldı uykuya. Bu sefer eşeği yolda giderken gâh bir
kuyuya, gâh bir çukura düşerken görüyordu.
Zavallı
eşek!... Toz toprak içerisinde, semeri tersine dönmüş, kuskunu
kopmuştu. Yol yürümekten,
sırtındakini taşımaktan mecali kesilmiş, yarı ölü halde, bütün
gece yemsizlikten, susuzluktan ölüm haline gelmiş , adeta can çekişmekteydi.
-
Yarabbi!... Arpadan vazgeçtim. Bir avuçcağızdan az bile olsa
samana razıyım. Ey Şeyhler
; bir merhamet edin, bu ham ve edepsiz hizmetçinin elinden beni
kurtarın, diye hal diliyle yalvarıyordu sanki. Zavallı eşek açlık
illetinden sabaha kadar yan üstü yattı durdu.
Gündüz
olunca hizmetçi gelip semerini düzeltti, sırtına vurdu, bir kaç
sopa indirdi. Eşek dayağın şiddetinden sıçradı ayağa kalktı.
Dili yok ki hâlini söylesin bîçare!...
Sofi üzerine
binip yola çıkınca, devamlı yüz üstü düşmeye başladı .
Halk, merkep her düştüğünde onu kaldırmaya koyuldu.
Hastalanmış zannediyorlardı. Kimi kulağını, kimi damağını,
kimi nalında taş ararken, kimileri de gözlerini muayene ederken,
laf çakmaktan da geri kalmıyorlardı:
- Ey Şeyh,
bu ne haldir?... Dün ; “şükürler olsun bu eşek kuvvetlidir...” demiyor muydun?...
Sofi
dedi ki:
-
Geceleyin
“Lâhavle” yiyen eşek ancak bu kadar gider. Geceleyin tespih çeken;
gündüz de secdesini yapar!..
Şeytanın
ağzından çıkan “Lâhavle” ye kanan kişi, savaşta o eşek
gibi yüz üstü düşer. Aslanlar gibi avını kendin avla. Aşağılık
kişilerin hürmetini, hatır saymasını, o hizmetçinin hürmeti ve
hatır sayması gibi bil. Kimsesizlik, adam olmayanların işvesinden
iyidir.
İnsanların
arazisine ev kurma.
Kendi işini kendin gör. Yabancıların işini bırak. Yabancı
kimdir?.. Senin toprak bedenin!.. Senin gama, eleme düşmen onun
yüzündendir. Tene istediklerini verdikçe , hakikatini
semirmiş olarak göremezsin.
Mesnevi:
2.Cilt- Sayfa: 13 - ... - 25
Hamdi CENİK/İSTANBUL
|