MESCİD-İ
DIDÂR
Münafıklar
Müslümanlara oyun oynamak ve Rasûlullah’ı da bu oyuna âlet
etmek istediler.
-“Ahmet’in
dinini yüceltmek için bir mescit yapalım !..” dediler , işe
koyuldular. Döşemesini , tavanını , kubbesini yaptılar. Amaçları
cemaati bölmekti. Halbuki bu mürtetlikten
başka bir şey değildi.
Nebi’nin
huzuruna gelip deve gibi diz çöktüler , yalvarmaya başladılar.
-Ya
Rasûlullah!... Bu mescit yoksulluk gününün , zaruretler içinde
bulunulan zamanın mescidi. İstedik ki , gelen gariplerin yer bulacağı
, hizmete ve bolluğu kavuşacağı bir yer yapalım. Bu surette din
şiarı , alameti olsun , etrafa yayılsın. Lütfedip o mescide kadar
teşrif etseniz , kademlerinizle kutlulandırsanız !... dediler.
Ah ne olurdu
bu sözleri gönülden söyleselerdi de muratları olsaydı. Gönül
istemeden ağıza gelen lâtif sözler
; külhanda ki yeşilliğe benzer. Uzaktan bak , geç. Yemeğe kalkışma.
Vefasızlara gitme.
O
merhametli , şefkatli Nebi gelenlerin niyetlerini de ,
kalplerindekini de biliyor , bilmemezlikten gelerek :
-Peki
!... demişti.
Münafıkların
dileği üzerine Nebi , o tarafa doğru yürümeye niyetlenince: “Sözlerini
dinleme, Söylediklerinin hepsi yalandır , hile ettiler sana!...
Cehennem köprüsü üstüne köprü
kurdular!... Maksatları kara yüzlülükten başka bir şey değildir!...
Hıristiyanlarla Yahudiler nasıl olur da en hayırlı dini
ararlar?...” sözlerine muttali oldu. (Yahudiler , Şam’lı
bir Yahudi’nin vaazından adeta sarhoş olmuşlar , amaçları onu
getirmekti.) Münafıklara dönerek dedi ki:
-Gelmeye
gelirdim ama savaşa gidiyoruz şimdi. Dönünce o mescide giderim ,
buyurdu , defetti onları.
Dönünce , münafıklar tekrar gelip önce ki vaadini
hatırlattılar Nebi’ye.
Ayet geldi :” Ey Nebi : Açıkça söyle , neticesi savaş bile olsa onların hıyanetlerini
açığa vur !...” Bunun üzerine Allah Rasûlü dedi ki:
-Ey
hilebaz kavim ; susun da sırlarınızı açığa vurmayayım , deyip
gizlediklerinden bir kaçını söyleyiverdi.
Münafıkların hali kötüleşti.
-Haşa
, haşa !... demeye başladılar.
Her münafık Mushaf üzerine yemin ediyordu.
Nebi
dedi ki:
-Sizin
yemininize mi inanayım , Allah’ın yeminine mi?...
Münafıklar
yine ellerini Mushaf’a basarak:
-Bu
doğru ve temiz olan kelam hakkı için , o mescidi Allah rızasını
umarak kurduk. Bu hususta
hiçbir hilemiz ve düzenimiz yoktur. Orada ancak Allah’ı anacak ,
O’na doğru bir yürekle ibadet edecektik !... dediler.
Nebi
dedi ki:
-Hak
kulaklarınızı mühürledi de , Allah’ın sesini duyamıyorsunuz.
Halbuki benim kulağıma aynı diğer sesler gibi gelmekte , apaçık
duymaktayım.
Nebi’nin
vaadinden dönmesi , sahabenin birinin gönlüne inkar düşüncesi doğurdu.
“ Nebi böyle ak sakallı
, kamil , koca kişileri neden utandırıyor ?... Nerede kerem , haya
, ayıp örtme?...” dedi ama bu itirazı yüzünden mahcup düşmemek
için istiğfar etti. “ Ey
gizli şeyleri bütün inceliğiyle bilen Allah’ım ; beni küfrümde
ısrar eder bir halde bırakma!... Bakışım nasıl elimde değilse ,
gönlüm de elimde değil!... Yoksa bu an hışımla gönlümü yakardım
!.” diye dualar
etti. Bu düşünceyle uykuya daldı. Rüyasında münafıkların yaptığı
mescidin taşları pislikle harap olmuş , içerisi fışkı ile dolu
idi. Her tarafından kara dumanlar çıkıyordu. Çıkan bu dumanlar
adamın ağzına girdi , boğazı
yandı. O acı dumanın kokusundan uyandı. Hemen yüz üstü kapanıp
ağlamaya başladı.
Münafıkların
yaptığı mescidin hakiki bir mescit olmayıp , hile yurdu, Yahudi
tuzağı olduğu anlaşılınca Nebi:
-Onu
yıkın, yerini çöplük yapın, buyurdu.
Mesnevi
: 2.Cilt - Sayfa : 217 -....- 232
Yansıtan:
Hamdi CENİK/İSTANBUL
|