mevsol.gif (323 bytes)

mevsag.gif (324 bytes)

MESCİD-İ DIDÂR

Münafıklar Müslümanlara oyun oynamak ve Rasûlullah’ı da bu oyuna âlet etmek istediler.

-“Ahmet’in dinini yüceltmek için bir mescit yapalım !..” dediler , işe koyuldular. Döşemesini , tavanını , kubbesini yaptılar. Amaçları cemaati bölmekti. Halbuki bu  mürtetlikten başka bir şey değildi.

Nebi’nin huzuruna gelip deve gibi diz çöktüler , yalvarmaya başladılar.

-Ya Rasûlullah!... Bu mescit yoksulluk gününün , zaruretler içinde bulunulan zamanın mescidi. İstedik ki , gelen gariplerin yer bulacağı , hizmete ve bolluğu kavuşacağı bir yer yapalım. Bu surette din şiarı , alameti olsun , etrafa yayılsın. Lütfedip o mescide kadar teşrif etseniz , kademlerinizle kutlulandırsanız !... dediler.

Ah ne olurdu bu sözleri gönülden söyleselerdi de muratları olsaydı. Gönül istemeden ağıza gelen lâtif  sözler ; külhanda ki yeşilliğe benzer. Uzaktan bak , geç. Yemeğe kalkışma. Vefasızlara gitme.

O merhametli , şefkatli Nebi gelenlerin niyetlerini de , kalplerindekini de biliyor , bilmemezlikten gelerek :

-Peki !... demişti.

Münafıkların dileği üzerine Nebi , o tarafa doğru yürümeye niyetlenince: “Sözlerini dinleme, Söylediklerinin hepsi yalandır , hile ettiler sana!... Cehennem köprüsü üstüne  köprü kurdular!... Maksatları kara yüzlülükten başka bir şey değildir!... Hıristiyanlarla Yahudiler nasıl olur da en hayırlı dini ararlar?...” sözlerine muttali oldu. (Yahudiler , Şam’lı bir Yahudi’nin vaazından adeta sarhoş olmuşlar , amaçları onu getirmekti.) Münafıklara dönerek dedi ki:

-Gelmeye gelirdim ama savaşa gidiyoruz şimdi. Dönünce o mescide giderim , buyurdu , defetti  onları. Dönünce , münafıklar tekrar gelip önce ki vaadini  hatırlattılar Nebi’ye.  Ayet geldi :” Ey Nebi : Açıkça söyle , neticesi savaş bile olsa onların hıyanetlerini açığa vur !...”  Bunun üzerine Allah Rasûlü dedi ki:

-Ey hilebaz kavim ; susun da sırlarınızı açığa vurmayayım , deyip gizlediklerinden bir kaçını söyleyiverdi.  Münafıkların hali kötüleşti.

-Haşa , haşa !... demeye başladılar.  Her münafık Mushaf üzerine yemin ediyordu.

Nebi dedi ki:

-Sizin yemininize mi inanayım , Allah’ın yeminine mi?...

Münafıklar yine ellerini Mushaf’a basarak:

-Bu doğru ve temiz olan kelam hakkı için , o mescidi Allah rızasını umarak kurduk.  Bu hususta hiçbir hilemiz ve düzenimiz yoktur. Orada ancak Allah’ı anacak , O’na doğru bir yürekle ibadet edecektik !... dediler.

Nebi dedi ki:

-Hak kulaklarınızı mühürledi de , Allah’ın sesini duyamıyorsunuz. Halbuki benim kulağıma aynı diğer sesler gibi gelmekte , apaçık duymaktayım.

Nebi’nin vaadinden dönmesi , sahabenin birinin gönlüne inkar düşüncesi doğurdu.  Nebi böyle ak sakallı , kamil , koca kişileri neden utandırıyor ?... Nerede kerem , haya , ayıp örtme?...” dedi ama bu itirazı yüzünden mahcup düşmemek için istiğfar etti. “ Ey gizli şeyleri bütün inceliğiyle bilen Allah’ım ; beni küfrümde ısrar eder bir halde bırakma!... Bakışım nasıl elimde değilse , gönlüm de elimde değil!... Yoksa bu an hışımla gönlümü yakardım !.”  diye dualar etti. Bu düşünceyle uykuya daldı. Rüyasında münafıkların yaptığı mescidin taşları pislikle harap olmuş , içerisi fışkı ile dolu idi. Her tarafından kara dumanlar çıkıyordu. Çıkan bu dumanlar adamın ağzına girdi ,  boğazı yandı. O acı dumanın kokusundan uyandı. Hemen yüz üstü kapanıp ağlamaya başladı.

Münafıkların yaptığı mescidin hakiki bir mescit olmayıp , hile yurdu, Yahudi tuzağı olduğu anlaşılınca Nebi:

-Onu yıkın, yerini çöplük yapın, buyurdu.

Mesnevi : 2.Cilt - Sayfa : 217 -....- 232
Yansıtan: Hamdi CENİK/İSTANBUL

ANASAYFA