mevsol.gif (323 bytes)

mevsag.gif (324 bytes)

MİRASYEDİ

Mal, mülk, para, kumaş, hanlar, hamamlar, atlar, davarlar bir bir çıktı elinden mirasyedinin. Miras malının vefası olmaz derler zaten. Alın teri ile kazanılmadığından, kıymeti bilinmez, kolay elde edildiğinden; geldiği gibi kolayca gider. Allah’ta bu canı bedava verdiğinden, canın kıymeti bilinmez!..

Adam kala kaldı ortalıkta. Ne bir geçim yolu, ne karın doyuracak kuru ekmek!... Başını sokacak bir evinden başka hiç bir şeyi kalmadı!.. Eski dostlar mı?.  Eskidi onlar!.. Eskiyen, dost edinilirse; malum akıbet kaçınılmaz olur!.. Sen sen ol; eskiyecekleri dost edinme!.. Ne terk et, ne terk edil!.. Seven ile sevilenin bir olduğudur dost!... Onda ırak düşme olur mu?

Zaten kendisi!..

Bir!..

Yalvardı Allah’a, yalnızlığı kalbinin köşesinde hissedince:

- Ya Rabbim!. Beni kurtar, yardım et!.. Lûtfet, bir geçim ihsan eyle!.. Verdiğin malın, mülkün hepsi gitti. Kıymetini bilemedim..  Ne bana bir hayırı oldu, nede yoksullara yardımda bulunamadım!.. Affet Allah’ım, acı bana!... Bir ışık göster!.. Diye yalvardı günler, geceler boyu.

Mirasyedinin azgınlığı gitti, gözlerinden yaşlar boşaldı.

Gözyaşları, din mahsulüne su verdi!..

İhlas sahipleri; ağlar, sızlar, dua ederler. Onların istekleri Arş-ı Âla’ya kadar yükselir. Bunun üzerine melekler:

- Ya Rabbi!.. Sen ki her duayı kabul edensin. Sığınılansın. Mü’min kulun yalvarmada, onun senden başka kimsesi yok!.. Yabancılara bile ihsanda bulunursun. Her istekli, dileğini senden ister!..

Allah:

- Bu onu horlamak için değildir. Geç ihsanda bulunmam, onun faydasınadır. İhtiyacı onu gafletten ayılttı, bana çevirdi.. Dileğini hemen verirsem; yine döner, o oyuncağa kapılır, gaflete dalar gider..

Gerçi:

- "Ey sığınılan, en düşkünlere yardım eden!.. Allah’ım!.."
Diye gönlü kırık, perişan bir halde ağlayıp, sızlanmada, ama, bırakın ağlasın, sızlasın!.. Bana onun sesi hoş gelmekte.. "Ya Rabbim!.." demesi, sırlarını söylemesi hoşuma gidiyor. Yalvarması, başından geçenleri anlatarak beni kandırmaya çalışması hoş geliyor!.. Dudu kuşları ile bülbüller, sesleri
nedeniyle kafeslere konur. Siz hiç kuzgunla, baykuşun kafese konulduğunu gördünüz mü?.  Güzel seven bir fırıncının yanına iki kişi gelse, biri ihtiyar, diğeri genç ve güzel bir delikanlı!.. Ekmeği kime önce verir fırıncı?.. İhtiyara!.. Neden?..
Onu savıp, diğeriyle daha fazla kalabilmek için.. Geciktirmek için bir çok hileler, nazlar yapar!..

- Evden taze ekmek gelecek!..

- Biraz daha bekle de sana helva da vereceğim, der...
Türlü oyunlarla onu geciktirmenin yollarını arar!... Anladınız mı?... İşte mü’minlerin; bir murada  hemencecik erişememeleri, iyice bil ki bu yüzdendir!..

Yalvarıp yakarmaları, gözyaşları işe yaradı, tesirini gösterdi sonunda. Israrla çalınan kapı açılır mutlaka.. Rahmetler saçan bu kapıyı kim dövdü de açılmadı ki?..

Rüyasında müjdeci ona:

- "Allah dualarını kabul etti... Mısır’a, şeker kamışlığına kadar git, filan mahallede, falan yerde bir define var. Çok değerlidir oradaki gömü.  Kaz çıkar.. Senin nasibindir o!.." dedi.
Sevinçle uyandı, ne bulabildi ise kalanlardan, yanına aldı, Bağdat’tan ayrılarak Mısır’a doğru yola koyuldu. Kalbinde zengin olmanın hayalleri, zorluklara perde oluyor, ne yorgunluk, ne meşakkat... gözü bir şey görmüyor, ha bire yürüyor, yürüyor...

Vasıl oldu sonunda istediği yere. Lakin takati kesilmiş, yanına aldıkları da tükendiğinden, açlıktan kıvranırken, çaresizlik içinde, kendi kendine:

- " Dilenmekten başka çıkar yol kalmadı.. Geceleyin çıkarım, yüzümü göstermem, yarım dirhem olsun bir şeycikler verirler herhalde.. Karnımı doyururum onunla!.." dedi.

Bu düşünceyle çıktı, uzun uzun dolaştı mahalleler arasında. Bazen utanıyor isteyemiyor, açlık galip gelince de:" Haydi iste!.." diyor... Gece yarısını geçinceye kadar böyle bîkarar dolaştı durdu. Ansızın bekçi yakaladı adamı, sokağın başında.. Civarın  sakinleri çok çekmişti hırsızlardan, onun için bekçi tutmuşlardı..

Padişah da:

- Geceleyin kimi sokaklarda dolaşırken görürseniz yakalayıp elini kesin hemen, velev ki benim akrabam dahi olsa!.. Onlara merhamet yok, yalanlarına zinhar kanmayasınız!.. diye ferman çıkarmıştı.

Hırsız yakaladığını sanan bekçi önce, hiç bir şey sormadan evire çevire bir güzel dövdü, taa ki yoruluncaya kadar!..

- Dur, ne olur yapma!.. Söyleyeceğim!.. diye yalvarıp yakardı bizim mirasyedi.

Bekçi: 

-Peki, söyle bakalım; gecenin bu vaktinde ne arıyorsun buralarda?.. Sen buralı değilsin, belli .. doğruyu söyle.. arkadaşların var mı?.. Yerlerini söyle ki kurtulasın, yoksa, bundan öncekilerin de öcünü senden alırız, diye tehditler
savurmayı da ihmal etmedi. Adam ağız dolusu yeminler etti,

- Ben ne ev yakan birisiyim, ne de yankesici!.. Hırsız veya zalim hiç değilim. Ben Bağdatlıyım, dedi... Başından geçenleri, rüyasını, bir bir anlattı.

Yemininden doğruluk kokusu geliyordu. Bekçinin gönlü rahatladı, adamın doğru söylediğini anladı.

- Evet senin hırsız olmadığına inandım. Kötü de değilsin ama aptalsın, ahmaksın!. Bir rüyaya inanmış, bir hayale kapılmış, bu kadar yol aşıp buralara kadar gelmişsin!.. Aklın yok galiba!.. Ben yıllardır, devamlı; Bağdat’ta, filan mahallede, falan sokaktaki filanca adamın evinin bahçesinde ki elma ağacının,
kıble tarafında  define gömülüdür, git onu çıkar, dediler de, rüyaya inanıp, bir serabın peşinden koşmadım!.. Ahmak adamın rüyası da ahmakça olur.

Bil ki; aklı da, ruhu da zayıf olduğu için kadının rüyası, erkeğin rüyasından daha aşağıdır, daha değersizdir.

Adam aptallaşmıştı, kendinden geçmiş gibiydi.

- "Şimdi de bir başka rüya da mıyım?.. Bekçi tam da Bağdat’taki evimizi tarif ediyor!.. Allah Allah!.. Ululuğuna hudut yoktur Allah’ım!.. Hazine evimdeymiş de haberim yokmuş. Definenin başında yoksulluktan ölüyormuşum!.." diye geçirdi
içinden. Ne derdi kaldı, ne yoksulluğu.. Ne açlığı kaldı ne susuzluğu..

- "Nasibime ermek için bu sıkıntıya uğramam lazımmış, halbuki ölümsüzlük suyu benim bahçemde imiş... Kendimi müflis sanıyordum, o körlüğe rağmen bu nimete nail oldum .. Bana ister ahmak de, ister aşağılık bir adam.. O define benim
oldu ya, sen ona bak!.. Muradıma erdim şüphesiz, dertli de desen fark etmez. Sence dertli olabilirim ama, kendimce hoşum!.. Eğer bu iş aksine olsaydı, sana gül bahçesi, bana hor hakir.. Ne yapardım o zaman!..."

Bunları düşünürken; bekçinin yüzüne baktı,ışıldayan gözlerle ve gülümseyen yüzüyle... 

- Kal sağlıcakla, Allahaısmarladık  bekçi baba, sağol!.. dedi, yüzü Bağdat’a dönük, yorgun adımlarına taşıtmaya çalıştığı bedeniyle süzüldü karanlıkta kayboldu....

Mesnevi:6.Cilt-Sayfa:334-........-344

ANASAYFA