mevsol.gif (323 bytes)

mevsag.gif (324 bytes)

MÜCEVHER

Padişah bir gün divana girdiğinde memleketin ileri gelenlerinin tümünün toplanmış olduğunu gördü. Bir mücevher çıkararak kuşağının arasından vezirine uzattı, dedi ki:
- Bu nasıl bir mücevherdir,değeri nedir?
Vezir aldı, şöyle bir baktı:
- Yüz eşek yükü altın değerinde bir mücevherdir, dedi.
Padişah:
- Kır bakalım bunu, diyince;
- Nasıl kırabilirim? Senin hazinenin, malının iyiliğini isteyen bir kişiyim ben!.. Değer biçilemez böyle bir mücevherin zayi olmasını nasıl reva görebilirim? Dedi.
Padişah vezirin sözünü takdir etti, bir elbise verdi ödül olarak. İnciyi aldı ondan. Sonra diğerleri ile birlikte başka bir meseleden bahis açarak unutturdu olayı. Perdecinin eline tutuşturdu mücevheri, dedi ki:
- Bir isteklisi olsa, ne değer acaba?..
Perdeci:
- Bu mücevher, dedi, ülkenin yarısı değerindedir. Allah memleketi tehlikelerden korusun.
- Kır bunu, diyince padişah:
- Ey kılıcı güneş gibi parlayan padişahım,dedi perdeci. Bunu kırıp ufalamak pek yazıktır, pek yazık!.. Değeri şöyle dursun, şu parlaklığa bir bakın!.. Gündüzün nûru bile ona uymakta. Bunu kırmaya nasıl elim varır?. Nasıl olur da padişahın hazinesine düşman olurum?
Padişah ona da elbise armağan etti, gelirini arttırdı. Onun aklını övmeye başladı. Bir müddet sonra mücevheri bir beyin eline verdi, onu da sınadı. O da öyle söyledi, divanda bulunan diğer beylerde. Padişah ta her birine ağır elbiseler verdi, ihsanlarda bulundu!.. O aşağılık kişileri yoldan çıkardı, kuyuya attı. Elli, altmış beyin tamamı veziri taklit etmişlerdi. Gerçi dünyanın değeri taklittir ama, her mukallit te sınanmada rüsvay olur.

Bir köşede bekleyen Eyaz kalmıştı yalnızca. Mücevheri ona uzatarak dedi ki:
- Ey Eyaz!.. Söyle bakalım; bu parlaklıkta, bu güzellikte olan bir mücevherin değeri nedir?..
- Söyleyebileceğimden de artıktır padişahım, diyince;
- Haydi öyle ise kır bakalım onu, dedi padişah.
Eyaz’ın yenlerinde taşlar vardı. Belki bu saf temiz kişi rüyada görmüş, yada keşfen malum olmuştu da o taşları gizlemişti eteğine. Hani Yûsüf’de kuyunun dibinde iken işin nereye varacağını bilmişti ya!.. Neyse... Derhal o taşlarla mücevheri kırdı, un ufak etti.  Beylerden yüzlerce feryat ve figan koptu.
- Bu ne korkusuzluk?.. Allah hakkı içün bu nurlu mücevheri kıran kâfirdir, dediler. O toplulukta bulunan herkes kötülüklerinden, padişahın inci gibi buyruğunu kırmışlardı. Mücevherin değeriyle sevginin sonucu, gönüllerinde gizli kalmıştı. Eyaz dedi ki:
- Ey ünlü ulular: Padişahın buyruğu mu daha ileri, mücevher mi? Padişahın buyruğuna aldırış dahi etmiyorsunuz!.. Ben gözümü padişahtan ayırmam. Müşrikler gibi taşa tutmam. Boyalı bir taşı seçip te, padişahın buyruğunu geri bırakan canda hiçbir gevher, hiç bir değer yoktur. Gül renkli oyuncağı arkana at, onlara renk vereni aklına getir. Din yolunda yol kesicilerden değilsen kadınlar gibi renge, kokuya tapma.

Bu sözler üzerine o yüce beyler, hatalarına özür olmak üzere başlarını önlerine eğdiler. Gönüllerinden yüzlerce ah çektiler.  Padişah ta ihtiyar cellada emir verdi:
- Bu çerçöpü, benim yüce tapımdan uzaklaştır!.. Bu aşağılık adamlar, bu makama lâyık değiller. Bir taş için benim buyruğumu  reddettiler. Buyruğum; bu çeşit fesatçılara bir boyalı taş için hor ve hakir oldu.
Bunun üzerine merhametli Eyaz sıçradı, o ulu padişahın tahtına koştu, secde edip dedi ki;
- Padişahım; senin gibi yüce bir padişahın sultanlığına gökyüzü bile hayran olmuştur. Cömertler cömertliğini, hümalar kutluluğunu senden alırlar. Ey lütuf ve kerem sahibi!.. Bu suçluların gaflet ve küstahlıkları; senin affının çokluğundan meydana gelir. Ey affetmeyi sandığına almış, kendine mal edinmiş zat; affet. Sen lütufta en ileri gidensin!.. Ben kim oluyorum da af et, diyeyim. Ey padişahım, ey “kün” emrinin hülasası!.. Suçlu benim. Affet, affet, affet!...

Mesnevi:5.Cilt. Sayfa:328-....-344

ANASAYFA