NAMAZ
Tekbir
getirince kurbanlık koç gibi âlemden çıkarsın. Ey ulu , tekbirin
manası şudur : “Yarabbi, huzurunda kurbanız!...” Hani koyun keserken ,”Allahu
Ekber-Allahu Ekber ” dersin ya!... O ölesice nefsini keserken de
bu söz söylenir. Allahu Ekber de de ; vehmî benliğinin başını kes, ki ,
can mahvolmaktan kurtulsun. Ten; İsmail’e, Can ; Halil’e benzer.
Can, yaptırdığı bu senin bedeninde tekbir getirdiğinde;
ten kesilir, yani beden kaydından çıkar,
şehvetlerden, hırslardan kurtulur, besmeleyle kesilmiş temiz
bir kurban haline gelir.
Kıyamette
olduğu gibi Hak huzurunda saf
tutulur . Hesaba, rabbi ile konuşup görüşmeye geçilir. Allah
huzurunda gözyaşı dökerek ayakta
durmak, kıyamet gününde kabirden kalkıp mahşer
yerinde dikilmeye benzer.
Hak:
- Sana
bunca zamandır mühlet verdim, bana ne getirdin?... Ömrünü ne ile
geçirdin , verdiğim gıdayı, ihsan ettiğim kuvveti ne uğurunda
harcadın?.. Gözünü, kulağını , aklını, arşa ait bütün
cevherleri harcadın... bunlara karşılık ne getirdin?... Sana kazma
ve bel gibi el ve ayaklar verdim , bağışladığım bunca şeye karşılık
ne var elinde, neler getirdin bana?... der.
Kıyamda
iken kula gelen bu haberlerden kul utanır, iki büklüm olur, Rükûa varır.
Utanmaktan ayakta duramaya kudreti kalmaz, rükûda Allah’ı tesbih
eder.
Allah’tan:
- Başını
kaldır, rükûdan kıyama dön de, sorulara birer birer cevap ver ,
fermanı gelir.
O
utanan kul, rükûdan başını kaldırır,fakat olgun bir iş yapmamış
olduğundan yüzüstü
yere düşer. Yine emir
gelir:
- Başını
kaldır. Secdeden kalk da, yaptıklarından haber ver!...
Tekrar
utana utana başını kaldırır ama, yine yılan gibi yüz üstü düşüverir.
Hak tekrar sorar:
- Başını
kaldır da söyle , kıldan kıla bütün yaptıklarını araştırmak
istiyorum!...
Artık
ayakta durmaya kudreti kalmadığından, Hakk’ın heybetli hitabı
da canına tesir etmiş olduğundan, o ağır yükün altında ezilir
, yere çöker, oturur.
Hak:
- Söyle
bana ; sana nimet verdim, nasıl şükrettin?... Sermaye verdim, haydi
göster kazandığını?... der.
Kul, sağ
yanına dönüp peygamberlere, o ululara selam verip :
- Padişahlar,
bu kötü kişiye şefaat edin , der.
Peygamberler:
- Çareye
baş vuracak gün geçti. O , orada yapılacak bir şeydi. Elde alet
oradaydı, orada kaldı. A bahtsız kişi , git oradan!.. Sen vakitsiz
öten bir horozsun. Bırak bizi, kanımıza bulaşma, derler.
Bunun
üzerine sol tarafa başını çevirir. Hısımından, akrabasından
yardım ister. Onlar da:
-
Sus!... Allah’a kendin cevap ver. Biz kim oluyoruz ki?.. Elini çek
yakamızdan, derler.
Ne bu
yandan bir çare olur, ne o yandan. O biçarenin canı da yüz parça
olur. Herkesten ümidini keser de ellerini açar, duaya başlar :
-
Yarabbi!... Herkesten ümidim kesildi. Evvel de sensin, âhir de.
Senden başka önü, sonu olmayan yok!...
Namazdaki
bu hoş işaretleri gör de, bunun eninde sonunda böyle olacağını
bil. Namaz yumurtasından civcivi çıkarmaya
bak!... Yoksa; tane toplayan yolsuz yordamsız kuş gibi yere başvurup
durma!...
Mesnevi:
3. Cilt - Sayfa:174- ... -177
Düzenleyen: Hamdi Cenik
|