mevsol.gif (323 bytes)

mevsag.gif (324 bytes)

ÜÇ OĞUL (2. Bölüm)

Kardeşleri bu sözleri söylediler ama, o sabırsız şehzade dedi ki:

- Bana bu sözlerden nefret geliyor!. Göğsüm ateşle dolu mangal gibi!.. Ekin kemale geldi, artık orak zamanı!.. Gönlümde bir sabır vardı, o da yok oldu şimdi, gelip yerine aşk oturdu. Aşkın doğduğu gece sabrım öldü!..

İki kardeş dediler ki:

- Canımızda, gökteki yıldızlar gibi yol gösteren öğütler var. Söylesek; gönlün dertlenecek, sözümüze uymayacaksın!.. Söylemesek; biz dertleniyor, adeta boğuluyoruz!..

Onlar bunları söylerken büyük kardeş yerinden kalktı:

- Kardeşler elveda!. Dünya da, dünyadakiler de değersiz bir şey !.. Dedi, yaydan fırlayan ok gibi sıçradı, mecalsiz, sarhoş bir halde Çin padişahının huzuruna çıktı, yeri öptü.

Padişahın onlarca adamı şehzadelerin hallerini tarif etmeye koyuldular:

- Padişahım bu senin ihsanını umarak gelmiş, dışarıya atılmaya layık değildir, sultanlığının hükmünü yürüt!..

Aslında padişah her şeyi biliyor, düzen gereği bilmiyor görünüyordu.

- Bu delikanlı ne isterse vereceğim, terk ettiğinin mislilerce fazlasını vereceğim, dedi.

Muarrif (tarif edici)  dedi ki:

- Padişahlığın onun gönlüne aşk tohumlarını ekeli, senin sevginden başka bir şey düşünmesine imkan var mı? Kulluğun öyle bir hale getirmiştir ki onu; sultanlık, hırka derdi yok olmuştur. Hele şu sonu olmayan dünya mülkünün hırkası nedir ki?.. Beş kuruşcuk sarhoşluğu bile baş ağrısıdır!.. Dünya mülkü bedene tapanlara helaldir. Biz ise zevali olmayan aşk saltanatına kuluz!.. Padişahım; bu delikanlı aşk valisidir, onu azletme, kendi aşkından başka bir şeyle oyalama onu!.. Şimdiye kadar buraya gelmemesinin sebebi, zayıflığı, istidadının olmaması idi.  Hazırlığı  yapılmadan girilen madenden ne alınabilir ki?. Hani; erkekliği olmayan adamın kız alması gibi.. Gümüş bedenliyi alsa ne fayda?.. Yağı ve fitili konmamış kandil ışık verir mi?. Yeni doğmuş çocuk şaraptan, kebaptan,köşkten,kubbeden ne anlar?. İşte bu delikanlı da istidat sahibi olmak için bekledi, hevesi haddinden fazla ama, istidat kazanamadı!.. İstidat da padişahtan elde edilir...

Ey aksine gidişli ve ters düşünceli beden!.. Yüz binlerce hürü esir etmişsin. Hileyi, düzeni bir an olsun bırak ta , ölmeden önce bir kaç solukcuk olsun hür yaşa.. Sana eşek gibi hürlükte yol yoksa; kova gibi kuyunun içine dalar, çıkarsın ancak!.. Bir zamancağız canını terk et, başka bir yardak ara. Nöbetim geldi, beni azat et artık, kendine başka bir damat bul.. Ömrümü zayi ettim, başkalarını ara artık!..

Şehzade padişahın huzurunda kaldı nihayetinde. Yedi göğü de bir avuç toprakta gördü, hayran oldu. Kendi kendine de söylenmeden duramıyordu:

- Bunlar hep mana işi .. Peki, suret nedir?.

Bu suret öyle bir suret ki, seni suretten usandırır. O öyle bir uyuyandır ki, uyuyanı uyandırır!.. Sözü, insanı sözden kurtarır!.. Hastalığı, hastalıkları giderir.

Padişah iyice iltifatlarda bulundu ona. Şehzade o güneşten ay gibi yanıp yakılmaktaydı. Fakat aşıkların yanıp yakılması bir gelişmedir. Bütün hastalar iyileşmeyi umarlar, aşk hastası derdimi artır diye feryat eder. Ben altın bakımından yoksulum, fakat baş yönünden zenginim. Padişah her kesin başını bir kere keser, bense her an yeniden kurbanım.

Şehzadelerin büyüğü öldü bu dertten. Küçükleri hastaydı, ortanca kardeşleri gelebildi cenazeye. Padişah onu gördü, tanıdı. Tanımamazlıktan geldi:

- Bu da kimdir?.  Bu da o denizden olacak galiba, bu da bir balık dedi.

Muarrif dedi ki:

- Küçük kardeşi rahmetli  şehzadenin. Aynı babanın oğlu,dedi.

Padişah:

- Sen bize ondan armağansın, dedi.

Bu sözle onu da avladı. O yanıp kebap olan şehzadenin bedeninde, padişahın iltifatı üzerine evvelki candan başka bir can belirdi. Gönlünde öyle bir feyiz gördü ki şehzade, onu yüzlerce çileyle dahi elde edemez. Her an yeni bir görüş, her an başka bir seyir, açılan kapılar ardından ayan olan sırlar... Güzelim ruh; kalıptan kurtulunca böyle görür işte. Amma bunlar yinede gül bahçesinden bir kaç demetten ibarettir. Gül bahçesinin kapısını kapamışız kendimize de, bir kaç demete zebun olmuşuz.

Şehzadenin ruhuna, alım satım olmaksızın padişahtan feyz geldi. Ay nasıl güneşten nurlanıyorsa, oda padişahtan nurlanıyordu. Derken içinde bir ikilem oluştu, bu ise şüphe  tereddüt yarattı:

- Ben de padişah ve şehzade değil miyim?.. Nasıl olur da yularımı bu padişaha veririm?.. Benim ayım doğdu, neden toza toprağa tabi olayım?.. Başkasının nazını neden çekeyim, kimseye eyvallahım yok!.. Yüzüm ay gibi parladı, dudaklarım şekere döndü, artık yeni ve başka bir dükkan açmam gerek.

Böyle bir sürü abes şeyler gevelerken, hasıl olan vesveselerle benliği gelişti, nefsi güçlendi.. Hırs ve hasedin bulunduğu makamlara intikal etti.

Padişahın gönlü dertlendi, dedi ki:

- Şaşılacak şey!.. Benim yaptığım iyiliklere karşı yapılacak olan bu mudur?. Ey edepsiz ve aşağılık adam!.. Bunca nefis hazineler verdim sana, bu nura karşılık toz, toprak attın yüzüme. Öyle bir ay verdim ki kucağına; kıyamet gününe kadar gurubu yoktur. Göğe çıkman için merdiven kurdum, sen ok attın bana!..

Padişahın bu uyarıcı gayreti,şehzadeyi de harekete geçirdi.  Eski neşesini kaybetti, suçluluk duygusuna kapıldı,serseme döndü!.. Buğday yedi, cennet elbiselerinden soyundu, cennet ona bir çöl oldu. Ey soluğu soğuk nefis!.. Feryada erişen padişaha vefasızlıkta bulunursun ha!.. Bir buğday için hırsa düştün, tuzak kurdun. Fakat tuzağa serptiğin her tane sana karşı akrep kesildi. Başında benlik havası esti. Şimdi de ayağına vurulan elli batmanlık prangaya ne demeli?..

Bu çeşit sızlanmalarla feryat ediyor, ağlıyor, çırpınıyor...

- Neden?... Neden padişahıma zıt oldum?.. diye ağıtlar yakıyordu. Kendine geldi, tövbe etti.. İnsanın düzgün elbisesi olmamalı; çünki, sabırdan kurtuldu mu, hemen baş köşeye sıçrar!.. İnsanın eli, tırnağı olmamalı; çünki,el ile tırnak oldu mu ,ne din düşünür, ne doğruluk!.. İnsanın belalar içinde ölmesi daha iyidir; çünki,nefis nimeti inkar eder, sapıktır!...

Derken o gayretli padişahın sâyi ile bir yıl sonra o şehzade de mezara girdi.. Padişahın oku can alıcı yerine, boğazına rastlamış, şehzade öldürülmüştü. Padişah yokluk aleminden varlık alemine gelinceye kadar, yapacağını yapmış, o kanı dökmüştü. Fakat ona padişah da yas tutup, ağlamaya koyuldu. Öldüren de o, öldürülene veli olan da o!.. İkisi de o olmasa kül değildir, O hem halkı öldürür, hem yasını tutar!.. O benzi sararmış şehit de;” bedenimi okladı, manamı değil ya”, diye şükretmekteydi!.. Zahiri beden, nihayet gideceği yere gider, fakat mana; ebedi gençliğin adıdır!.. Gerçi şehzade padişahlar padişahının terkisine yapıştı, nihayet göze girdi, yolu tutup gitti!.. Üçüncü kardeşleri, her üçünün de en tembeliydi. Fakat suret bakımından da ödülü o kaptı, mâna bakımından da!...

Mesnevi:6.Cilt-Sayfa:283-...........-388

ANASAYFA