|
ÖLEN
OĞUL
Yeryüzünde;
âdeta göğe mensup meşale
gibi yol gösteren bir şeyh vardı. Rasulullah efendimizin : “ İleri
giden şeyh, kavminin arasında peygambere benzer...” hadisinin canlı örneği gibi idi.
Bir sabah evindekiler dediler ki:
-A
güzel huylu insan!.. Biz senin oğullarının ölümünden iki büklüm
olup zarı zarı ağlıyoruz da, sen neden böylesin, yüreğin neden
bu kadar katı? Ne ağlıyorsun, ne feryat ediyorsun. Gönlünde
merhamet mi kalmadı yoksa?.. Yüreğinde
merhamet yoksa senden ne umabiliriz ki?... Bütün ümidimiz sende
idi. “O bizim ulumuzdur, kıyamette bırakmaz bizi, mahşerin şiddetinde sen
şefaat edersin diyorduk...” Hiç
bir mücrime aman verilmeyen o gün için senin ihsanına ümit bağlamıştık...
“ Kıyamet günü suçluları
ağlar inler halde nasıl terk ederiz? Ben o gün canla başla çalışır
; suçluları, büyük günah işleyenleri Allah’ın azabından
kurtarırım. İyiler zaten kurtulmuştur, benim şefaatime ihtiyaç
duymazlar, hatta onlar bile şefaat ederler” demiyor mu Allah
Resulü.
Civanım
şeyh kime derler?
İhtiyara!...
İhtiyar
kimdir?...
Saçı
, sakalı ağarmış adam. Ama
bunun anlamını iyi bil!... Kara saç ve kara sakal
sahibine aittir. Halbuki varlığından tek bir kıl bile
kalmamalı... Birisinin
varlığı kalmadığı zaman , ona PİR derler!...Saçı,sakalı
ister kır olsun, ister siyah. O
kara saç ve kara sakal insanlık sıfatıdır... Bizim söylediğimiz
başta ki, yüzde ki değildir. Hz.
İsa daha beşikte iken : “Genç olmadan şeyhsiz,
piriz!..” diyor. Oğul;
insan, insanlık sıfatının bir kısmından kurtulduğunda şeyh
olmaz. Olgun bir adam derler ona. Ancak; insanlık sıfatından tek
bir kara kıl kalmadığında
şeyh olur, Hakk’a makbul bir kul haline gelir.
İnsan yaşlansa da ; saçı, sakalı ağarsa, hakikatte ne
pirdir, ne de Allah hası.
Şeyh
kendisine bunca sözü söyleyen karısına dedi ki:
-Arkadaş;
merhametim, şefkatim yok , yüreğim katı sanma. Biz ; Allah’a küfranı
nimette bulunmalarına rağmen kâfirlere de acırız... Halk onları
taşlıyor diye köpeklere de acırız... Beni ısıran köpeğe dahi
dua eder ; “Ya rabbi!.. Sen onu bu huydan vaz geçir, halkı ısırmasın
da , onların taşını, sopasını yemesinler...” derim. Allah
, velileri âlemlere rahmet olmak üzere yeryüzüne getirmiştir . Onun
için devamlı halka öğüt verirler.
O öğütler tutulmadığında da : “Ya Rabbi!... Sen bunlara
acı, kapını kapama onlara...” derim. Halkın mazhar olduğu rahmet ; cüz’i rahmettir. Fakat
himmet sahibi er ; külli rahmete mahzardır. Hakk’ın
cüz’i rahmetine erişen, külli rahmete ulaştığında rahmet
denizi kesilir. Yol gösterici olur. Külli rahmete erişemeyen
denizin yolunu bilmez. Kuyuları da denize benzer sanır. Denizin
yolunu bilmedikçe nasıl yol alır, halkı denize nasıl götürür
de, oraya ulaştırır?... Ancak sel ve nehirler gibi
denize kadar gittiği zaman ona ulaşır ve birleşir. Bundan
önce halkı davet etse bile bu davet taklitten ibarettir.
Bunun
üzerine kadın dedi ki:
-
Peki... madem ki herkese acıyorsun, bu sürünün çobanı gibi sürünün
etrafında dönüp dolaşıyorsun demektir. Ecel çocuklarını aldığı
halde, nasıl oluyor da ağlamıyorsun?... Gözyaşları merhametin
delilidir , yürek yanmadıkça göz yaşarmaz. Neden gözlerinde yaş
yoktur?
Şeyh
kadına yüz çevirip dedi ki:
-
A kocakarı!.. Kış mevsimi temmuza benzer mi? İster hepsi ölsün,
ister diri kalsın ... gönül gözünden kaybolmuyor ki!.. Onlar
sadece zamanın devranından çıktılar, ama, yine benimle
beraberler. Etrafımda oynayıp dolanıyorlar. Gözümden kaybolmazken
, neden ağlayıp, yüzümü yırtayım. Ağlayış ya ayrılıktan,
yada elemden olur. Halbuki ben aziz sevgililerimle devamlı vuslattayım.
Kadınım;
bil ki, duygu aklın esiridir, akıl da ruhun!... Hizmetkârın âkil
olursa, galip olan duygular da mahkûmun olur.
O
vefakar, o yoksul şeyhe evlat ölümü kadayıf gibi gelmişti. Bu çeşit
kulun şefaati de acımakta değil, duası da. O;
Allah aşkının mumunu yakar yakmaz, kendi acımasını da yakmış,
yandırmıştır. Onun aşkı, vasıflarına cehennem kesilmiştir de
tümünü yok etmiştir.
Mesnevi:3.
Cilt - Sayfa:144-....-156
Düzenleyen: Hamdi Cenik |