mevsol.gif (323 bytes)

mevsag.gif (324 bytes)

Dostlar, dostlar! Birbirinizden ayrılmayın! Başınızdan kaçamak heveslerini atın!

Mademki hepiniz birsiniz, ikilik havası çalmayın, vefa sultanı emrediyor: vefasızlık etmeyin!

 ***

Yanağın put olsaydı puta tapmak daha hoş olurdu.

Senin kadehinden bade içince mestlik daha hoş gelir.

Aşkının varlığında öyle yok oldum ki, o yokluk binlerce varlıktan daha hoştur.

 ***

Sevgili bana söz verir ama ben dinlemem, hatta Kur-an’a el bassa bile yine dinlemem. Dedi ki, Tanrı’ya and içerim ki beni dinlemiyorsan bende seni dinlemem. O istiyor ki bu sözlerle beni atlatsın, lakin ben yine ona inanamam.

 ***

Senin yüzünden daima gül bahçesi idim. Seni her görüşümde gözlerim aydın olurdu. Kem göz, yüzünden uzak olsun derdim. Ey sevgili! Meğerse o kem göz ben imişim.

 ***

Senin uğrunda yüzlerce belaya katlanırım. Bu sözümden dönersem her cezaya razıyım. Eğer ömür yetse, gönlümde senin cefalarını kıyamete kadar çekme kararındayım.

 ***

Bugün şöyle sarhoşça bir dolaşayım, O Kafa taşlarından kadehler, bardaklar yapayım dedim. Ama bugün bu şehirde öyle mest oldum ki divane edecek bir akıllı aradım.

 ***

Dudaklarını anarak ak yüzüğün yakut kaşını öpüyorum. O elime geçmeyince bunu öpüyorum. O yüce göklerine elim erişemediği için yerlere kapanarak secde ediyor, yeri öpüyorum.

 ***

Sırları elden çıkarayım diyorum, yapamıyorum. Onları layık olanlara açıklayayım diyorum, olmuyor. İçimde beni hoş tutan bir şey var; ona parmak basayım diyorum. Bu da elimden gelmiyor.

 ***

Üzüm gibi ayaklar altında tepeleniyorum. Aşk hangi tarafa çekerse o tarafa dönüyorum. Bana; etrafımda niçin dolanıyorsun dedin! Senin tozun değil miyim? Kendi çevremde dolanıyorum.

 ***

İsrafil’in sesi bana sevinç ve neş’e getiriyor. Beni fena (yokluk) toprağından semalara yükseltiyor. Bana habersiz ulaşan o haberciden neler geldiğini kimse bilmiyor.

 ***

Bu dönüşü ben kendi canımdan öğrendim. Beden kalıbına girmeden önce aleminde de böyle dönerdim. Bana sabır ve sükun daha uygundur diyorlar. Ben bu sabrı da sükunu da size bağışladım.

 ***

Sevgilim! Ben hem avım, hem avcıyım. Bir avım var benim. İşsiz güçsüzüm ama hoş bir işim var benim. Bana diyorsun ki başımı kesmek sevdasında mısın? Evet öyle bir sevdam var sevgilim. Evet O sevdadayım.

***

Coştum, susmanı istiyorum dedi. Sustum, seni coşkun göreyim dedi. Tekrar coşkunluğa başlıyordum. Hayır dedi Sakin ol, Sakin oldum, bu sefer de coşmanı istiyorum dedi.

***

Senin bağına böyle tozlu topraklı gelmedim; bu yolda yoksul ve eli boş yalnız da giderim. Eğer dışarı çıkmamı istiyorsan bana bir kapı aç, yahut açmassan da bana kötü gözle bakma!

***

Senin yanında mesut yaşayan nasıl gam çeker? Senin ışığınla alemin güneşi olan bir insan hiç yas tutar mı? Hele sana yakın ve mahrem canların gönüllerindeki sırlar nasıl kapalı kalabilir?

***

Araştırma yolunda yetişmiş olmak, cihandan eteğini çekmek gerektir. Sen gözündeki körlüğü iyileştirmeye bak. Yoksa alem hep Odur, ama görecek göz gerek.

***

Gönül, o gönül okşayıcı dilberin arkasından çok koştum ama, olmadı. Kurudan, yaştan ne varsa ortaya attı ama yine olmadı. Zavallı göğsümüzün köşesine oturarak bildiği her kurnazlık oyunlarını oynadığı ama yine de olmadı.

***

O bulutlu yağmurlu günde, sevgililerin bir araya toplanması şarttır. Bu, yarin yüzünü yeniden görmek içindir. Nasıl ki bahar güllerinde gül bahçesindeki güller de toplu bir haldedir.

***

Ceylan, gördüğü tazının önünden kaçar. At üstünde koşanlar da atlama hamlesini yaparlar. O kadar koşarlar ki vücutlarındaki damarlar dışarı fırlar, çünkü bunlar kendi kurtuluşlarını o hamlede görürler.

***

Sudan, topraktan bir sevgilisi olan, ergeç yarine kavuşur. Ama o, günün birinde toprağın ve suyun dışında kalınca ona söyle ki, senin gibi bir garibin nasıl sevgilisi olabilir?

***

Önce beni çok sevdi okşadı, sonra da binlerce üzüntü içinde eritti beni.

Bana sevgisinin mavi boncuğunu verdi ama ben benliğimden geçip de o olunca, (onda yok olunca) bırakıp kaçtı beni.

***

Geceleri uykumu kaçıran o sevgili, göz yaşlarıyla mihrabımın ıslanmasını istiyor.

Beni sessizce yakalayıp suya attı, ama o su benim gücümü artıran hoşuma giden bir sudur.

***

Ey zülfünün ucu darma dağınık dilber, ey dudağının yakutundan şekerlik saçılan güzel!

Bizden ayrıldığın için pişman olduğunu söylüyorsun.

Ey can O ne pişmalıktır ki içi pişmalıklarla dolu!

***

Ey ekmek uğruna iman cevherini atan, ey bir arpaya bir hazineyi satan zavallı!

Nemrut gönlünü İbrahim'e kaptırmadı, ama canını bir sivrisineğe teslim etti.

***

Ey sevgili yapma! bugünlerinde bir sonu var. İyilik, kötülük ergeç aydın sabahlar gibi meydana çıkar.

Aşk meshebinde hiyanet yaraşmaz. Ben hep dürüst davranayım, sen eğri yürü! Bu doğru olurmu?

***

Evden yetişen sevgili işe yaramaz. Çünkü sadece naz ve cilve gösterir, vefa göstermez. Sevgili odur ki mezar kıyısında sana felek bağından bin kapı açsın.

***

Sesin gönlümüze işlesin gece gündüz şen ve konuşkan olsun o ses.

Sesin kısılınca bizde yorgun düşelim. Şeker kamışı gibi tatlı olsun sesin!

***

Ey bir eşi daha olmıyan sevgili uyuma! Ey işleri düzelten yoldaş uyuma!

Bu gece senden yüz ışık parlayacak. Aman sen gel de uyuma!

***

Ey ay parçası! böyle bir gecede sen bir ay gibi uyanık dur!

Dönen çarh gibi uzaklarda dolan da uyuma!

Bizim uyanık kalmamız aleme çerağ olur. Bir gececik bu çerağı bekle de uyuma!

***

Ey benim sevgili Yusuf'um ben senin Yakub'unum!

Ey benim canımın sağlığı ben senin Eyub'unum.

Ama ne yapayam ki, sen herkesin sevgilisi olmuşsun!

Bari ben elimi çırpayım sende gel ayağını yere vurarak oyna!

***

Kötülük ediyorsu, iyilik umuyorsun. Kötülüğe yaraşacak karşılık, elbette kötülüktür. Tanrı Kerem ve Rahmet sahibidir. Ama sen arpa ekersen nasıl buğday biçebilirsin?

***

Kaçıncı Ceylanlar gibi kaçar, dövüşünce demirler gibi çarpışırsın. A akıllı, uslu kuşçağız! Sen bizim asıldığımız O gül dalına iki ayağınla sarılmışsın.

***

Kalk, o kurtuluş önderinin etrafında dolaş! Kabedeki, Araft'taki hacılar gibi, onun çevresinden ayrılma! Sen taze gül gibi şu toprağa ne kızıyorsun? Nerede hareket varsa orada bereket vardır.

***

Her nereye baş koysam ona secde edilecek yerdir orası. Altı yönde de, onun dışında da Tanrı odur. Bağ, gül, bülbül, sema, güzel bunların hepsi birer behane, hep aranılan , istenilen O dur.

***

Çabuk koş ki ruhların semaı başladı. Def sesi ile ney sesi şekerle kamış gibi birbiriyle kaynaştı.

Eski sevdaların ateşi alevlendi. Nerede o senin hay hayların? Şimdi hay hay vakti geldi...

***

Şarap küpünün ağzını kapattım, ama kokusu çıkıp gitti. O koku her yola, her mahalleye dağıldı. O koku yüzünden gönüllerden ırmak gibi kanlar aktı, sonra da geldiği tarafa doğru geçip gitti.

***

Divane halk arasında belli olur. Çünkü sevda altına binmiştir o.
Ama gerçek divane, onu tanımıyandır. Divane bizim yanımızda tanıdık dost gibidir.

***

Bu gece bir anda perdeleri kaldır, her iki cihandan da bir tüy bırakma bu gece!
Dün candan, gönülden söz ediyordun, bunları (canla, gönülü) bitki bir halde feryad ve figanla önüne bırakıyorum bu gece...

***

Sevgili gel bize yoldaş ol, bize yar ol uyuma! Ey gül bahçesinin sarhoş bülbülü uyuma!
Garip dostları gözette uyuma: bu gece bağıs gecesidir, sakın uyuma!

***

Bu sade ateş seni yedi, yıprattı. Ama ikiyüz dilber sevgiliden daha güzeldir. O şehvet ateşi ise ne saf ne de sadedir.
Bak ki nice dilberler o ateşi arıyorlar.

 


ANASAYFA