Coştum, susmanı istiyorum dedi. Sustum, seni coşkun göreyim
dedi. Tekrar coşkunluğa başlıyordum. Hayır dedi Sakin ol, Sakin oldum, bu sefer de
coşmanı istiyorum dedi.
***
Senin bağına böyle tozlu topraklı
gelmedim; bu yolda yoksul ve eli boş yalnız da giderim. Eğer dışarı
çıkmamı istiyorsan bana bir kapı aç, yahut açmassan da bana kötü
gözle bakma!
***
Senin yanında mesut yaşayan nasıl gam çeker?
Senin ışığınla alemin güneşi olan bir insan hiç yas tutar mı?
Hele sana yakın ve mahrem canların gönüllerindeki sırlar nasıl
kapalı kalabilir?
***
Araştırma yolunda yetişmiş olmak,
cihandan eteğini çekmek gerektir. Sen gözündeki körlüğü iyileştirmeye
bak. Yoksa alem hep Odur, ama görecek göz gerek.
***
Gönül, o gönül okşayıcı dilberin arkasından
çok koştum ama, olmadı. Kurudan, yaştan ne varsa ortaya attı ama
yine olmadı. Zavallı göğsümüzün köşesine oturarak bildiği
her kurnazlık oyunlarını oynadığı ama yine de olmadı.
***
O bulutlu yağmurlu günde, sevgililerin bir
araya toplanması şarttır. Bu, yarin yüzünü yeniden görmek içindir.
Nasıl ki bahar güllerinde gül bahçesindeki güller de toplu bir
haldedir.
***
Ceylan, gördüğü tazının önünden kaçar.
At üstünde koşanlar da atlama hamlesini yaparlar. O kadar koşarlar
ki vücutlarındaki damarlar dışarı fırlar, çünkü bunlar kendi
kurtuluşlarını o hamlede görürler.
***
Sudan, topraktan bir sevgilisi olan, ergeç
yarine kavuşur. Ama o, günün birinde toprağın ve suyun dışında
kalınca ona söyle ki, senin gibi bir garibin nasıl sevgilisi
olabilir?
***
Önce beni çok sevdi okşadı, sonra da
binlerce üzüntü içinde eritti beni.
Bana sevgisinin mavi boncuğunu verdi ama ben
benliğimden geçip de o olunca, (onda yok olunca) bırakıp kaçtı
beni.
***
Geceleri uykumu kaçıran o sevgili, göz yaşlarıyla
mihrabımın ıslanmasını istiyor.
Beni sessizce yakalayıp suya attı, ama o su
benim gücümü artıran hoşuma giden bir sudur.
***
Ey zülfünün ucu darma dağınık dilber,
ey dudağının yakutundan şekerlik saçılan güzel!
Bizden ayrıldığın için pişman olduğunu
söylüyorsun.
Ey can O ne pişmalıktır ki içi pişmalıklarla
dolu!
***
Ey ekmek uğruna iman cevherini
atan, ey bir arpaya bir hazineyi satan zavallı!
Nemrut gönlünü İbrahim'e kaptırmadı,
ama canını bir sivrisineğe teslim etti.
***
Ey sevgili yapma! bugünlerinde bir sonu var.
İyilik, kötülük ergeç aydın sabahlar gibi meydana çıkar.
Aşk meshebinde hiyanet yaraşmaz. Ben hep dürüst
davranayım, sen eğri yürü! Bu doğru olurmu?
***
Evden yetişen sevgili işe yaramaz. Çünkü
sadece naz ve cilve gösterir, vefa göstermez. Sevgili odur ki mezar kıyısında
sana felek bağından bin kapı açsın.
***
Sesin gönlümüze işlesin gece gündüz şen
ve konuşkan olsun o ses.
Sesin kısılınca bizde yorgun düşelim. Şeker kamışı gibi tatlı
olsun sesin!
***
Ey bir eşi daha olmıyan sevgili uyuma! Ey işleri
düzelten yoldaş uyuma!
Bu gece senden yüz ışık parlayacak. Aman
sen gel de uyuma!
***
Ey ay parçası! böyle bir gecede
sen bir ay gibi uyanık dur!
Dönen çarh gibi uzaklarda dolan
da uyuma!
Bizim uyanık kalmamız aleme çerağ
olur. Bir gececik bu çerağı bekle de uyuma!
***
Ey benim sevgili Yusuf'um ben
senin Yakub'unum!
Ey benim canımın sağlığı ben
senin Eyub'unum.
Ama ne yapayam ki, sen herkesin
sevgilisi olmuşsun!
Bari ben elimi çırpayım sende
gel ayağını yere vurarak oyna!
***
Kötülük ediyorsu, iyilik
umuyorsun. Kötülüğe yaraşacak karşılık, elbette kötülüktür.
Tanrı Kerem ve Rahmet sahibidir. Ama sen arpa ekersen nasıl buğday biçebilirsin?
***
Kaçıncı Ceylanlar gibi kaçar,
dövüşünce demirler gibi çarpışırsın. A akıllı, uslu kuşçağız!
Sen bizim asıldığımız O gül dalına iki ayağınla sarılmışsın.
***
Kalk, o kurtuluş önderinin etrafında
dolaş! Kabedeki, Araft'taki hacılar gibi, onun çevresinden ayrılma!
Sen taze gül gibi şu toprağa ne kızıyorsun? Nerede hareket varsa
orada bereket vardır.
***
Her nereye baş koysam ona secde
edilecek yerdir orası. Altı yönde de, onun dışında da Tanrı odur.
Bağ, gül, bülbül, sema, güzel bunların hepsi birer behane, hep
aranılan , istenilen O dur.
***
Çabuk koş ki ruhların semaı başladı.
Def sesi ile ney sesi şekerle kamış gibi birbiriyle kaynaştı.
Eski sevdaların ateşi alevlendi.
Nerede o senin hay hayların? Şimdi hay hay vakti geldi...
***
Şarap küpünün ağzını kapattım,
ama kokusu çıkıp gitti. O koku her yola, her mahalleye dağıldı. O
koku yüzünden gönüllerden ırmak gibi kanlar aktı, sonra da geldiği
tarafa doğru geçip gitti.
***
Divane halk arasında belli olur.
Çünkü sevda altına binmiştir o.
Ama gerçek divane, onu tanımıyandır. Divane bizim yanımızda tanıdık
dost gibidir.
***
Bu gece bir anda perdeleri kaldır,
her iki cihandan da bir tüy bırakma bu gece!
Dün candan, gönülden söz ediyordun, bunları (canla, gönülü)
bitki bir halde feryad ve figanla önüne bırakıyorum bu gece...
***
Sevgili gel bize yoldaş ol, bize
yar ol uyuma! Ey gül bahçesinin sarhoş bülbülü uyuma!
Garip dostları gözette uyuma: bu gece bağıs gecesidir, sakın uyuma!
***
Bu sade ateş seni yedi, yıprattı.
Ama ikiyüz dilber sevgiliden daha güzeldir. O şehvet ateşi ise ne
saf ne de sadedir.
Bak ki nice dilberler o ateşi arıyorlar.