RÛYA
Bir
Yahudi, bir Müslüman, birde Hıristiyan yolculukları esnasında
arkadaş olmuşlardı. Bu üç yoldaşın yolları bir konağa uğradı.
Zengin ve ihsan etmeyi sever bir köylü idi konak sahibi. Malûm; şehirliler
edep ve zeka ehli, köylüler de yoksul doyurmak hususunda
ileridedirler. Yolculardan ikisi tıka basa doyurdular karınlarını,
Müslüman olan oruç olduğu için yiyemedi yemeklerden. Aç olduğu
halde ayrılırken konaktan,
- Alın
bunu azık edersiniz, deyip bir bohça tutuşturdu ellerine ev
sahipleri. Sıcak ekmek, bal ile yapılmış helva vardı verilen çıkında.
Sevindi Müslüman, içinden:
-
"Nasibimizi gönderdi Yaradan.." dedi.
Geceyi
geçirecek bir kuytu bulduklarında akşam olmuştu. Oruçlu Müslüman
iyice acıkmış, karnını doyurmak için arkadaşlarına:
- Yoldaşlar,
akşam oldu. Malum oruçluyum, vakit iftar vaktidir. Buyurun beraberce
yiyelim o kerem sahibinin verdiği helva ile ekmeği.
-
Yoook!.. Olmaz!.. Zira bizim karnımız tok. Bir lokma dahi
yiyemeyiz. Onun için sabredelim, bırakalım da yarın yiyelim,
dediler ikisi fikir birliği etmişçesine.
Müslüman:
- Biz
üç kişi değil miyiz? Pay edelim, herkesin hissesine ne düşüyorsa
alsın, ne isterse yapsın .. İster yesin, ister yarına bıraksın,
dedi.
- Pay
etmeyi bırak. Sen: "Her pay eden cehennemdedir" sözünü
duymadın mı, dediler.
Müslüman:
- Dediğiniz
pay eden; kendi hevasına uyup pay edendir, Allah için pay eden değil,
dedi ise de dinletemedi. Onların maksadı müslümanı aç bırakıp,
ertesi gün de oruç olacağını tahmin
ettiklerinden ona vermeden, kendilerinin yemesi idi.
Allah’a
teslim oldu, boynunu büktü müslüman:
- Peki
dostlarım, baş üstüne, dediğiniz gibi olsun dedi.
Uyudular.
Sabah uyandılar, ellerini, ağızlarını yıkadılar, her biri kendi
yollarınca virdlerini yaptılar, Allah’tan lûtuf ve ihsan
istediler. Her üçü de ibadetlerini bitirdikten sonra bir birlerine
döndüler, birisi dedi ki:
- Her
birimiz gördüğü rüyayı anlatsın. Kimin rüyası aha güzelse
helvayı o yesin. Üstün olan alt olanın payını alsın.
Bunun üzerine
önce Yahudi anlattı gördüğü rüyayı:
- Yolda
önüme Musa çıktı. Takıldım ardına Tur’a çıktık. Bende,
Musa’da, Tur’da nura gark olduk, görünmez olduk. Derken bir kapı
açıldı, üçümüz de girdik, ikinci bir nur ile karşılaştık,
hiç birimiz kalmadı, kaybolduk. Ondan sonra Allah’ın nuru onu üfürünce
dağ üçe ayrıldı: Bir parçası denize doğru gitti, acı
suyunda tatlılıklar oluştu, ikincisi yere geçti, tatlı sular,
devasa çeşmeler kaynadı. Öbür parçası da uçtu gitti Kâbe’nin
yanına kondu. Arafat dağı oldu. Derken kendime gelir gibi oldum; gördüm
ki, Tur yerindeydi, ne eksiği vardı, nede fazlası. Fakat Musa’nın
ayağının altında buz gibi eriyordu, ne çukuru kaldı, ne
de tepesi. İyice kendime geldiğimde gördüm ki; Tur’da, Musa’da
olduğu yerde durmada, eskisi gibi aynı. Yalnız; dağın eteğindeki
çölde yüzleri Musa’ya benzeyen bir alay halk vardı. Her
birinin elinde "Asa" kendi turuna gitmekte, hepsi ellerini
kaldırmış: "Rabbim,bana görün.." diye dua etmedeler.
Dalgınlıktan biraz daha kurtulunca gördüm ki, her birinin sureti
başka başka idi. Melekleri gördüm; kardan yaratılmış,
kimileride ateşten idiler..
Hıristiyan
başladı rüyasını anlatmaya:
- Rüyamda
Mesih göründü. Onunla dördüncü kat göğe, âlemin güneşinin
bulunduğu durağa çıktım. Şaşılacak şeyler gördüm. Bu alemde
bulunanlara hiç benzemiyordu. Her kes bilirki, gökyüzünün hüneri
yeryüzünden üstündür. Yüce gök, şu yeryüzünden yüzlerce
defa daha geniştir.
Son
olarak Müslüman anlatmaya başladı:
-
Dostlar; Sultanım Mustafa zuhur etti, dedi ki bana: Onlardan birisi
Tur’a gitti, Allah Kelim’ine arkadaş oldu, öbürünü de İsa
aldı dördüncü kat göğe çıkardı. O hünerli, sanatlı kişiler
koştular, nice nimetlere kavuştular, ihsanlar buldular, meleklere
karıştılar. Bari sen kalkta a avanak, helvanın başına otur, ye.
Bu sözü
duyunca diğerleri:
- Yoksa
helvayı yedin mi? Diye inlediler adeta.
Müslüman:
-O
emrine itaat edile padişah emredince, ben kimim ki buyruğuna uymayayım.
Sen Yahudisin. Musa’nın emrini yapmamazlık edebilir misin? İyi
yada kötü, sana bir şeyi yap dese yapmaz mısın?. Sen de Mesih’e
tabisin, hayır veya şer her hangi bir işte O’nun emrine karşı
durabilir misin?. Eee.. Artık ben nasıl olur da peygamberimin
emrinden dışarı çıkabilirim?. Helvayı yedim tabii. İşte şimdi
de sarhoşum... dedi.
Bunun üzerine:
-
Vallahi, dediler, rüya, senin rüyan. Bu gördüğün rüya bizim yüzlerce
gördüğümüzden daha üstündür dediler.
Mesnevi:6.Cilt-Sayfa:188-........-198
|