mevsol.gif (323 bytes)

mevsag.gif (324 bytes)

RÛYA

Bir Yahudi, bir Müslüman, birde Hıristiyan yolculukları esnasında arkadaş olmuşlardı. Bu üç yoldaşın yolları bir konağa uğradı. Zengin ve ihsan etmeyi sever bir köylü idi konak sahibi. Malûm; şehirliler edep ve zeka ehli, köylüler de yoksul doyurmak hususunda  ileridedirler. Yolculardan ikisi tıka basa doyurdular karınlarını, Müslüman olan oruç olduğu için yiyemedi yemeklerden. Aç olduğu halde ayrılırken konaktan, 

- Alın bunu azık edersiniz, deyip bir bohça tutuşturdu ellerine ev sahipleri. Sıcak ekmek, bal ile yapılmış helva vardı verilen çıkında. Sevindi Müslüman, içinden:

- "Nasibimizi gönderdi Yaradan.." dedi.

Geceyi geçirecek bir kuytu bulduklarında akşam olmuştu. Oruçlu Müslüman iyice acıkmış, karnını doyurmak için arkadaşlarına:

- Yoldaşlar, akşam oldu. Malum oruçluyum, vakit iftar vaktidir. Buyurun beraberce yiyelim o kerem sahibinin verdiği helva ile ekmeği.

- Yoook!..  Olmaz!.. Zira bizim karnımız tok. Bir lokma dahi yiyemeyiz. Onun için sabredelim, bırakalım da yarın yiyelim, dediler ikisi fikir birliği etmişçesine.

Müslüman:

- Biz üç kişi değil miyiz? Pay edelim, herkesin hissesine ne düşüyorsa alsın, ne isterse yapsın .. İster yesin, ister yarına bıraksın, dedi.

- Pay etmeyi bırak. Sen: "Her pay eden cehennemdedir" sözünü duymadın mı, dediler.

Müslüman:

- Dediğiniz pay eden; kendi hevasına uyup pay edendir, Allah için pay eden değil, dedi ise de dinletemedi. Onların maksadı müslümanı aç bırakıp, ertesi gün de oruç olacağını tahmin
ettiklerinden ona vermeden, kendilerinin yemesi idi.

Allah’a teslim oldu, boynunu büktü müslüman:

- Peki dostlarım, baş üstüne, dediğiniz gibi olsun dedi.

Uyudular. Sabah uyandılar, ellerini, ağızlarını yıkadılar, her biri kendi yollarınca virdlerini yaptılar, Allah’tan lûtuf ve ihsan istediler. Her üçü de ibadetlerini bitirdikten sonra bir birlerine döndüler, birisi dedi ki:

- Her birimiz gördüğü rüyayı anlatsın. Kimin rüyası aha güzelse helvayı o yesin. Üstün olan alt olanın payını alsın.

Bunun üzerine önce Yahudi anlattı gördüğü rüyayı:

- Yolda önüme Musa çıktı. Takıldım ardına Tur’a çıktık. Bende, Musa’da, Tur’da nura gark olduk, görünmez olduk. Derken bir kapı açıldı, üçümüz de girdik, ikinci bir nur ile karşılaştık, hiç birimiz kalmadı, kaybolduk. Ondan sonra Allah’ın nuru onu üfürünce dağ üçe ayrıldı: Bir parçası denize doğru gitti, acı
suyunda tatlılıklar oluştu, ikincisi yere geçti, tatlı sular, devasa çeşmeler kaynadı. Öbür parçası da uçtu gitti Kâbe’nin yanına kondu. Arafat dağı oldu. Derken kendime gelir gibi oldum; gördüm ki, Tur yerindeydi, ne eksiği vardı, nede fazlası. Fakat Musa’nın ayağının altında buz gibi eriyordu, ne çukuru kaldı, ne
de tepesi. İyice kendime geldiğimde gördüm ki; Tur’da, Musa’da olduğu yerde durmada, eskisi gibi aynı. Yalnız; dağın eteğindeki çölde yüzleri Musa’ya benzeyen bir alay halk vardı.  Her birinin elinde "Asa" kendi turuna gitmekte, hepsi ellerini kaldırmış: "Rabbim,bana görün.." diye dua etmedeler.
Dalgınlıktan biraz daha kurtulunca gördüm ki, her birinin sureti başka başka idi. Melekleri gördüm; kardan yaratılmış, kimileride ateşten idiler..

Hıristiyan başladı rüyasını anlatmaya:

- Rüyamda Mesih göründü. Onunla dördüncü kat göğe, âlemin güneşinin bulunduğu durağa çıktım. Şaşılacak şeyler gördüm. Bu alemde bulunanlara hiç benzemiyordu. Her kes bilirki,  gökyüzünün hüneri yeryüzünden üstündür. Yüce gök, şu yeryüzünden yüzlerce defa daha geniştir.

Son olarak Müslüman anlatmaya başladı:

- Dostlar; Sultanım Mustafa zuhur etti, dedi ki bana: Onlardan birisi Tur’a gitti, Allah Kelim’ine arkadaş oldu, öbürünü de İsa aldı dördüncü kat göğe çıkardı. O hünerli, sanatlı kişiler koştular, nice nimetlere kavuştular, ihsanlar buldular, meleklere karıştılar. Bari sen kalkta a avanak, helvanın başına otur, ye.

Bu sözü duyunca diğerleri:

- Yoksa helvayı yedin mi? Diye inlediler adeta.

Müslüman:

-O emrine itaat edile padişah emredince, ben kimim ki buyruğuna uymayayım. Sen Yahudisin. Musa’nın emrini yapmamazlık edebilir misin? İyi yada kötü, sana bir şeyi yap dese yapmaz mısın?. Sen de Mesih’e tabisin, hayır veya şer her hangi bir işte O’nun emrine karşı durabilir misin?. Eee.. Artık ben nasıl olur da peygamberimin emrinden dışarı çıkabilirim?. Helvayı yedim tabii. İşte şimdi de sarhoşum...  dedi.

Bunun üzerine:

- Vallahi, dediler, rüya, senin rüyan. Bu gördüğün rüya bizim yüzlerce gördüğümüzden daha üstündür dediler.

Mesnevi:6.Cilt-Sayfa:188-........-198

ANASAYFA