Gene gel, gene Ne olursan ol
İster kafir ol, ister, ateşe tap, ister
puta
İster yüz kere tövbe etmiş ol, ister
yüz kere bozmuş ol tövbeni
Umutsuzluk kapısı değil bu kapı,
nasılsan öyle gel.
* * *
Oraya gitme demedim mi sana?
Seni yalnız ben tanırım demedim mi?
Demedim mi bu yokluk yurdunda hayat
çeşmesi benim?
Bir gün kızsan bana, alsan başını
yüzbin yıllık yere gitsen
Dönüp kavuşacağın yer benim demedim
mi?
Demedim mi şu görünene razı olma
Demedim mi sana yaraşır otağ kuran
benim asıl.
Onu süsleyen bezeyen benim demedim mi?
Ben bir denizim demedim mi sana.
Sen bir balıksın demedim mi,
demedim mi o kuru yerlere gitme sakın.
Senin duru denizin benim demedim mi?
Kuşlar gibi tuzağa gitme demedim mi?
Demedim mi senin uçmanı sağlayan
benim,
senin kolun kanadın benim, demedim mi?
Demedim mi yolunu vururlar senin,
demedim mi tövbeni bozarlar senin.
Oysa senin ateşin benim, sıcaklığın
benim demedim mi?
Türlü şeyler derler sana demedim mi.
Ölmezlik kaynağını kaybedersin, yani
BEN’ i kaybedersin demedim mi?
Söyle, bunları sana hep demedim mi?
* * *
Alemin bal şerbetinden bana ne!
İşte önümde benim ayran tasım
Ne malım mülküm var benim ne azığım
Ben gene de senin malın mülkün olsun
diye çalışırım.
Senin başını sokacak bir yerin olsun
diye
Senin bir dikili ağacınım
Ama hürriyeti kulluğa , taş çatlasa
satmam.
* * *
Bu gün AHMED benim
ama dünkü Ahmed değil.
Bu gün anka benim,
ama yemle beslenen kuşcağız değil.
Enel hak kadehiyle bir yudum içen
sızdı hak şarabından,
Şişelerle, küplerle içtim ben
sızmadım.
Ben sultanların aradığı sultan,ben
hacetler kıblesiyim.
Gönül kıblesiyim ben.
Ben Cuma mescidi değilim, insanlık
mescidiyim ben.
Ben saf aynayım , sırrım dökülmemiş
paslanmamışım.
Ben kin dolu bir gönül değilim, tur i
sina nın gönlüyüm ben.
Üzüm sarhoşluğu değil benim
sarhoşluğum
benim sarhoşluğumun sonu yok.
Tarhana çorbası içmem ben,
can yemeği yerim, içerim can şerbeti.
İşte sararttı seni bir gümüş
bedenlinin özlemi, altın haline geldin artık.
Sen altına aşıksın, altın benim
rengime aşık.
Gönlü saf sufiyim ben,
benim tekkem alem, medresem dünya benim.
Değilim abalı sufilerden.
İster yakarış eri ol sen, meyhane eri
istersen,
bundan sanki ne çıkar.
Yok Cumartesi imiş yok Cuma imiş, bence
ne farkı var.
Gerçeğin tadını alan er,
ne altına aldırış eder,
ne kalender tacına bakar.
Ne tasası vardır, ne kini.
Ey Tebrizli hak Şemsi,
yüzünü göstermeseydin sen, yoksul
çaresiz kalırdı kulun,
ne gönlü olurdu, ne dini...
* * *
Her gün bir yerden göçmek ne iyi
Her gün bir yere konmak ne güzel
Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş
Dünle beraber gitti cancağızım,
Ne kadar söz varsa düne ait
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.
* * *
Bir tatlı ömür gibi gitmeye
niyetlendim
ayrılık atına eğer vurdum inadına
ama bizi unutma, hatırla ama
Sana temiz dostlar,iyi dostlar, vefakar
dostlar
yeryüzünde de var, gökyüzünde de
var.
Eski dostunla ettiğin yemini hatırla
ama
sen her gece ay değirmisini başına
yastık edince yollarda
dizime yattığın geceleri hatırla ama.
Sen ey hüsrevi kendine kul, şirin gibi
bir nice güzeli esir eden
aşkının ateşi ile tıpkı Ferhat gibi
ayrılık dağını delmede olduğunu hatırla ama.
Bir deniz kesilen gözlerimin
kıyısında, bir aşk ovasını görmüştün hani,
safran dallarıyla,ağustos gülleriyle
sarmaş dolaş,bunu unutma hatırla ama.
Ey Tebrizli Şems, dinim aşktır benim
senin yüzünü gördüm göreli.
Benim dinim senin yüzünle övünür ey
sevgili, bunu unutma hatırla ama.
* * *
Müslümanlığın kafirliğin
dışında bir ova
ucsuz bucaksız ovada sevdamız uzar
gider
arif olan geldimi usulca başını kor
ne müslümanlığa yer var orada ne
kafirliğe yer.
ne aklım kaldı benim, ne dinim
ne kararaım kaldı benim ne sabrım
gel ne olur gel artık,
ne gönlümün derdini sor bana ,
ne sararan yüzümü sor bana
ne içimin ataşini sor bana
gel gözünle gör, gel artık.
Sıcağınla pişmiş bir somun gibi, o
kıpkızıl al al yüzümü sorma
Gene ekmek gibi bayatlayıp bayatlayıp,
gene ekmek gibi ufalana ufalana
Çaresiz dökülmüşüm yollara.
Gel topla beni, gel artık...
Bir vakitler bir oyaydım, yüzünden
izler toplamadaydım.
Şimdi buruştum, şimdi sarardım,
gel gör beni, gel artık.
Dere gibi akıyorum sağa sola, ayrılık
her yanımda pusuda.
Sabahları yalvarırım yakarırım
rüzgarların karşısında.
Gel ne olur, gel artık.
Başın kirle ıslaksada, ayağına diken
batmışsa da,
durma gel, Allahaşkına.
Gel demeden kurtar beni, ey aşıklar
peygamberi,
gönül ateşinde yanmışım ben,
boğulmuşum gözyaşına,
git sor Allahını seversen
ne yol gösterir sevgili, ne çare yazar
bana.
* * *
Bu ne güzel koku böyle, bu ne güzel
koku.
Gül bahçesinden yoksa gelen o mu?
Gece mi bu gelen, misk mi bu, amber mi
bu?
Bu ne güzel koku böyle, bu ne güzel
koku.
O pazardan tezcecik yoksa o mu geliyor,
Yoksa güzelimiz geri mi geliyor ne?
Bu nasıl yüz böyle, bu nasıl ışık,
bu nasıl ay böyle, bu nasıl güneş.
Mağaradan mı çıktı, dağdan mı
iniyor o yalnızlığın adamı,
O dost.
Boş yere arama şarap testisini sen,
toplama onun ağzını boş yere.
Şu meyhaneciden mi geliyor sandın onu,
dostum onu sen kendin gibi belleme.
Yolda o yapayalnızsa ne olur?Başında
sarık yoksa ne çıkar.
Ne bundan güneşe bir leke olur, ne
ayın gösterişine zarar.
Bu gece uyma dostum uyuma, bir kolayına
getir onu bul.
Sarhoşlar meclisine hep böyle geceleyin
gelir O,
bu gece uyuma dostum uyuma.
Biz duvarda asılı duran resimleriz.
Bizi yapan ressamın varlık
şavkı,duvarın üzerine bir vurdu mu,
bakarsın o anda
canlanıvermiş,kımıldamışız.
O nun selvi boyu bir göründü mü,
bakarsın dünya güllük gülistanlık.
Kalktı bir salındı,kendini bir
gösterdi mi,
bakarsın kıyamet koptu gitti.
Bakarsın Kalinus gibi hassalar
ülkesindedir O,
bakarsın hayret yurdunda dolaşır
hastalar gibi.
Sustum artık ben, sustum artık.
Bu şiir ondan utanıyor.
* * *
Yollara sular dökün,
bahçelere müjdeler edin, bahar
kokuları geliyor
O geliyor O!
Ay parçamız, sevgilimiz, yarimiz
geliyor.
Yol verin, açılın, savulun beri durun
beri,
yüzü apaydınlık ak pak,bastığı
yeri ardında gündüzler gibi bırakarak
O geliyor O!
Ay parçamız, sevgilimiz, yarimiz
geliyor.
Gökler yeryüzünü kapladı örttü bir
anda
Bir anda dört yanım misk gibi bir koku
sardı
Bir anda bir velvele bir kıyamet koptu
cihanda
O geliyor O!
Ay parçamız, sevgilimiz, yarimiz
geliyor.
Bir anda can geldi bağlara , bağlar
ışıdı
Bir anda açıldı baktı bağlarda
gözler
Bir anda bizde ne dert kaldı ne gam ne
keder
O geliyor O!
Ay parçamız, sevgilimiz , yarimiz
geliyor.
Yayından fırladı ok, hedefe ha vardı
ha varacak
Bahçeler selama durdu, selviler ayağa
kalktı
Çayır çimen yollara düştü.
İşte gonca ata binmiş geliyor, biz ne
duruyoruz.
O geliyor O!
Ay parçamız, sevgilimiz , yarimiz
geliyor.
Sen bizim çevremize gelirsen göreceksin
ey Şems
Huyumuz sadece susmak olmuş bizim,
susmak
Senin güzel gözlerin için işte canım
pusuda
Rahatım kaçtı benim, geceleri uykum
kalmadı gitti ama
Bak işte o güzel gözler yola
çıkmış geliyor.
* * *
Gene ne oldu sana böyle birden bire
Gene suratın neden asık
Yoksa bir başka dost mu buldun kendine
gene neden uzattın cefa elini
Neden ayağını bizden çekiverdin
Ey parçam benim, sevgilim.
Kötü şeyler söylemiş düşmanlar
sana
Yalancılık etmişler kandırmışlar
seni
Dün gece içlendim, acındım, bir hal
oldum
Gözüme bir damla uyku girmedi
Ey sıcak soluğum benim kalk
Ey dün gecem benim geri gel
Ne gördün nasıl gördün söyle
Böyle çaresiz bırakma bizi
Bir ayna almışsın eline yüzüne
bakıp duruyorsun
Perdemizin ardına girmişsin,
yırtmışsın perdemizi
Ah, çareme nasıl yol bulayım bilmem ki
Seni gördüğüm günden bu yana
Akıl mı kaldı bende fikir mi kaldı
sanki
İşte gönül yurdunun kapısı ardına
kadar açık
İşte her yanda ayak izlerin senin
Ne diye düşmanların kapısına
koşarsın hala anlamadım
Ne diye hala onların evine girersin
Nerde senden bir söz açan görsem
Hep onun ağzına bakar harap olur
biterim
Onda senden bir şey görsem aklıma
kötü şeyler gelir
Sakın bu hırsız falan olmasın derim
Derim, sen bunu nerden buldun
Sen bunu nereden aldın, derim
Ey rum ülkesinin övündüğü
Şemseddin
Bir daha yüzünü çevirip bakmadın
bize
Artık şu dünyanın sensiz hiç tadı
yok
Dünyada her şey gözünü seninle
açardı
Sen her şeyden olgun ve güzeldin
Bize Tebrizden bir habercik salarsan
Sana kalk bu yana gel kalk gel derim.
Kalk gel derim seni doğuran büyüten
toprağa.
* * *
Aya öfkelenmişim ben işte böyle
kapkaranlık bir gece olmuşum
Padişaha kızmışım çırılçıplak
bir yoksul olmuşum
Güzeller sultanı gel demiş evine
çağırmış beni
Ben bir yolunu bulmuşum, yola
başkaldırmışım.
Sevgilim baş çeker, nazederse, gamlara
atar kararsız korsa beni
Bir kere bile ah demeyeceğim inad için,
ah’a da kızmışım ben.
Bir bakarsın altınla aldayır beni O
Bir bakarsın şanla şerefle aldatır
beni
Oysa altın falan istemiş değilim
ondan,
Şanla şerefe hele çoktan boşvermişim
Ben bir demirim mıknatıstan
kaçıyorum,
Bir saman çöpüyüm ben mıknatıslara
yan çizmişim
Ben öyle bir zerreyim ki , bütün aleme
isyan etmişim.
Havaya toprağaisyan etmişim, ateşe
suya isyan etmişim.
Altı yöne isyan etmişim, beş duyuya
isyan etmişim
Hava, toprak ateş su da neymiş ki,
Altı yön de neymiş, beş duyu da ne?
Benim hiç bir şey umurumda değil...
* * *
O kapıyıkapa gayret kemerini kuşan
Bize can şarabını sun,bu meyhaneye
aşık kişileriz biz
Hem çok uzaklardan geliyoruz bak, çok
uzaklardan.
O kapıyı kapa,gel sen asıl bizi
gör,gör halimizi acı
Bir başka kapıyı aç,işte nah şurda
gizli bir kapı
Bir büyük sağar bul getir bize,
Sonra doldur şarabı eski dostluğumuzun
şerefine
O kapıyı kapa, gel bizi yıka, arıt.
Hani bir gün bilmem unuttun mu, biz
hepimiz uykudaydık,
Sen bir tekme atmıştın bize, derken
bir , bir daha.
Siçramiş uyanmıştık uykudan, oturup
şarap içmiştik sonra
Şarap başımıza vurmuştu, o zaman
olmuştu işte ne olduysa.
Denizleri yüksük gibi gören
timsahlarız artık,
Tirit mercimek aşerleri değil.
Hadi, inadı falan bırak,inadı bırak
ta kendine gel,
Bize şarap ver, şarap...
* * *
N E V A K İ T O L A C A K
N E V A K İ T O L A C A K
N E V A K İ T O L A C A K
N E V A K İ T ...
Ş A R A P O L A C A K
Ş A R A P O L A C A K
Ş A R A P O L A C A K
Ş A R A P...
B E N O L A C A Ğ I M
B E N O L A C A Ğ I M
B E N O L A C A Ğ I M
B E N...
O O L A C A K
O O L A C A K
O O L A C A K
O...
* * *
Kulağını ver dinle bak,a ses başı ne
diyor.
Bu mahallede bizden bir gönül eri
kayboldu diyor.
Derken ansızın biri yolda izini buldu
diyor
Belirtileri görün işte diyor.
İşte al kanlar içinde bir elbise
diyor,
Ne zamandır O’nu aradık,yandık
yakıldık,
Ne zamandır O’nu arayanlar her yönde
dövündüler,
Ne üst kodular, ne baş.
Aşıkları kanı hiç eskimiyor,
unutulmuyor.
Aşıkların kanı nasılsa hep öyle
kalıyor,
Hep öyle taze sıcak.
Bu eski bir kan davasıdır deme sakın
Atma kulağının arkasına şu lafı
Kan bir kere eskidimi kararır kurur ama
Aşıkların kanı
durmayacak,gönüllerden biteviye akacak,
Bu buzağa sığınan senin kanlı
bakışındır
O büyük sağarı sunan senin nergis
gözlerin.
Sarhoşça gelen de onlar, gönüller
çalan da onlar
Adamı can evinden vuran da onlar
Ya o yok olunca sen çık ortaya
Ya da o kaybolan gönlü geri ver.
Ey gönül, o şeker gibi gönülden bir
parçacık yüz bulursan,şükret haline.
Bütün alem denizin bir damlasında
erimiş gitmiş ama
Bir sinek o şekerden sanki ne kadar yer
Bir gün sende böyle öldürülürsen
Sonsuzluğa erecek, hep diri kalacaksın,
diri
Öyle bir şehidin canından selam
Tebriz’e...
* * *
Kusuruma bakmayın benimdostlar,
bağışlayın beni.
Ben davullara, bayraklara aldırmayan bir
padişahın yoluna düşmüşüm.
Deli divane olmuşum, çok uzaklardan
yürüyen bir adam gibiyim ben,
Çok uzaklardan geçen bir hayal gibi.
Ama yok ta sayılmam hani, var olan bir
şeyim ben.
Hadi ben bensiz geleyim, sen sensiz gel.
Ne varsa şu ırmağın içinde var.
Soyunalım, iki can dalalım şu ırmağa
hadi.
Bu kupkuru yerde sitemden gayri ne
gördük.
Bu kupkuru yerde ne gördük zulümden
gayri.
Bu ırmakta ne ölmek var bize
Bu ırmakta ne gam var, ne keder, ne
dert.
Bu ırmak alabildiğine yaşamaktan,
Bu ırmak iyilikten cömertlikten ibaret.
Durma çabuk gel, gelmem deme,
Ne evet demek yaraşır sana , ne hayır.
Senin şanına sadece gelmek yaraşır
dostum,
Senin şanına sadece gelmek yaraşır.
* * *
Beri gel daha beri daha beri,
Bu yol vuruculuk nereye dek böyle.
Bu hır gür bu savaş, nereye dek.
Sen bensin işte, ben senim işte.
Ne diye bu direnme böyle ne diye,
Ne diye aydınlıktan kaçar aydınlık
ne diye.
Topumuz bir tek olgun kişiyiz, bir tek.
Ne diye böyle şaşı olmuşuz ne diye.
Zengin yoksulu hor görür ne diye,
Sağ soluna yan bakar ne diye.
İkisi de senin elin ikisi de.
Peki kutlu ne kutsuz ne?
Topumuz bir tek inciyiz , bir tek.
Başımız da tek, aklımız da tek.
Ne diye iki görür olup kalmışız,
İki büklüm gök kubbenin altında ne
diye?
* * *
Sen habire gevele dur bakalım
Habire usul boylu birlik çam ağacı de
Sonu nereye varır bunun nereye
Şu beş duyudan, altı yönden
Varını yoğunu birliğe çek birliğe
Kendine gel benlikten çık uzak dur
İnsanlığa karıl, insanlara,insanlarla
bir ol
İnsanlarla bir oldun mu bir madensin bir
ulu deniz
Kendinde kaldın mı, bir damlasın, bir
dane
Ama sen canı da bir bil bedenide
Yalnız sayıda çoktur onlar
alabildiğine
Hani şu bademler gibi, bademler gibi
Ama hepsindeki yağ bir.
Dünyada nice diller var, nice diller
Ama hepsinde anlam bir
Sen kapları testileri hele bir kır
Sular nasıl bir yol tutar gider
Hele birliğe ulaş, hır gürü savaşı
bırak
Can nasıl koşar, bunu canlara iletir.
* * *
Olduğum gibi kim görebilir beni
Ne rengim var benim ne nişanım
Benim de bildiğim sırlar var diyeceksin
ama
Hem o sırlarım ben hem de o sırları
saklayanım.
Bu gönül ne vakit durulacak bilmem
Ama şu anda hiç kımıldamadan da duran
benim,
Yürüyüp giden de ben.
Ben bir denizim kendi varlığı içinde
taşan,
Uçsuz bucaksız,alabildiğine geniş,
kıyısız, hür bir deniz.
İki dünya da yok oldu gitti bende
Artık ne bu dünyadan sorsunlar beni, ne
o dünyadan.
Sen bizim aynımızsın dedim ey can!
Amma yaptın dedi, o da ne demek.
Şu gördüklerin hep benim.
Yoksa dedim sen O musun?
“Hey, kendine gel! Sus!” dedi.
“Benim ne olduğum dile gelmez..”
Öyleyse dedim sana işte dilsiz,
dudaksız konuşan biri.
Yoklukta ayaksız yürümedeyim, gökteki
ay gibi.
İşte sana elsiz ayaksız durmadan
koşan biri.
“Böyle koşup durmak” dedi bir ses
“senin nene gerek?”
Bak bana, apaçık ortadayım da gene
gizliyim
Sen beni gör asıl Beni!
Eşi bulunmaz bir gizli maden olmuşum
Eşi bulunmaz bir deniz olmuşum ben
Tebrizli Şems’i gördüm göreli.
* * *
Biz gittik kalanlar sağ olsun
Doğan önünde sonunda ölür.
Gök kubbede oturanlar iyi bilir
Damdan bir taş atıldı mı düşer
Hırsı bırak kendini boş yere harcama
Şu toprak altında çırak ta bir ustada
Hiç naz etme a güzel, bu mezarda ne
şirinler var ne şirinler
Ferhat gibi yok olup gittiler.
Direği yelden yapağı güzel,dayansa
dayansa ne kadar dayanır
Kötüydü isek geçtik gittik
kötülüğümüzle
Yiğit isek hayırla anın bizi.
Zamanın tek eri olsan bile
Bir gün gidersin sende, tek tek gidenler
gibi.
Yok olmak istemiyormusun?İyi şeylerden
evladın olsun.
İyiliklerin bükülmüş ipliğidir
kalan
O dur dünyaya direk olanların canı
Şu akıp giden kum seline bak
Ne durması var ne dinlenmesi.
Bak birden bire bir dünya nasıl
bozulur.
Nasıl atar bir başka dünyanın
temelini
Bu kupkuru yerde ben Nuh’ un gemisi
Ömrümün sona ermesi de tufan.
Girdik susanlar arasına yattık uyuduk,
Çığlığımız sınırları aştıydı
nasıl olsa.
* * *
Gel muştusu erişti canım
Gel diyor yüceler yücesi
De sen de can ol kanatlanıp uçma,
Kurak yerde dalgaların sesi duyuldu
birden
De sen balık olda sıçrayıp denize
dalma
Davullar dövdürüp geri dön diyor
sultan
De sen doğan ol da, avdan eteğini
çekip sultana doğru kanat açma.
Sonsuzluk güneşi aşk yurdunu ışığa
boğdu,
De sen aşık ol da semağa başlama.
* * *
Can bağışlıyor o güzeller
sultanı,güzellik bağışlıyor.
A güzellik vurgunu yol nereye.
Açıldı işte beden kafesinin kapısı
Uç ey kuş öz cevherine doğru uç.
İşte acı su, işte bataklık
İşte ölmezlik, işte özgürlük
Canın yüce doruğuna uç
Çık git aradan ey can
Çekil de ayrılıktan kavuşmaya
göçelim
Ne vakite dek taşla toprakla, çanak
çömlekle dolduracağız eteğimizi.
Koynumuzu, koltuğumuzu ne vakte dek
Çekelim elimizi topraktan
Çanak çömlekten çekelim de göğe
ağalım
Bu toprak kalıp nasıl kafese koydu
seni,
Nasıl çuvala soktu.
Yırt çuvalı ca çevrene bak.
Yüceler yücesi rabbim, sen sor gene sen
cevap ver.
Çünkü sorular bilginide sensin,
cevaplar bilgini de.
|