|
SER
HOŞ
Kuş sütünün
de bulunduğu sofrada yediler, içtiler. Padişah da dahil olmak üzere
sarhoş oldular.
Pencereden
dışarı bakan padişah; yoldan geçmekte olan Fakihi gördü,
adamlarına :
- Çabuk
tutun şu hocayı, meclisimize getirin, lâal renkli şarabımızdan
sunun kendisine!.. Diye emretti.
Ayak
diremesine aldırış eden kim?.. Tuttukları gibi meclise, padişahın
huzuruna çıkardılar. İşret meclisini görünce hoca, somurttu, ekşi
bir suratla oturdu sofraya. Padişah doldurttuğu kadehi uzattı!..
Hoca kızdı, kabul etmedi, padişahdan kaçırmaya çalıştı yüzünü,
sâkiye dönerek:
- Ben ömrümde
şarap içmedim, zehir bence daha hoştur bundan. Kendinize gelin.. Şarap
yerine zehir verin bana, içeyim de sizden de, bu zıkkımdan da
kurtulayım!... Dedi.
Gönül ehliyle oturan hamlar bu hale gelir işte!..
Allah; kendi haslarına gizlilik aleminde, hürlerin içtikleri şarabı
sunar!..
Onlar;
perde ardında kalanlara, hakikati görmeyenlere o şaraptan sunarlar
ama, duygu, o şarabın sözünden başka bir şey duymaz!...
Hakikatı
göremeyenler, onların irşadından yüz çevirirler. Çünki göz
ile onların ihsanı görünmez!...
Padişah
sâkiye dedi ki:
- Ey izi
kutlu; ne susuyorsun?. Haydi, onu hoş bir hale getir, neşelendir,
dedi.
Saki
hocanın baş ucuna geldi, bir kaç sille vurdu;
- Al!..
deyip şarap kadehini sundu.
Zavallı
hoca sopa korkusundan alıp içti. Bir daha, bir daha!.. Derken sarhoş
oldu. Neşelendi, gülmeye, alaya, latifeye koyuldu. Aslanı tutacak
kadar güçlü hissediyordu kendini!.. Bir ara neşesinden parmaklarını
şıklatarak oynamaya dahi koyuldu!.. Sıkıştı, ihtiyaç gidermek için
kalktı, ayrıldı sofradan. Ayakyolunun kapısında ay gibi bir padişah
cariyesi ile karşılaştı ama, aklı başından gitti!.. Ağzı açık
kalmış, hiç bir şey düşünemez halde idi. Ömrünce bekardı,
arzuları doruktaydı, saldırdı halayığa!.. Zavallı halayık; bağırdı,
çağırdı, naralar attı, lakin nafile!.. Haykırışına cevap
yoktu!..
Kadın buluşma zamanında; erkeğin elinde, ekmekçinin elindeki
hamura döner!.. Onu gah yumuşaklıkla, gah sert bir halde yoğurur,
elinin altında ondan çak, çak diye sesler çıkar!.. Gah onu uzatır,
tahta üstünde yassı bir hale getirir!.. Gah bir araya toplar!.. Gah
su döker, gah tuz eker!.. Gah tandıra yayar, ateşle onu mihenge
vurur!.. Bu oyun yalnız kocayla karı arasında olmaz. Her aşıkla,
her sevgili ile de bu oyun oynanır!.. Fakat; her birinin oyunu başka
bir çeşittir.
Hasılı, hoca ayakyolunda halayığa saldırdı, ne namusu kaldı, ne
zahitliği!..
Atladı
o hurinin üzerine!.. Can cana ulaştı, bedenler dürülüp bükülmeye
başladı!.. İkisi da başları kesilmiş kuş gibi çırpınıyorlardı.
Hocanın aklında ne padişah, ne içki meclisi, ne aslan, ne haya, ne
din, ne ürkeklik, ne de can korkusu kalmıştı!..
Hocanın
meclise dönmesi gecikti. Padişah daha bekleyemedi;
- Ne
oldu, gidip bir bakayım, diyerek ayrıldı oradan..
Gördüklerinden
gazaba gelmiş, cehennem gibi kızmıştı!..
Hocanın
da kızın da canını almayı düşündü içinden.
Hoca
acele ile meclise döndü, şarap kadehlerini bir biri peşi sıra
yuvarlamaya başladı. Padişahın hiddetini, gazaplı halini görünce,
sakiye dönerek:
- Yahu!.
Acele et!.. Neden öyle sersem sersem oturuyorsun?. Çabuk padişahı
neşelendir!.. dedi.
Onun
telaşlı ve korkmuş durumu padişahı gülümsetti, dedi ki:
- Ey ulu
er!.. Hoşlandım senden. Al o kız senin olsun. Ben padişahım!..
Benim işim adalettir, lütuftur. Ne yersem; cömertliğim,
sevgiliye de onu verir.
Tatlı
tatlı içemediğim şeyi, nasıl olur sevgiliye verir, ona azık
olarak sunarım!.. Ben, hususi soframda ne yersem kullarıma da onu
yediririm!.. Giydiğimden onlara da giydiririm!.. Ulu Nebi’den
utanırım. O: " Hizmetçinize, siz ne yiyorsanız, ondan
yedirin, ne giyiniyorsanız, ondan giydirin !.." demiyor
mu?.
Başkalarını hoş bir hale getirdin, sabırla çevikleştirdin,
sabra teşvik ettin!.. Şimdi erlik göster de kendini bir hoş hale
getir, Sabır düşüncesine dalan aklını kendine kılavuz et!..
Sabır kılavuzu sana kanat olursa canın çok yücelere çıkar!..
Mustafa’ya bak; sabrı Burak edindi de bu Burak, onu göklere çıkardı!...
Mesnevi:6.Cilt-Sayfa:310-........-315
|