SOFİNİN
EŞEĞİ
Sofi
yoldan gelip bir tekkeye misafir oldu. Eşeğini ahıra götürdü,
yemini suyunu elleriyle verdi. Diğerlerinin yanına döndü.
Murdar
olan şeyler, zaruret ânında mubah olur. Sofiler de yoksul kişilerdir.
Söz birliği ederek , haber vermeden sofinin eşeğini satıp parasıyla
tekkeye yiyecek almaya karar verdiler. Sattılar, alacaklarını aldılar.
Mumlar yakıldı. Tekkeye : “Bu
gece yemek var, semâ var!..” diye bir velveledir gitti. “Nereye
kadar sabredeceğiz... üç gündür oruç gibiydik âdeta...
zembil taşıyıp dilenmek ne zamana kadar sürecek... konuk
geldi devlete erdik!...” diyorlardı tekkede ki diğer
sofiler.
Konuk
olan Sofi uzak yoldan geldiği için, kendisine olan meyil ve
muhabbeti , ağırlanmasını, izzet ve ikramda bulunulmasını görünce
zevkten kendinden geçti ; “Bu gece eğlenmeyeyim de ne zaman
eğleneyim?.. “ dedi kendi kendine.
Yemekler
yenildi, sema başladı. Bir taraftan mutfaktan gelen duman, bir taraftan iştiyak ve
vecdle yapılan sema sırasındaki ayak vurmaktan çıkan toz ortalığı
bir birine karıştırmıştı. Kimi
zaman el çırpıyorlar, kimi zaman secde ederek yerleri süpürüyorlardı.
Sona doğru yaklaşıldığı sırada çalgıcı
Yörük Semai usulünde :
-Eşek
gitti!... Eşek gitti!...
diye teganniye başladı.
Bu
hararetli usûle hepsi uyup, seher vaktine kadar ayak vurup el çırparak:
-Ey oğul!...
Eşek gitti!... Eşek gitti!... diyerek fasıl tuttular.
Konuk
olan Sofi de onları
taklit ederek :
-Eşek
gitti!... Eşek gitti!... diye bağırıyordu.
Sema ve
safa vakti bitti sabah olduğunda. Hepsiyle vedalaşıldı. Tekke boşaldı,
yalnız sofi kaldı. Eşyalarının tozunu silkeledi, nesi var nesi yok hücresinden dışarı çıkardı, eşeğine yükleyip
yola çıkmaya niyetlendi ki, yoldaşlarına yetişsin.
Ahıra gitti. Fakat eşeğini bulamadı.
-“Hizmetçi
götürmüştür her halde!.. Dün gece az su içmişti!..” diye geçirdi
içinden. Hizmetçi gelince sordu:
-Eşek
nerede?..
-Sakalını
yokla, dedi hizmetçi.
Kavga
başladı. Sofi:
-Ben eşeği
sana vermiştim, onu sana ısmarlamıştım. Sana verdiğimi senden
isterim. Nebi der ki: “Elinle
aldığını geri vermek gerekir...” Serkeşlik eder de bu hükme
uymazsan mahkeme şuracıkta, kalk gidelim, dedi.
Hizmetçi:
-Sen
bir ciğer parçasını kedilerin arasına atıp, sonra da onu aramaya
kalkışıyorsun. Sofilerin hepsi hücum edip üzerime çullandılar.
Âdeta yarı canlı hale düştüm. Yapabileceğim bir şey yoktu,
dedi. Bunun üzerine Sofi dedi ki:
-Diyelim
ki senden zorla aldılar, benim gibi yoksul birinin kanına girdiler.
Peki, neden gelip bana söylemiyor, biçare eşeğini götürüyorlar
demiyorsun?.. Eğer söyleseydin ; eşeği kim aldıysa ondan geri alır,
yahut da parasını aralarında paylaştırırdım. Buradaydılar, şimdi
ise her biri bir tarafa dağıldı , gittiler. Kimi tutayım, kime
gideyim?.. Bu işi başıma sen açtın. Seni kadıya götüreyim de gör!...
Hizmetçi
dedi ki :
-Vallahi
kaç kere bu işi sana anlatmak üzere yanına geldim. Fakat sen : “Oğul,
eşek gitti!... Eşek gitti!...” diyip duruyordun. Hatta her
kesten daha şevkle ve bağırarak söylüyordun ki, ben de “Ârif adam, demek ki o da biliyor,
bu işe razı!...” deyip geri döndüm.
Sofi
dedi ki :
-Onlar
hoş hoş söylüyorlardı, aşka geldim, taklit edip ben de onlara
katıldım. Lânet
olsun o taklide!... Halleri bana da aksetmiş, gönlüm
zevklenmişti.
Dostlardan
gelen akis ne zamana kadar hoştur : Sen denizden akse ihtiyaç
duymaksızın su almaya kabiliyet kazanıncaya kadar!... İlk aksi hep
taklit kabul et!... Geliş devam ederse bil ki, hakikidir.
Hakiki
akse erişinceye kadar dostlardan ayrılma. Gözün, aklın ve kulağın
saf olmasını istiyorsan o tamah perdeni yırt!... Çünki sofiyi
yoldan çıkaran tamah idi. Yemeğe, zevke ve semaa
tamah ediş, hakikata akıl erdirmesine engel oldu. Ayna bir
şeye tamah etseydi; her şeyi olduğu gibi göstermez, dolayısıyla münafık
olurdu!.. Terazi mala tamah etse, nasıl doğru tartardı?...
Mesnevi
: Cilt : 2 - Sayfa : 40 - .... - 45
Hamdi CENİK/İSTANBUL
|