SÜLEYMAN
A.S. VE SİVRİSİNEK
Yurdu
olan çayırlıklardan ayrılan sivrisinek, hakkını aramak için Süleyman
a.s. ‘ın huzuruna çıkıp dedi ki:
-Ey kuşların
da, balıkların da sığındığı ... adaleti insanların, şeytanların,
perilerin arasında yayılmış olan Süleyman : Çok perişanız,
bizim de hakkımızı al, insaf et bizlere de. Ne gül bahçesinde
nasibimiz kaldı, ne bağda. Her zayıfın işini halleden ;
sivrisinek zaten zayıflığın simgesidir. Biz zayıflığımızla,
kanadımızın kırıklığıyla tanınmışız...sen ise, lütufla,
yoksullara yardımlarınla. Ey eli, Hakk’ın eli olan ; elimizi tut
da, bizleri bu gamdan kurtar.
Süleyman
a.s. sordu:
-Ey hak
isteyen, kimden şikayet ediyorsun, söyle?.. Kimdir o zalim ki,
ululuk satarak sana zulmetti, yüzünü, gözünü tırmaladı?.. Nur
geldi mi, zulmet kaybolur. Bizim zamanımızda zalim nerededir?..
Halbuki biz zulmün öldüğünü bilirdik. Zira zulmün aslı şeytandan
gelir. Bak, onlar dahi bizim için çalışmaktalar, hizmetimizden çekinenler
de zincire vurulmuş, bukağılarla bağlanmıştır. Allah
bize padişahlığı; halk göklere el açıp , ağlamasınlar diye
verdi.
Sivrisinek
dedi ki:
-Benim
feryadım rüzgârdandır. O bize zulmetti. Onun yüzünden daraldık,
ağızlarımız kapandı, kanlar yutmaktayız.
Süleyman
a.s. dedi ki:
-Ey güzel
sesli , Allah’ın emrini candan dinlemek gerekir. Allah bana dedi
ki: “Ey adalet sahibi, hasmı
da hazır olmadıkça kimsenin şikayetini dinleme!..” Hâkim,
iki taraf ta hazır olmadıkça hak kimindir bilemez ki!.. Onun için
bu emirden asla yüz çeviremem. Haydi git, hasmını da al, öylece
gel.
Sivrisinek
dedi ki:
-Sözün
doğrudur. Delilin de tam yerinde. Düşmanım rüzgârdır. O da
senin emrinde!..
Süleyman
a.s. emir verdi :
-Ey
seher yeli, sivrisinek zulmünden feryad ediyor... gel bakalım.
Geç hasmının karşısına da anlat bakalım. Cevap ver ona,
müdafaa et kendini.
Rüzgâr
bu emri duyunca çarçabuk esti geldi. Fakat sivrisinek kaçtı ...
Süleyman
a.s. dedi ki:
-A
sivrisinek nereye?... Dur da ikinizi birlikte dinleyip hüküm
vereyim!.
Sivrisinek
dedi ki:
-Padişahım
, o gelince ben nasıl durabilirim?... Kökümü kazan zaten odur. Ölümüm
onun yüzünden, günüm onun varlığından kararırken, birlikte nasıl
durabilirim?
Tıpkı
bunun gibi, Hakk tapısını arayan da; Hakk geldi mi yok olur!.. O
vuslat, ebedîlik içinde ebedîliktir ama, o ebedîlik
önce yokluk biçiminde tecelli eder. Nasıl ki; nur arayan
gölgeler, nur zuhur etti mi yok olur ya?!.. Âşık başını verince
akıl kalır mı gayri?.. HER ŞEY HELÂK OLUR, YALNIZ ONUN HÂKİKATİ
BÂKİ KALIR!...Onun hakikatine karşı var da yok olur, yok da. Yoklukta
varlık... bu pek acayip
bir şey!... Bu makamda akıllar elden çıkar, kalem burada kırılır,bir
şey yazamaz olur!...
Mesnevi:3.
Cilt - Sayfa:287-288-289
Hamdi CENİK/İSTANBUL
|