mevsol.gif (323 bytes)

mevsag.gif (324 bytes)

YEDİ BARSAKLI KÂFİR

Akşam namazı vakti kâfirler mescide gelip Rasûlullah'a  konuk oldular, dediler ki:

- Uzaklardan geldik, üstelik azığımız da yok. Hemencecik başımıza rahmet ve nur saç!..

Rasulullah, sahabeye dönerek:

- Benimle ve benim huyumla dolu olan dostlarım, bunları paylaşın, dedi.

Her kes konuklardan birini aldı. Lakin kâfirlerin arasında öyle iri yarı birisi vardı ki, o zamana kadar misli görülmemişti. Bundan dolayı cesaret edip onu kimse götürmedi, kadehteki tortu, posa misali kalakalınca mescitte arkadaşsız, sahipsiz, Mustafa götürdü haneye.

Yedi keçileri vardı sürüde süt verir. Vakit tamam olunca eve gelip sağılırlar, her kes doyardı sütlerinden. Misafir de olunca; evde bulunan üç ekmek, yemek, yedi keçinin sütü kondu sofraya. Bedavacı herif ne var, ne yok silip süpürdü on sekiz kişinin yiyeceğinin tamamını. Bu yüzden ev halkı kızdılar, yattığı zaman odasının kapısını dışarıdan zincirle bağladılar. Kâfirin gece vakti karnı guruldamaya başladı, dışarı gitme ihtiyacı oldu. Kapıya koştu, elini attı, kapalıydı. Aklına gelen her yolu denedi, her hileye baş vurdu, faydasız, bir netice alamadı. Sıkışıklığı arttıkça arttı.  Şaşırmıştı.. Yapabileceği hiçbir şey kalmamış, çaresizlik içinde bir çıkış ararken:

- "Uyuyayım, buruntuyu geçiştirmeye çalışayım, belki rahatlarım!.." dedi. Uyumak için sarf ettiği çabalar sonuç verdi, uyudu. Rüyasında kendini bir viranede gördü.

- "Hah tamam!.. Zaten aradığım da böyle bir yer idi!.. " Dedi, başladı ihtiyacını gidermeye.

Uyanınca bir de baktı ki, yatak pislik içinde. Deliye döndü, coştu, köpürdü!..

- "Bu rezillik toprakla bile örtülmez, uykum uyanıklığımdan beter, şurada yiyor, burada pisliyorum, keşke geberseydim!.."

Diye dövünmeye, çırpınmaya koyuldu. Yapılacak bir şey olmayınca; sabahı bekleyip, kapı açılır açılmaz kimselere görünmeden kaçıp, uzaklaşmayı tasarladı kafasında, ve beklemeye başladı kurtulacağı o kutlu ânı..

Mustafa'ya âyandı olup biten. Lakin onun hatasını bildirmeden bir yol açmasını, görülmediğini düşünmesini istemekteydi. Allah  boyası bazen örter, neliksiz, niteliksiz bir halde perdesi bakanın önüne geriliverir.

Sabah kimselere belli etmeden açtı kapıyı, yolunu sapıtmış kişiye yol verdi. Kendi saklandı bir yerlere ki görülmesin.

Fakat birisi o pis yatağı Rasûlullah'ın yanına getirerek:

- Gör, konuğun neler yapmış ,dedi.

Alemlere rahmet Mustafa güldü:

- İbriği getirin, kendi ellerimle yıkayacağım, dedi.

- Aman ya Rasûlullah!.. Allah hakkı için yapma. Canımız da sana kurban olsun, tenimiz de. Sen bırak bu pisliği biz yıkayalım. Bu iş el işidir, gönül işi değil ki!.. Hakkında Allah'ın: "Le amruke= ömrün için" diye ant içtiği zat!.. Seni halife yaptı, kürsüye oturttu; biz sana hizmet için yaşıyoruz, sen hizmet etmeye kalkışıyorsun .. Dediler orada bulunanlar.

Rasulullah dedi ki:

- Ben de biliyorum, fakat bunu şimdi benim yıkamamda hikmetler var!..

Bu sözün sahibine olan saygı, susup beklemelerini icap ettirdiğinden, işin sırrını anlamak için beklemeye koyuldular.

Pislik adam akıllı yıkandı, tertemiz oldu yatak. Tam bu sırada sabah kimselere görünmeden kaçan kafir, yattığı odada unuttuğunu zannettiği heykelini bulmak umuduyla, her şeyi göze alarak döndüğünde; gördükleri karşısında aklı başından  gitti, ne heykel kaldı hatırında, ne de başka bir şey!.. İki elini kafasına vuruyor, yakalarını yırtıyor, duvarlara çalıyor başını, naralar atıyor, feryat ediyordu:

- Ey akılsız kafa!.. Ey nursuz göğüs!.. Ey yeryüzünün küllü; senden şu aşağılık cüz utanmakta, secde etmektedir!.. Sen küll olduğun halde O'nun emrine boyun eğiyorsun da, ben cüz olduğum halde zulmediyor, kötülüklerde bulunuyorum!.. Sen onun karşısında titrerken, ben aykırı hareket ediyorum!.. Ey cihanın kıblesi: Yüzüm yok!.. Diye feryat ediyor, çırpınıyordu.
Mustafa; kucakladı, yatıştırdı, iltifatlar etti, gözünü açtı, kendini tanıttı ona!..

Bulut ağlamadıkça yeşillikler nasıl güler?. Çocuk ağlamadıkça süt nasıl coşar?. Bir günlük çocuk bile: "Ağlayayım da dadım yetişsin" der.. Dadılar dadısı da sen ağlamadıkça bedavadan, çok az süt verir.. "Çok ağlayın" dendi. Ağlayın da Yaratan Allah'ın  ihsan sütü aksın!..

Rasûlullah iman etmesini söyledi, oda kabul etti. Ve:

- Bu gece de bizim konuğumuz ol, dedi.

Adam:

- Vallahi ebedi olarak senin konuğunum, nerede olursam olayım, nereye gidersem gideyim sana misafirim. Beni dirilttin, iki alamde senin sofrandır, azatlın, kapıcınım. Bu seçilmiş sofradan başka sofra seçenin boğazını kemik yırtar. Kim senin sofrandan başka sofraya giderse bilsin ki; şeytan onun kâsesinden yer, komşu olur, sensiz gittiği yolda da yoldaş olur ona!.. Ey Allah Rasûlü, nübüvvetin tamamlayıcısı ve nuru: Senin bu yaptığını kimse yapmaz, yüzlerce ana dahi olsa!.. İsa bile Azer'e yapmadı bu kadarı.. dedi.

Arap o gece de Rasûlullah'a konuk oldu. Bir keçiden sağılan sütün ancak yarısını içebildi, ağzını silip kenara çekildi.

Rasulullah:

- Süt iç, yufka ekmeğinden de ye, diye ısrar etti ise de o:

- Vallahi, riyasız doydum. Bunda ne sıkılma var, ne de bir hile!.. Hatta dün gecekinden bile fazla doydum!.. Dedi.

Bütün ev halkı şaşırdılar, hayretler içerisinde kaldılar, kendi kendilerine fısıldaşmaya başladılar.

Kâfirliğin vehim ve hırsı gidince, ejderha bir karınca gıdasıyla doyar... İman gıdası semirtip, geliştirir... Öküz açlığı gidince, Meryem gibi cennet meyvasını görür... Cennet meyvasını görünce de cehennem gibi olan mide yatışır, rahatlar. Ey imana erişen: Zaten iman yüce bir nimettir, büyük bir gıdadır!...

Kâfir yedi barsakla yemek yer, inanan bir barsakla...

Mesnevi:5.Cilt-Sayfa:10-......-27

ANASAYFA