Evreni Anlamak

 

Evren tarih boyunca düşünen ve araştıran milyonlarca insanının kafalarında hayranlık uyandırmış ve bir o kadar da insanları bilinmezliklere teorilere saplantılara götürmüştür.

Son yüzyılda evren bilimi olarak bilinen kozmoloji genel görecelilik ve kuantum mekaniğinin  bulunmasıyla yepyeni bir boyut kazanmış evren hakkında bundan önceki koca bir geçmişe  dayanan bilgiler neredeyse kullanılmaz hale hale gelmiştir.

Şu an evren denilen yapının genel işleyişini tanımlamak için dört temel etkileşimin  varlığı   kabul edilir. Bunlar çekirdekteki proton ve nötrön denen parçacıkları birarada tutmaya yarayan “güçlü  kuvvet”, leptonlar arası etkileşmeyi sağlayan “zayıf  kuvvet”, ışık ile maddenin etkileşimini tanımlayan “elektromanyetik kuvvet” ve de herkesce bilinen “gravitasyonel  kuvvet” (kütle çekimi) dir. Bu kuvvetler evrenin herhangi bir   noktasında   meydana gelen bir etkiyi şu an itibarıyla tanımlasada fizikçiler daha doğru ve bütün bir evren modeli için bu dört kuvvetin etkisini tek başına her olayda gösterebilecek tek bir kuram ve bütün bir evren modeli peşindedirler. Yani her etkileşmeyi sağlayan aracı  parçacıkların (alan kuantumlarının) ayrı ayrı formullerle olayları  tanımlaması değilde tek  bir formülle işin içinden çıkabilmek için bir teori geliştirmek işte meşhur kuantum alan teorisi   budur.

Proton  ve  nötronun    maddenin  temel  yapıtaşları  olmayışının    bunlarında çok   daha  küçük hatta  bazılarının  varlığı  bile  ispat   edilemeyen parçacıklardan oluştuğu     bu  parçacıkların  niceliğini  ve    niteliklerini tanımlamak için   Newtonun  geliştirdiği  klasik    fiziğin yetersiz  kalması ile    birlikte  kuantum  mekaniğinin doğuşu, bununla  birlikte 1900’lü   yıların  başlarında  Albert Einstainin  ortaya  koyduğu  ve kendisinden önceki  herşeyi alt  üst  eden      görecelilik   yasası ...
Evet evreni   anlamak istiyorsak   hem  mikrokozmozda    hemde  makrokozmozda sistemin  nasıl  işlediğini  anlamak  mecburiyetindeyiz.
Aslında bu   kuramlar  ve  teoriler    şu    ana  kadar  varolan    etkileri tanımlayabilselerde   ulaşılmak  istenen    asıl    nokta büyük  patlamadan çok  çok   kısa bir süre  sonra   neler  olduğudur. Bu    an içinde evren  çok sıcak bir durumdadır  ve   zamanın ilerlemesiyle  bu  sıcaklığın soğuması    madde  şekline dönüşmesi büyük  patlamadan  hemen     sonraki   zamana  geçişi  çok zor   ve  karmaşık  hale  getirmiştir.   Bu    zamandaki  uzaydaki  bazı parametrelerin  belirlenmesi    evrenin bu ,işleyişe     göre  nasıl   bir durumda  olabileceğini     gösterebilecek  niteliktedir.   Eğer    evren    bu patlamadan  sonra enerjisini    yoğunlaşması  ile    birlikte  madde olmaya     doğru    yönleniyorsa Evrenin  maddesel    bir   genişleme  büyüme olgusu  karşımıza  çıkar.   Bu genişlemenin  nereye   kadar  varacağı  veya sınırının  neresi  olacağını kimse    bilmemektedir. Şu   an itibarıyla    evren keskin bir  denge halindedir. Stephan  Hawking  doğada    aşırı  derecede  hassas    bir dengenin varlığını  keşfetti.   Örneğin   atom çekirdeğindeki  kuarkları nötronları  ve     protonları etkileyen güçlü  nükleer kuvvet    eğer çok az   bir  farkla  daha   zayıf  olsaydı  , kararlı olarak  kalabilecek  tek element     hidrojen olacak    diğer   elementlerin  hiçbiri  olmayacaktı.  Eğer güçlü   nükleer  kuvvet    elektron ve nötrino    gibi  leptonların  davranış biçimlerini   düzenleyen   elekromanyetik  kuvvetten    biraz  daha   güçlü
olsaydı,   yalnızca  iki  proton içeren   bir    atom  çekirdeği   evrenin güçlü   bir yapıtaşı olacaktı.    Hawking evreni    açıklamanın  ancak onun içindeki  varlığımızla  bağlantı  kurarak   yapılabileceğini    düşünüyor.

Evreni anlama çabasının önemli sonuçlar ortaya çıkarabilmesi için yapılan deneyler ve    ele alınan hipotezler asla birbirinden ayrı değerlendirilmemeli ve bir bütünsellik içinde     ele alınmalıdır. Sonuç olarak fiziksel gerçekliklerin birbirinde ayrı dokusu  yan  yana  yada   zaman ve uzayın farklı bölümerinde oluşuyormuş gibi görünen     ayrı    ayrı  olaylara     bölünür. Bu olayların niteliğini ve niceliğni  çözebilmek için   insanınn    yaratıcı  beynini kendinin yarattığı tutsaklıktan kurtararak kullanması şarttır.

M. Tamer Çakıcı
İTÜ. Fizik Mühendisi
19/05/2000