Gizli Manalar

 

Allah, mutlak ve sonsuz varlığın ve güzelliğin kendisi olduğundan;
İnsanları karanlıklardan aydınlığa, varlığa ve güzelliğe çıkarması demek;
Ancak, onları kemal ile (olgunlaştırarak) KENDİSİNE çekmesi demektir.

Allah ismi ile anılan “Mutlak Varlık” ı anlamak için onu, “var olmak” kavramının altında bir varlık olarak düşünmemek gerekir. “Var olmak” ın KENDİSİ odur.

Allah, görünen veya görünmeyen her varlığın ve oluşun üstünde, “var olmak” tır. Tüm varlık ondandır ve ONUNDUR. Bunun istisnasını düşünmek şirktir ve en büyük zulümdür. İnsanlar varlık kavramı içinde veya altında bir varlık tartışması yapmaktadırki yanlış buradadır. “var olmak” mutlak ve muhteşem bir gerçek ve güzellik iken, insanlar onun hakkında varmı-yokmu tartışması yapmaktadır.

Mevcudat içinde herşey zıttı ile bilinir. Varlığın zıttı yoktur, yokluktur.
Yokluk, mutlak varlığın-güzelliğin bilinmesi için ortaya çıkarılmış bir kavramdır. Varlığın zıttı yokluktur. Varlık ortaya çıkarmasa, yokluğun sözü bile olmaz. Yani mutlak olan varlıktır. Varlığın bilinmesi için ortaya çıkarılan “yokluk” sözü bile varlık içinde söz konusudur.
Yokluğun kendisine ait bir varlığı yoktur. Varlığın çekilmesi ile ortaya çıkarılan bir durumdur. Karanlık, bir varlık değildir, Işığın gelmemesi ile ortaya çıkan yokluk durumudur. Cahillik, ilmin yokluğudur.
Mevcudatta herşey zıttı ile bilindiği için yokluk (nokta) kavramı çıkarılmış, böylece “varlık” bilinmeye başlanmıştır.
O, var olmak’ın yani kendisinin bilincinde olan mutlak iradedir. Varlığı kendisi olan dayanaktır. Ezel kendisidir. Ebed kendisidir. Ondan başka hiçbir varlığın, varlığı-kendisi değildir. Oluşu ve olayları başlatan ve tekrarlayandır.

Her türlü zulüm ve çirkinlik, varlığın çekilmesinden veya çarpıtılmasından veya hiç verilmemesinden ortaya çıkan bir durumdur. Yokluktandır.
Bu demektirki güzellik; varlıktır, asıldır ve mutlaktır. Varlık, güzelliğin kendisidir. Varlık ile güzellik özdeş anlamdadır. Mutlak varlık için “var olmak” kendisidir. onun kendisine hamd etmesi bu demektir.

İnsanlar, var olmak kavramını ondan ayrı veya onun üstünde bir kavram zan ettiği için yanılıyor. Var olmak, onu anlatır. Var olmak mefhumu içinde bir varlık aramak; var olmak mefhumunu onun üzerinde zan etmektir. Gerçekte “Var olmak” kavramı, onun ZATININ bir vasfıdır. “Var olmak” kavramının içinde varlık verici aramak, varlık içinde ondan başka var edici-ilah aramak gibidir, Yoktur.
Dijital beyan.
Dijital teknoloji, var-yok temeline dayalı ikili sistemdir. Buna göre ;
Var : olumlu, doğru, iyi, güzel, aydınlık, ilim.......
Yok : olumsuz, yanlış, kötü, çirkin, karanlık, cehalet.......
Herşeyi olumlu ve olumsuz olarak, var-yok temelinde net ve kesin olarak birbirinden ayırabiliriz.
Var oluşun kitabı kainat ve bir özeti olan furkan bu anlamda, dijital temelde tüm var oluşu aslı ile BEYAN etmektedir.
Nasılmı?

Var oluş konusunda üç durum söz konusudur;
Birincisi mutlak varlıktır. “Var olmak” kendisidir. onun yüce zati sıfatıdır.
İkincisi mutlak yokluktur. sadece mutlak varlığın bilinmesi için mefhum olarak ortaya çıkarılmış durumdur. Yoktur.
Üçüncüsü mümkünattır yani mevcudattır. varlık verilenlerdir ki; var olabilirde, var olmayabilirde.
Bu mevcudatın varlığı, kendinden menkul değil, varlığını verene aittir.
Bu mevcudatın iki yönü söz konusudur. Birincisi varlıktan gelen ve ona ait olan varlık yönüdür. ikincisi ise varlığı kendinden olmamakla kendisine ait olan hiçlik - yokluk - çirkinlik - ayıp - terslik yönüdür. Bu mevcudatın benzeri, eşi, dengi veya zıddı olur. Bu mevcudat, mümkünattır. Yani var olmasıda, olmamasıda mümkündür.
Varoluşun kitabı kainat ve özeti olan kur’an, NOKTA ile başlar.
Bu nokta herşeyin içinde olduğu tohum anlamında olduğu gibi;
Mutlak varlığın bilinmesi için, ortaya çıkarılan YOKLUK anlamındadır.
Mevcudatın tümü, içinde yokluk mefhumu olan noktadır. Noktanın sayı değeri SIFIR, anlamı YOKLUK tur.
Noktanın konulması ile yokluk mefhumu, Mevcudat çifti altında ve içinde meydana getirilmiştir.
Noktanın konulması ile MUTLAK, BİR, mevcudat boyutunda Bilinmeye Başlamıştır.
Nokta ile ve nokta içinde “var olmak” bilinmeye başladı. Noktanın üstünde
O, mutlak bir, dengi olmayan ve zıttı olmayan kendisidir.
(bir nokta: vacid kelimesinde, cim in altındaki nokta ile kelime “vacid” olur. nokta konulmaz ise vacid değil “vahid” dir.)

Nokta, tüm mevcudatın-varlık verilenlerin kendisi ve özetidir.
İlmin başı noktadır. Nokta konulmuşturki bununla varlık (vücud) bilinsin.
Herşeyin izahı-beyanı bu noktada mevcuttur. İlim şehrinin tanıtımı burdadır,
BU NOKTAYI ANLAMADAN İLİM ŞEHRİNDE KAYBOLMAK VEYA ÇOK ZORLUK ÇEKMEK GEREKİR.
Bi-ile, tüm mevcudat, ancak ve ancak ondan ve onun vermesi ile mevcut olur.
Furkanın ilk harfi Ba’nın sayı değeri İKİ dir. Mevcudatın tümü İLK lerden itibaren ÇİFT olarak çıkarılmaya Başlanmıştır ve mevcudatın iki yönü, varlık-yokluk yönleri söz konusudur.
Yokluğun ortaya çıkarılması, varlığın bilinmesi içindir. Çünkü bu boyutta (mevcudat içinde) her anlam karşıtı ile bilinir.
Yok ve yokluk mefhumu, Ondan Olmayan şeylerdir. Onun gayrı yokluktur.
Tüm çirkinliklerin, zulmün kaynağı, temeli yokluktur.
Bu yokluk, tüm güzel vasıfların - güzelliklerin (naim) çekilmesidir, yokluğudur.
Ondan ve onun olmayan şey, dereceli ve göreceli olarak çirkinliktir, Zulümdür, Ayıptır. Kaynağı ve temeli veya karışanı “yok”tur, yokluktur, yokluktandır.
Allah, gayrından yani kendisinden olmayandan temizdir, münezzehtir ve uzaktır. O, yek ve yalnız olarak kendisidir ve ondan olan yöne derecesine göre yakındır.
Enam-Naim-Nimet demek; verilen maddi ve manevi bütün varlıkların-güzelliklerin tümü demektir. Tüm güzelliklerin, varlığın, aydınlığın ve ilmin kaynağı, vereni ; tek ve mutlak varlık olan Allahtır.
10-60 – Beyan, Hüsnayı-güzeli beyandır ve hüsnaya davettir.
Beyan, varlığın-güzelliğin beyanıdır. Davet, varlığa-güzele davettir.
İşitebilen işitsin. Yüreği olan sezsin.
Mevcudat - çiftler.
Mevcudat , Allahtan başka herşey, tüm “var edilenler-varlık verilenler”dir.
Mevcudatın - var edilenlerin - var oluş konusunda iki yönü vardır.
Birinci yönü; varlıktan, varlığın olan, ona dönük ve “onun için” olan yönüdür.
Diğer yönü; kendinden, yokluğundan ve kendisine dönük olan, kendisine ait olan yokluk yönüdür.
Adem ve nesline bu bilgi verilmiştir ayrıca herşeyin mahiyeti, yapısı, doğru ve yanlış haliyle öğretilmiştir. Ruh ise ona verilen en önemli yaşayan ilimdir.
Mevcudat, mümkünattır. yani var olabilirde var olmayabilirde. buna hepimiz şahidiz. yani kendisine varlık veren, bu varlığı vermese mevcud olmaz.
Aynen bunun gibi mevcudatın davranışlarıda mümkünattandır.

İyi ve güzel davranışların kaynağı varlığı verenden, kötü ve çirkin davranışları mevcudun kendinden olmamaklık, yokluk ve karanlık yönündendir.
Rahman sıfatından varlık verilen ve mevcudatın özü olan insan, varlık-güzellik yönüne yönelebileceği gibi, kendisine-yokluk-çirkinlik -terslik yönünede yönelmesi mümkündür. Ve öylede olur.
Mevcudattan olan insana yönelim ve kabullerinde tam bir özgürlük ile kişilik verilmesi, yaradılışın hak-gerçek olmasındandır. Bu tam ve büyük bir minnet,
Hamd, şükür ve hakkı teslimiyet gerektirir. Fakat insanın, tersine nankörlük ve inkarda bulunmasıda mümkün ve maalesef mevcut olur.
Yönelimdeki ve kabuldeki mümkünat böyle olunca; mevcudat halk edildiğinde bir kısım mahlukun tersine meyl etmeleri de mümkün ve aynı anda mevcut olur.
Bu, yaradılışın hak (gerçek) olmasındandır.
Bir şeye mevcut derken, ona varlığı kadar var demiş oluruz yani bir varlık için varmı yokmu tartışması yapmak bu varlığın boyutunda gereksizdir.
Allah ismiyle tesmiye edilen mutlak varlığın bir kısım mahluku cennet için,
Bir kısım mahluku cehennem için yaratmış olmasının hakikatı budur.
Mümkünat gerçek olarak ortaya çıkarılıp mevcudat olunca, mümkün olan gerçek olur. Rahman sisteminin gerçeği-yapısı-gereği budur. Mukadderat budur. Takdir varlıktan, varlığın kendisindendir. Bu muhteşem gerçek, varlığın kendi güzellik vasfından yani “yalnız kendi var ve güzel” olmak özelliğindendir.
Bu gerçekler; Mutlak varlığın, mutlak güzellik olmasındandır. Diğer deyişle, Mutlak güzelliğin mutlak varlık olmasındandır. Mutlak varlık için var olmak kendisidir.
Mevcudatın, iki yönlü yapısıyla kendisini, kendinden veya kendiliğinden var zannetmesi su-i zandır. varlıktan gelen yönünü kullanıp bu yokluk yönüne yönelmesi ve bu yönü için kullanması su-i istimaldir.
Aslı olmayan zanna kapılmak ve bunu savunmak, yalancılık ve ilerisi; herkesi kendi gibi bilmekten kaynaklanan, inanmamak. Kalplerdeki iki hastalık işte bunlardır.
Mevcudatın, kendisine ait yokluk tarafının farkına varıp, fakrını - yokluğunu idrak etmesi, varlığının ise Ondan, onun, ona yönelik ve “onun için” olduğunun şuuruna varması gerekir.
Cehenneminden kurtuluş - aslına vuslat - gerçeğine eriş budur.
Adem, mevcudattın bir özüdür.
Yasak ağaç : ademin yapısıdır. sui zan çiçeği ve sui istimal meyvesidir. Bu yapı, aldanmaya müsait yapıdır, meyveleri cazip olup ilk anda tatlı görünen ancak yenildiğinde zehirleyen, “acı veren tedavilere ihtiyaç hasıl eden”, aldatıcı nitelikte yapıdır.
Hele bunun meyvesi tam yutularda içinde bulunduğu bedeni etki altına alıp sahip olursa ve bu kişi ölmeden evvel tedavi edilmezse kurtuluş imkanı kalmaz.
Bu yapı, mümkünatın ve mevcudatın yapısıdır ve mevcudatın bir özü olan ademin yapısıdır.
Mevcudatın Oluşturulması ile birlikte kaçınılmaz olarak meydana getirilir. Çünkü Mevcudatın, kendinden olmamaklık, yokluk-olumsuz tarafı ile kendi kaçınılmaz yapısıdır.
Sui zan, kişinin kendisine verilen varlığı, kendisinin veya kendisinden zannetmesidir.
Sui istimal, kendisine verilen varlığı kendisi için kullanmak ve asıl sahibine teslim etmemektir.
Bu ikili mikrobun sahip olduğu bedendeki iki hastalığın adı; Yalancılık hastalığı ve ileri safhası İnanmamak hastalığıdır. Yalancılık hastalığından korunmayıp yakalanan kişi, her kesi kendi gibi bileceğinden inanmamak hastalığına düşer.
Ruh.
Ruhul kudüs, tek bir ruhtur. Mutlak varlığa-güzele-Allaha götüren, yaşayan ilimdir, Allahtan gelen, onu tanıtan, yüce-temiz (kutsal) emir ve manadır.
O ruhun sahip olduğu kişi, -kendisi dahil, kendisine verilen herşeyi- İstisnasız,

geri dönüşsüz ve tereddütsüz olarak Allah için feda eder. O ruhda benlik bulunmaz. O, Allahındır.

O ruhu önder edinen kişi, Allah için herşeyi yapar, gerekirse büyük ateşe girer, yeterki Allah için olduğunu bilsin!. ateş ona serindir, kainatın her yeri ona emindir. Hiçbir şey ona acı vermez ve üzmez. Ateş onu yakmaz, ateşin onu yakmaması Allahın emridir. Yerin çekmesi, ışığın göstermesi, ateşin yakması

ve kudsi Ruh, Allahın emridir. Kanunudur.

O Ruhun, dostu Allahtan ve Allah manası olan Ruh-Rasulden başka hiçbir şeye ve kimseye ilgisi, rağbeti, teveccühü-yönelimi olmaz. Herkişi ve herşey yalnızca Allah içindir. Her yönden güzelliğin kaynağı varken onun gölgesine bakmaz.

O ruhun içinde bulunduğu nefis, o ruh için başka nefisler gibidir. Başka nefisleri nasıl görüyorsa kendi içinde bulunduğu nefside öyle görür. o ruh için bir tek varlık ve güzel vardır; O ki, Allahtır.

O, yalnız ait olduğu “mutlak kendi varlık” Allah içindir. O, yalnızca onundur

ve “Onun İÇİN” dir. O ruh-rasul İçinde bulunduğu kavim-kişiyi Allaha çekmek içindir. yoksa kişi, Allahtan olmayan şeylerle, ona gidecek hidayeti, nuru, yolu bulamaz, ona başka hiçbir şeyle erişemez.

Allaha varmak, “ona doğru” gidişle olmaz. fakat “ondan gelen” ile olur.

kişi, ancak ondan gelen bir gerçek, bir ruh, mana, hidayet, resul ile ve ona tabi olarak ona ulaşır.

İnsanın fıtratında bulunan, Allahtan gelen, Allahın ve Allah için olan kudsi ruh, kişiyi Allaha götüren rasuldür. Bu ruh-rasul içimizdedir. Bu rasul müminlerin içindedir. (va’lemu enne fiküm rasulallahi) 49/7

O Ruh, Rasullerdedir. Allah taraftarı olan gerçek müminlerde bariz ve insan fıtratında gizli o ruh vardır. O Ruh, Allahtan bir vahiy-ilim-manadır. Onun adına yeryüzünde halifedir. Fakat muhakkak ve yalnızca Allah içindir.

O Ruhun, insan içinde Rasul olma özelliğinin üstündeki özelliği, yalnızca Allaha ait olmasıdır, O Allahındır.

Allah Rasulü, Ömürboyu (aramızda değil) içimizde olan, fıtratımızdaki ondan ve “onun için” olan Ruhtur.

O içimizdeki Ruha-Allah manasına tabi olunmalıdır. O, yalnızca Allah içindir.

Muhammed Rasulallah.

Muhammed ismi ayet içinde tek başına değil, Rasul veya Nebi özelliği ile birlikte kullanılır.

O zat, genel anlamda Allah Ruhu ve Rasullerinin tümünü temsil eder. O zat, tüm rasullerin temsil ettiği yüce değerlerin en üst seviyede kendisinde toplandığı, insan için zirve olan ve insanın yaratılış GAYESİNİ temsil eden bir büyük yaratılıştır.

Onun hakikati, tam manası ile, “Allah için” olan, Allahtan ve Allahın olan bir Gaye ve Ruh-Rasuldür. Tüm rasullerin özelliği, onda toplanan özelliklerden birinin temsili ve ifadesidir. O zulümsüz, bütün bir nur ve mana olan asli gayedir. O, tüm mevcudatın Rasulü, sebebi, mevcudatın ve mevcudatın bir özü olan ademin yaratılış gayesidir. O, güzelin mazharı ve “Allah için” olan SEVGİLİDİR. Allah ona, “seni yaratmasaydım eflaki yaratmazdım” demiştir.

Kuranda bildirilen her bir rasul insandaki yüce bir değerin ifadesidir.

Ayrıca hepsinin Allaha sadakat, yönelim ve teslim gibi özellikleri vardır.

Adem A.S., insan ve mevcudatın yaratılış YAPISININ, temsili, esası ve özüdür.

Yusuf A.S., insan yapısındaki manevi KALBİN temsili,

Musa A.S., hak KELAMIN temsili,

İsa A.S., insan yapısındaki kutsal RUHUN temsili,

Muhammed Rasulullah A.S., insan ve mevcudatın yaratılış GAYESİNİN ve insandaki yüce değerlerin “olması gerektiği haldeki” tümünün birarada toplu olarak temsili, esası ve özüdür.

Rasül.

Kurandaki Rasule hitap, enfüsi doğrultuda insanın içindeki Ruha-Rasuledir. Bilinmelidirki; Allah Rasulü içimizdedir.!

Toplum yani Kişi olarak Allahın huzurunda yargılanrken, O Rasul bize diyecek ki ; ben bir ömür boyu içinizdeydim!. Bir kişi, içinde nezaretçi-uyarıcı-rasul bulunan bir ümmet, bir toplum ve bir kavimdir.

herbir rasul, kişi-toplum içinde, kişi-toplumu Allaha çeken ve Allahtan aldığı vahiy ile Allah manasını temsil eden, insan fıtratındaki o kutsal ruhtur.

Ey insan, sana güzeli beyan ve güzele davet var. Sana gönderilen vahyi, beyanı, daveti okudunmu, beyanı işittinmi, davete cevap verdinmi, göğsünü ona açtınmı, kendi içindeki ruha-rasule tabi oldunmu ki; yakin geldiğinde kendindeki azgın cehenneminden kurtuluş umuyorsun. Sana gönderilen vahyi-kuranı-bilgiyi okuyup, anlayıp, düşünüp ona tabi oldunmu yoksa onu rafamı kaldırdın.

Rasulün, kavminden tek şikayeti bu kuranı terk ve tecrit etmeleri, vahiy ile ayrılığa düşmeleri, kuranı rafa kaldırmalarıdır. (furkan-30)

İşitebilen hissetsin,

Kişi-kavim.

Kavim ifadesi ile toplumlar ve aralarındaki ilişkiler anlatıldığı gibi tek kişilik takvim olan kişi-toplum ve içindeki çekişmeler anlatılmaktadır.

Gönül-kalp denilen insandaki vasıf, yusuf A.S. ve ona insan içinde reva görülüp yapılanlar, kuranda Yusuf suresinde ahsenel kasas olarak bildirilen surede anlatılmıştır.

Ahsenel kasas tabiri, insan için kullanılan ahseni takvimin anlatımıdır.

Yusuf A.S. insan yapısı içindeki gönül veya kalp diye nitelendirilen güzel ve muhteşem bir vasfın temsili, esası ve özüdür.

Maalesef o güzellik insanda cinsellik ve çekiciliğin aleti olmasına çalışılıyor halbuki onun, insanda akıl ile hakim ve Allaha sadık bir yönetici durumunda olması gerekir. Bu yöneticinin ölçüsü ve rehberi, ancak doğru ve güzel olandır.

Rasüllerin kurandaki kıssaları, aynı zamanda çeşitli insan yapı guruplarının mecazi anlatımlarıdır. Bu kavimlerde yaşananlar, aynı doğrultuda çeşitli insan guruplarındaki kişilerin içinde yaşananları anlatmaktadır.

Mesela; seksüel sapıklar, lut kavmi gibi bir takvimdir. Hileli iş yapan tüccarlar, şuayb kavmi gibi, iktidar sahibi insanlar, Musa ve muhatabı firavun, haman ile onları destekleyen guruplar ve rasulüne bilerek uymayan kavim gibi.

Müslüman insan, Muhammed A.S. kavmi gibidir. Her müslim, mümin değildir.

Bu insan guruplarının her biri rasul kıssalarını kendi iç kavimlerinde-takvimleri-terkipleri-yapıları olan iç alemlerinde yaşar. Herbir insan, içinde Allahtan bir ruh-rasul, gönül ve diğer özellikler olan bir kavimdir.

İçindeki çeşitli melekeler topluluğu olan Kişide oluşan kimlik, zihinsel benlik, kişide oluşan anlayış-kavramlar-kabuller-yönelimler yani tek kişilik toplum

Allah manasına, kudsi ruha ulaşırsa ve ilerisi onunla bir olursa, onu imam-önder edinirse, Onunla gideceği dostuna, mutlak güzele-varlığa gider.

Kişi, mevcudiyetinin yapısında kendi nefsine şahid olur ve gerçeği kabul eder. (Elest) Ve fakat ondan sonra, eğer güzeli tasdik eder ve kati-itikat ile suizan ve suistimalden korunursa, bu kişide, fıtratında mevcut olan o ruhun açılımı başlar. Artık o kişi için kendi cehenneminden kurtuluş ve Güzele-Allaha varış kolaydır.

Kendini vermez, müstağni görür ise ve gerçeğe ters dönerse, o kişi içinden rasul ve ona tabi olan gönül ve diğer olumlu tüm özellikler çekilir ve artık o kişi için Güzele-Allaha kavuşmak zor, hatta mümkün değildir.

Bu kişi kendisini kendi cehenneminde kalmaya mahkum etmiş olur.

Cehennemin yakıtı bu insanlar ve taşlaşmış kişilikleridir.

Kuran ayetleri, vahiy-yaşayan ilimdir.

Savaş.

Bu kelime ile toplumlar arası küçük savaş, görünürdeki anlam olmakla beraber,

Büyük savaş, insanın kendi içindeki savaştır. Bu savaş kazanılırsa, kalan-kişi, nefisleri ve malları, yani GANİMET; Allahın ve Rasulünündür. Herbir kişi, bir kavimdir. İnsan, ahseni takvimdir.

Cihada davet, insanların kendilerini Allaha teslim etmek-kazandırmak yolunda kendi içinde nefisleri ve şeytanları ile suizan ve suistimal mikroplarına karşı savaşa davettir. Müminler kurandaki savaş ayetlerini bu bakışla bir kez daha okumalıdır. (okuyan kaç kişi? Okusada anlayan kaç kişi? Anlasada düşünen kaç kişi?)

Toplumlar ve kişiler arasında söz konusu olan savaş, kelimelerle, gerçekle ve güzellikle yapılır. Unutmayalımki kelimelerle üstün ve galip gelecek olan islamdır. Fetih güzelliktedir. Allah, güzeli beyan eder ve güzele davet eder.

Kesilecek parmaklar silah tuttuğu gibi kalemde tutar, klavyenin tuşlarına basanda parmaklardır. küfür fikirleri ile dolu başı taşıyan boynu ve onları yazan parmakları kesmek, bu fikirlerin kökünü kesmektir.

Bunların laf kalabalığı, çarpıtma, fesat ve gürültü ile varacağı yer hüsrandır.

Müminin haktan aldığı kelimeleri kökü sağlam ağaç gibidir, yaşamaktadır ve güçlüdür. inanmayanların kelimeleri kökü kesilmiş kütük gibidir. Bunlar kelimeleri bir yerden alır ancak kendine çevirdiğinde kökünden kesmiş olur.
Bilinizki, Rabbimizin ve rasulünün savaş silahlarının mermileri, aslı hak olan kelimelerdir ve hak batıla karşı kelimelerle üstünlük kurar.
Şeytan ve yandaşları olan düşmanlarıyla, Allah yolunda, içindeki Allah manasına tabi olarak; nefis ve mallarını kullanarak ve bunları, ruha taraftar olarak, ruhun kullanımına vererek savaşanlar, savaşmayan müminlerden derece bakımından çok daha üstündür. Bununla beraber hepsine güzel vaad edilmiştir.

Rasül, mümin insan içindeki Allahtan gelen ve Allaha tam manası ile dost olan bir ruhtur. Müminin sahibidir. Mümin, bu ruh ile Allah içindir. Bilinizki Allahın rasulü içinizdedir.

Kişinin kendi içinde yöneticisi ve kişide etkili olan hangi melekesi ise o kişinin önderi yani imamı odur. Kişi-toplum, bu önderi ile hesap yerine getirilir.

Düşmanla savaşmaktan gaye, bunları; nefsi, şeytanı öldürmek değil, bunları teslim almak, kişiye-etrafa zarar veremeyecek duruma getirmek ve onlarla yinede güzel geçinmeye çalışmaktır. Bunlar bilinçsiz, kör makineler gibidir.

Peşin zevke koşar, peşin acıdan kaçar. Karşılığında küçük bir ücretle neye güder, neye alıştırırsan onu yapar, hatta sana-topluma köle olur. Fakat sürekli disiplin ve gözetim altında tutulmalıdır.

Dikkat, bunların - Allaha bilinçsizce düşman olan nefsin ve müttefiklerinin mevcudiyeti ve kişiye-topluma verebilecekleri zarar, en büyük savaştan daha kötü zulümdür.

kişiye-nefse ve yandaşlarına karşı tatlı, fakat Allaha şirklerinde son derece tavizsiz olmak esastır.

Ey insan! İçindeki Allah manası olan Ruha-Rasule tabi ol ve içindeki şeytan ve taraftarlarına karşı büyük savaşa başla ve -toplanıp tekrar savaşmak için müstesna- asla bu savaştan kaçınma.

Savaştan gaye, kişiyi kazanmaktır. Bir kişiyi Allaha kazandırmak, bir toplumu

kazanmaktır. Kişiyi Allaha kazandırmak demek; o kişiye güzeli kazandırmak demektir.

Bir kişi - toplum içindeki herhangi bir birimi öldürmek, intahar demektir–kendini öldürmek demektir ve savaşı kesin kaybetmek demektir. Halbuki savaş, kazanmak veya teslim almak için yapılır. Ölmek veya öldürmek için değil.

Bu savaş, ıslahın, sulhun, salihin, insanlığın, islamın savaşıdır.

Ey mümin insan içindeki Allah manası olan Ruh ve insanı ona çeken Rasul! gel ve artık insanları biiznillah Zulümlerden-karanlıklardan, Allaha-güzele-nura-varlığa ve maddi-manevi gerçek zenginliğe çıkar!.

Kavimler:

Ey güzele inanan mümin kişi, sizi tanıyıpta size karşı yolunuzda düşmanca davranan kişilerin herbiri içlerinde birer rasul bulunan kavim gibidir. Size karşı düşmanca tavırlarından anlaşılan şudurki; kendi şeytan ve yandaşları, içlerindeki rasulü çıkarmış veya etkisiz hale getirmiş, kendileri helake uğramış yada uğrayacak olan bir kavimdir. Bunlara karşı içlerindeki Rasulü bulup ona yardım etmek, onu harekete geçirecek, güçlendirecek, destek olacak şekilde kişiye güzel davranmak, kırmadan iyilikle, açıklıkla, ilim ve hikmet temelinde mesajlar ve ısrarla güzele davet gerekir. Belki çoğunluğu ne yaparsak yapalım fayda etmeyecek, yine helak olacaktır. Fakat belki o insan yunus kavmi meşreplidirde; İçlerindeki onları terk etmiş bulunan rasülü yardım ile galip gelir. böyle bir ihtimal mevcuttur.

Unutmayalımki; her kavim içindeki Rasullerden, birbirine yardım için söz alındı.

Bu savaşa katılın veya katkıda bulunun. Çalışmak işte buna çalışmaktır. Güzeli kazanmak için çalışmaktır bu çalışmada birbirine yardım ve katkıda bulunmak, birbiri ile iyilikte yarışmak gerekir.

Turgut SAK