ÇÖLDE bir kum tanesi...

Bir varmış bir yokmuş;çok eskilerde, hayatın büyülü olduğu bir zamanda yaşayan bir kum tanesi varmış. Dünyadaki en büyük çölde, milyarlarca kum tanesi arasında belki de en hayâlperestiymiş!!!

O kadar hayâlciymiş ki, bir kurduğu hayâli bir daha kurmaz imiş. Çöl çok büyük olsa da yaşadığı çevre çok küçükmüş. Hep yeni şeyler yaşamak istiyormuş; fakat ne buna kuvveti yetiyormuş ne de içinde bulunduğu çevre izin veriyormuş.

Kum arkadaşlarının sayısı, onu geçmezmiş. Bunlar hayatlarını neşe ve eğlence içinde geçirip yaşamın amacını hep biraz daha mutlu olabilmek zannederlermiş.

Günlerden bir gün, onlar mutluluk hayâllerine devam ederken çölde bir rüzgâr esmiş. Ama ne rüzgâr!.. Eşi benzeri görülmemiş!.. Kum arkadaşlar, birbirlerine sarılmışlar, çok korkmuşlar ayrılacağız diye... Ağlamışlar yalvarmışlar Tanrılarına, “ne olur, bizi ayırma!” diye... Ne var ki, rüzgâr ayırmış onları , belki de bir daha bulamayacakları sekilde !..

Her biri tek başına kalmış koca sahrada...

Başlarına gelecek en büyük belâ olarak düşünmüş her biri bu olayı!..

En çok üzülen de, bizim hayâlperest kum tanesi olmuş .

Günlerce yememiş , içmemiş , gezmemiş , uyumamış. Sadece düşünmüş , düşünmüş , düşünmüş... “Acaba ne yapacağım bundan sonra?” diye sordukça açılmış,açıldıkça genişlemiş bilinci ve idrâki ...

Yalnızlığını düşünmüş; milyarlarca kum tanesi içinde yalnızmış. Çölü düşünmüş ne kadar büyükmüş! Aklının alamayacağı kadar büyükmüş!..

Hiç konuşmak gelmiyormuş içinden ,düşündükçe şaşıyormuş o büyüklüğe!..

Kendisi ne kadar da küçükmüş!..

Düşünmüş , düşünmüş , düşünmüş...Hayretlere salmış kendini .

Öyle bir hâle dalmış ki, kendi bile ne olduğunu anlamamış!..

Böylece, günler ayları, aylar yılları takip etmiş.

Bir ara kendine gelmiş; ondan sonra yalnızlığın kadrini bilmiş.

Karar vermiş “daha çok öğrenmeliyim” diye... Aramış bir bileni, günlerce aylarca yıllarca... Tek emeli bu olmuş .

Sormuş bütün kumlara “nasıl öğrenirim ?”diye . Kumlardan biri, cevap vermiş; “aradığın, bu çölde bir kum tanesi; ama istediğin her şeyi verir sana .Bütün ilim onda; yalnız,çok araman lazım!”

Bizim hayâlperest,aramaya başlamış.Günler ayları, aylar yılları kovalamış.

Neredeyse, bütün çölü dolaşmış. Rüzgâr, onu bir oraya atmış, bir buraya... Neyse ,sonunda bulmuş aradığı bilge kumu, anlatmış ona tek isteğini. Bilge kum, “bekle” demiş;”ama beklerken hiç bir şey sorma”.

Günler geçmiş aylar ,yıllar geçmiş, ne bir kelime konuşmuş ne de bir şey istemiş. Sadece susmuş, sustukça düşünmüş, düşündükçe açılmış; açıldıkça yayılmış.

Sahrayı düşünmüş; kendine göre sonsuz olan sahranın dahi bir sonunun olduğunu... Sonra dönmüş, sormuş kendine:

‘Ben kimim ?’ diye ‘Nereden geldim, nereye gidiyorum?’ ‘Niçin geldim

buraya bir kum tanesi olarak?’

Bu sorular, bilincini ve idrakini allak bullak etmiş. Yine de susmuş. Hâlini hisseden bilge kum,

‘Ne hissediyorsan o’sun sen!..’ demiş.

Önce, kavrayamamış ne demek istediğini. Rüzgâr olduğunu hayâl etmiş. Çok hoşuna gitmiş; ama hayâlleri yine de sınırlıymış  o şekilde bile çölün dışına çıkamamış.

Anlamış biraz olsun, bilge kumu!..

Bir gece bilge kum gelmiş, bizimkinin yanına, “bak “demiş “yukarıya!”

bakmış ,o güne kadar bakmadığı yukarıya, inanamamış, çöl büyük; ama ne önemi kaldı ki sonsuz gökyüzünün yanında !..

Ondan sonra, devam etmiş bilge kum;

“Arama hiç boşuna dışarıda!..

Aradığın, kendinde...Özünde bulduğun da dışarıda...

Her şey sende, özünde .

Kâinât sende, özünde.!..

Bu bilge sözler, onu yine düşündürmüş. Öyle bir

hâle dalmış ki, sırf o hâl olmuş. Ne kum kalmış gözünde ,

ne çöl ne de yıldızlar... Sadece kendi kalmış; bir başına, tek başına derken, bir an

kendine gelmiş . Bakmış, bilge kuma... Yanında sanki bir hiçmiş!..

Anlayamamış O’nun bu hâlini. Bir şey de soramamış . Anlamış,

yaşadığı hâlin bilge kuma göre, sonsuzda bir damla olduğunu. Yine

beklemiş sabırla yıllarca!!!

En sonunda söylemiş bilge kum ona : ‘Alemlerin

aslı hayâldir, var olan hiçtir.Hiçin dahi varlığından bahsedilemez.

Özün özü budur; yolun sonu yokluktur.’

Bunu duyan hayâlperest kumda ne hayâl kalmış kuracak, ne de düşünce... Hepsi yok olmuş hiçlik denizinde... Kendi de yok olmuş, varsaydığı varlığı da...

HİC!!!!!

Hasan Demir     
İTÜ Fizik Müh.    
Son sınıf Öğrencisi    

30-8-1998    
İstanbul