Dolmuş!..

 

Çok değil bundan dört veya beş yıl önce , Üsküdar Kadıköy arası ve Kadıköy Bağdat Caddesi hattında çalışan koca koca , eskimişlikle /müzelik olma arasında gidip gelen Amerikan arabaları vardı.

Sahibinin zevki ve titizliğine endekslenmiş bir şekilde bazen binmekten zevk aldığınız bazen de size eziyet gibi gelen bu kısa seyahatlerde orta koltukla arka koltuk arasına sıkıştırılmış, katlanabilir koltuklara oturmak veya bir arkasına geçmek akrobatik hareketlerle mümkün olmaktaydı.

Özellikle şoförün yanına oturduğumda ve bir kişilik oturulacak yerde iki kişi olduğumuzdan, bir yandan vites hareketlerini yapan adamı engellememek için dizimi vitesle organize bir şekilde çalıştırırken, bir yandan da ibrelerinin her biri ölmeden önce ölmüş müşirlere bakar, hareketsizliklerini hayatımın durağanlığı ile özdeşleştirirdim ve sorardım kendi kendime:

Bu koca ve çoğu kirli arabalara neden “DOLMUŞ” ismi verilmişti?..

“Dolmak” fiili  hayatıma, en çok ilkokul yaşlarımda, daha görmemişlik dönemlerimde, gecekondu mahallemize bir türlü gelmeyen suyu evimizden yaklaşık beş yüz metre ileride bulunan, hatta kendilerine has bir isimleri bulunan Acı Su ve Tatlı Su çeşmelerinden büyük plastik kaplar ve ortalarına çakılmış odunları kulp olarak kullandığımız yağ tenekeleriyle evimize su taşımak için sıraya geçtiğimiz zamanlarda girmişti.

Nedense Tatlı Su önündeki kuyruk, Acı Su önünde olandan daha uzun olurdu.
Ve “dolmak” fiili orada ilk defa kelime hazinemde önemlice yer etti.

Neden bu araçlara “Dolmuş”” denmişti de “Dolacak” veya “Dolabilir” ya da “Dolar” denmemişti?..

Su tesisatları çekildi , evlerimizin odalarında sular akmaya başladı ve artık Acı Su ile Tatlı Su kimsenin kabını dolduramamanın hüznü ile, çeşmelerinden akan suyu kuruttular , en son gördüğümde hayata küsmüş ve ancak duvarlarında birkaç siyasi propaganda sözcüğünün eciş bücüş karalandığı bir köhneliğe bürünmüşlerdi.

“Dolma” fiili daha sonraki dönemlerde de hayatımda karşıma çıktı. Ama bu sefer, çocukluğumda olduğu gibi saf ve güzel  değil; daha politik,  daha acımasız…

Arkadaşlarım okulda dolduruşa getiriyorlardı , kız arkadaşlarım dışarıda dolduruşa getiriyorlardı , siyaset adamları dolmuşa getiriyorlardı, medya gazete ve TV dolmuşa getiriyordu, camilerde hocalar insanları dolmuşa getiriyor , öğreticileri öğrenenlerini dolduruyorlardı , yine bir yerlerde suların odalara girmediği evlerde ufak ve naif çocuklar vitaminsizliklerinin kendini ele verdiği en belirgin yerleri olan soluk derili beyaz elleri ile bu sefer daha modern kapları dolduruyorlardı.

Aslında bir ülkenin kültür seviyesinin gerçek göstergesi ne okuduğu kitap , ne de kullandığı kelime sayısıdır.Günlük yaşamda en önemli ölçü bence, “dolmuşa gelmeme” oranıdır.
Tüm eğitim, öğretim sistemleri ve özellikle dinler, insanı dolmuşa gelmemesi için yapılandırmalı , salt ve evrensel bilgileri alan insan, veri tabanını oluşturduktan sonra, artık bu orijin yapılanma ile olayları analiz edip , yorumlarını ona göre yapmalı, orijin bilgilerle kendi gerçeğini doya doya yaşamalı idi.

Elbette bu çok zor ve çoğu zaman imkânsızdı , özellikle telekomünikasyonun son derece hızlı ve etkin olduğu bu dönemde, artık “dolmuşa gelmek” deyimi “kamuoyu oluşturmak”  şeklinde “rename” oldu; ancak ismi değişti, içeriği değil.

Bunun en açık örneği Sayın Sezer’in bir kısım basın organının ve özellikle hükümetin , askerin oluşturmak istediği “Kamuoyu” oyununa gelmeyip evrenselliği mutlak olan hukuk ilkesinden sapmaması idi. Dolmuşa gelmemişti Sayın Sezer.

Kesinlikle bir bedeli olmalı idi dolmuşa gelmemenin , bazen ödenmesi ağır olsa da...

Acı Suyun önü neden daha az kalabalık , Tatlı Suyunki neden daha kalabalıktı yıllar sonra anlamıştım.

Acı Su boğazları yakıyor , dilin tadını bozuyordu, onunla ne çay ne yemek yapılıyor, sadece tuvaletler temizleniyor , bulaşıklar yıkanıyor , bahçemizdeki güller sulanıyordu. Tatlı Su ise herkes tarafından kolayca içiliyor ,herkesin  boğazından yağ gibi kayıyor, dillerinde tat bırakıyordu.

Tatlı Su herkesi dolmuşa getiriyor , Acı Su pek rağbet görmüyordu. Ama nedense ben hep Acı Su kuyruğunda buluyordum kendimi...
Belki , talibi az olduğu ve çabuk sıra geldiği için, belki de hayatta beni Dolmuşa Getirmek  istemeyenlerin  ilki olduğu için…

Hayrettin Zor
28/08/2000