Maddi Beden - Manevi Beden

İnsanda beden görünen, ruh ise görünmeyen alem olarak yaratılmıştır. Görünmeyen aleme günümüzde enerji adı verilmektedir. Eskiden şems-i mutlak denirdi ve insanın, bu güneşin bir ışın hüzmesinden ibaret olduğu söylenirdi.

Mananın hakimiyeti madde sayesinde belli olur. Bu nedenle beden, ruh ve aklın kendini gösterebilmesi için gerekli kap, bir alet olarak düşünülmelidir. İnsan bu alete iyi bakarsa, o zaman “Alet yapar, el övünür” atasözü gereğince ruh da, akıl da kendini daha iyi göstermeye başlar.

Kainatta genel bir kural olarak, hakikat hayalde gizlenmiş, hayalse hakikata perde olmuştur. Hakikat tecelli etmezse, hayal ne kımıldayabilir, ne de konuşabilir. Onun için Hakk – halk ilişkisi, aynen karagöz oyunundaki karagöz oynatıcısı ile karagöz ilişkisine benzer. Hakk perde arkasından kitabını okumazsa, halkın gıkı bile çıkamaz.

Beden, Hakk’ın suretidir. Ama onda nefis, yani şehvet de olduğu için şehvete esir olan beden çok süflidir. Ancak, aynı bedenin, süflilikten kurtulduğu takdirde çok ulvi olduğunu da bilmek gerekir.

Maddi insan bedeninin kainattan meydana gelmiş olduğu kimsenin itiraz edemeyeceği bir gerçektir. Son zamanlarda bu bedende altmış trilyon hücre, yüz bin kilometre kan damarı ve her kadının yumurtalıklarında kırk bin yumurta hücresi bulunduğu söylenmektedir.

Darwin ve taraftarları, sadece bu bedeni görüp ,içteki nefhayı ilahiyi gözardı ederek insanın maymundan geldiğini iddia ederler. Biz ise bu bedenin, içteki o nefha için bir elbiseden ibaret olduğunu söyleriz. Çünkü bizi insan yapan şey, ilk yaratılan olarak zikredilen o cevherdir. Gerisi sonradan ve nur olan insan için yaratılmıştır.Darwincilerin anlattıkları sadece elbisedir. “Dünya denilen iki kapılı bir handır bu / Her gelen camesin kor, bir camekandır bu” diyen, dünyanın bir ucundan girilip diğer ucundan çıkılıncaya kadarki süre içinde, girerken bize bir elbise verdiğini, bizim de çıkarken bu elbiseyi asıp gittiğimizi anlatmak istemiştir.

İnsanların çoğu “beden” dendiğinde etten, kemikten yapılmış olanın dışında bir şey düşünemiyor. Halbuki bedenin gerçeği bu değildir. Bedenimizin isimlendirilmiş bir mana yönü vardır ki esas beden budur.

İnsanın maddi bedeni ve bu bedenle geçirdiği yaşamı Kur’an’da “Gece” <92-1>,<93-2> diye geçmektedir. İnsanın karanlık olan kısmı budur. Ruh veya canı ise aydınlık aleme aittir. Bedenin de, ulvi ve süfli kısımları vardır. Bunlar göbekle birbirinden ayrılmıştır. Allah, insanları, ulvi taraftan verdiği sütle besleyip, geliştirmektedir.

Bedenin süfli taraflarını atamayız. Çünkü oradan nesli idame ettiren nur yaratılmakta, yani “Karanlıktan nur çıkarır” <2-257> gerçekleştirilmektedir. Bu sebeplede karanlığı da inkar etmemek, lüzumsuz saymamak lazımdır. Zira o karanlık, nurunun şiddetinden siyah görünmektedir ve Hacer-i Esved gibi çok değerlidir. Bu yüzden örtme zarureti doğmuştur.

Beden denen bu yapı insanın, Allah tarafından yapılmış esas kabridir. Bunun içinde neler gizlidir neler… Onları gizleyen hicab-ı kibriyadır. Kimse kimsenin gönlünden geçenin ne olduğunu bilemez. İnsan-ı kamil hariç… Çünkü onun ileride bahsetmeyi düşündüğüm gibi, sekiz çeşit görüşü vardır.

Beden denilen bu kabirde “Bin bir adlı Mehmet” denen tüm esmalar vardır. Münker, nekir melekleri (pozitif ve negatiflikler) bu bedendedir ve her an insana zıt emirler vermektedirler.

İnsan bedeni davul gibidir. Tokmağı vurmadan ses çıkatmaz. Onu içinden bir tokmaklayan vardır ama biz tokmaklayanı göremediğimiz için davuldan bu ses nasıl çıkıyor diye merak ediyoruz. Doğuşatlar ve ilhamlar, o içten gelen vuruşun sonucudur. Tokmak kuvvetli vurursa insanın konuşmaları bile vecize yahut şiir şeklinde olur. İstek,arzu ve duaların amacı, bu tokmağı harekete geçirmektir.

“Deveye boynun neden eğri diye sormuşlar. Nerem doğru ki diye cevap vermiş” diye bir söz vardır. Burada deve diye nitelendirilen şey dışarıdan bakıldığında bir sürü eğrilikleri görülen bu bedendir.Bu sembollerin ortaya çıkarılışının nedeni insanları düşünmeye sevk etmek ve uyandırmaya çalışmaktır.

İnsanın “vücud-u mevhube ” diye adlandırılan ve kendinin hiç bir dahli olmaksızın, Allah tarafından ona bahşedilmiş olan bu kesif bedeni dışında bir de “vücud-u müktesebe diye isimlendirilen ve yaşantısı boyunca kendi çabalarıyla meydana getirdiği latif bir ahiret vücudu vardır. Bu vücudun nasıl oluştuğundan ileriki bahislerde geniş bir şekilde bahsedileceği için burada sadece bir giriş yapılmıştır.Tekrar görüşmek dileğiyle.Allah muininiz olsun

Lütfi Filiz - Noktanın Sonsuzluğu'dan

Bülent