Bizim Evin Penceresine Takılanlar

 

Evim , beş katlı bir apartmanın zemine bitişik giriş katında konumlanmış , apartmanımız tapuda “kârgir bina” olarak geçiyor.

İki caddenin kesiştiği köşede , mütevazı ve her an belediyeciler tarafından ırzına geçilmesi muhtemel bir bahçesi var. 

Bahçe hafif bakımlı , ağırlıklı bakımsız...Zira, onunla ilgilenen sadece bir veya iki kişi var.
“Bakarsan bağ olur , bakmazsan dağ olur” atasözünü tüm gün zikreden, sık rastlanır bahçelerden.

Odaların penceresinden fırlatılan istemsiz bakışlar, yoldan geçenlerin ancak belini nişanlayabiliyor.
Giriş katı, ama aydınlık , giriş katı, ama parlak , giriş katı ama ferah...
Sanırım pozitif bir ley hattı üzerine kurulu  ya da pozitif bir ley hattı altında ...
Nasıl mütalaa edebilirsen et!..

Sevgililer geliyor, çifte kumrular . Duvarlara bitişik hiza oturup  kızların boynuna kolunu atan erkekler veya utangaçlığını cilve kisvesine sokan , fingirdek kızlar... 

Bazen apartmanın gecenin karanlığındaki gölgesine sığınmış , şoför camı numunelik bir açıklıkta , içeriden çıkan sigara dumanını doğrulayan, karanlıkta kedi gözü sigara izmaritleri , hafif öpüşmeler ve kaçamak vücut oyunları.

Apartmanımızın etrafına fırlatılan bakışların ağına düşürdüğü birçok  manzaradan birkaçı bunlar.

Dün işten erken gelmiş, sabah ve öğlen ışığının odaya girip doktorun eve girmemesi batıl inancı ile yarım açık bıraktığım  perdeleri , dışarıyı kendimden perdelemek için kapatmak üzere bir atılım   yapmıştım ki, bakışlarım bir çifte mıhlandı. 

Ama durum bu sefer oldukça farklı idi. Kız oğlanı umursamazlık rüzgârı ile döverken , oğlan da atalarından gelen genetik intikalin kendine taktığı madalyondan aldığı cesaretle kızı sağ kolunun  arasına sıkıştırmış , hafif Hizbullah benzeri bir organik bağ atmış , ara sıra da hafif yumruklar savuruyordu.

Kız ise kendinden beklenmez bir cesaretle , rakibini yoran bir boksör edası içinde yumruklara tepkisiz kalıyor ve gerçekten de, fırsatını bulup asıl oğlanın boşluğunu yakalayınca, ŞAP diye tokatı patlatıyor, asıl oğlandan gelen artçı ve sert yumruklara da göğüs geriyordu.

Belki bu gençler , flört döneminde idi ve bence çok şanslı olmalıydılar, zira birbirlerini dövebilecek kadar çok kısa zamanda tanımaları bitişi mümkünleştirecek ve bir başka denemeye yelken açabileceklerdi. Ya da nişanlıysalar, ufak aldım-verdim maddiyatçılığı ile geçiştirilecekti. Evli iseler gerisini düşünemiyorum, düşünmek de istemiyorum.

Ama sorun neydi ki ? Sanırım hepinizin aklından birkaç konu şimdiden geçmiştir. Belki bazı hatıralarınız da gelip önden , yandan sizi kakmaya başlamıştır bile.... 
Kız iş yerinden veya okuldan bir erkek arkadaşı ile bir çay bahçesi veya kafeye çıkmış ve oğlanın arkadaş veya akraba paparazileri tarafından gammazlanmış olunabilirdi.
Veya ailelerin varolmalarının dayanılmaz ağırlığının uyguladığı basınçla , düşmanı içten kır politikası işlemiş , istenmeyen damat veya istenmeyen kız komplosu tutturulmuş olunabilirdi.
Ne olursa olsun, sonuçta tüm hasılat bu iki gencin bedeninden toplanıyordu.

Neyse, perdeyi kapattım, dışarıdan perdelendim. Çift, bakışlarımın ateş hattından çıkıp gidiverdi.

‘Arkası yarın’ şeklinde , ertesi gün aynı çift bu sefer çalışma odamın penceresinden içeri girdi.
İnsanlar aynı iki insandı, muhit aynı muhitti , saatler bile neredeyse aynı idi , kıyafetleri yine aynı kıyafetti , ancak bu sefer oğlan kızın kafasını  kuş tüyü misali, kollarının arasına yaslamış bir şekilde bulutlar üzerinde imiş gibi götürüyordu.

Neydi değişen?... Sadece 1140 dakika içinde, nasıl olmuştu da dün birbirlerini dövenler yerine, bugün sevenler gelmişti. Ya da yarın artık yine geri gelemeyecekler miydi birbirlerini dövenler?..

Sanırım , bir anlık öfke, bir anlık kızgınlık, duygularımızı çabucak ateşliyor ve organlarımızı birbirimize karşı bir torpido veya güdümlü mermi gibi harekete geçirmeye neden oluyordu.

Bunun biyokimyasal bir hareketlenme olduğu kesindi , dışarıdan alınan ve alışkanlıklarımıza ters gelen birtakım tesirler beyinde nöronlar arası kısa devre oluşturuyor,bedenin hormonlara teslim olmasına yol açıyor, bunun akabinde de bir sürü zincirleme reaksiyon sonucu fiiller ortaya çıkıyordu.

Bazen geriye dönülmesi mümkün olmayan pişmanlıklara vesile olacak fiiller...

Yukarıda yarı mizah , yarı trajedi şeklinde anlatılan gibi daha bir sürü olay  hayatımızı delip geçiyor ve bizden insanlığımıza dair bir parçayı da yanında alıp değersizlikler denizinde çürümeye mahkum ediyor .

“Öfkelendiğinizde , ayakta iseniz oturunuz ; oturuyorsanız yan yatıp uzanınız”
Hadisi Şerifinde ise, öfke ve kızgınlık anında beyinde oluşacak nöronlar arası kısa devreden dolayı hasar gören beynin  bir an önce kan ile takviye edilerek , bloke olmasını önleyecek veya asgari seviyeye düşürülmesine yardımcı olacak hormonal değil,  akla dayalı bir fiil ortaya koymak prensibi oluşturulacaktır.

“Allah kulunun aklını başından alır ve bir fiili yaptırır, daha sonra da aklını ona tekrar iade eder ve o kişi ‘tüh ben bu fiili nasıl işledim der’ , pişman olur...”
Bu Kudsi Hadis’te , yukarıda göklerdeki bir sadist tanrıdan değil de, beyinde tebarüz eden bu biyokimyasal işlemden  söz edilmekte sanırım...

Şu an ayakta iseniz....
İlk planda oturmak ,
Daha sonra da yan yatmak ve  uzanmak var sanırım....
Veya tersi !....

Hayrettin ZOR
28/03/2000