Sutopu ve Aydaki Adam

21.33m boyutlarında havuz içersinde oynanan iki  kale ve yedek oyuncularıyla beraber on üçü bulan oyuncu adediyle dünyanın en zor ikinci sporu sayılan (birincisi buz hokeyi) takım sporundan bahsediyorum...

Üç tarafı suyla çevrili ülkemizde maalesef bu spor hakkettiği yere gelememiş, hiç tarafı denizlerle çevrili ülkelerden bu sporu geliştirmemiz için antrenörler gelmesine rağmen, herhalde ülkemizdeki spor ve spora bakış zihniyetinin dört tarafı birden çevrili olması yüzünden popülarite ve kalite olarak pek bir değişme sağlanamamış.

Sutopu oynadığım dönemlerde, uzun yıllar bu sporda başarısını sürdüren bir kulüpte oynamanın verdiği özgeçmişimle beraber,bu noktalara gelene kadarki gelişim sürecinden aldığım heyecan ve olaylar, yaşam felsefemin oluşumunda büyük rol oynamıştı.

Bu spora başladığım 80’ li yılların başında henüz sadece bir yaz sporu olarak nitelendirilen ve sadece açık havuzlarda oynanabilen sutopunda İYİK kısaltma adıyla anılan İstanbul Yüzme İhtisas Kulübü,bu sporu hem yaz hem de kış aylarında sürdürebilecek tesise sahip olduğundan ve o dönemde sahip olduğu genetikten gelen kabiliyet ve güce sahip olan kişilerden kurulu takımını uzun seneler koruyabilmesinden sanırım; o yıllarda uzun süren bir başarılar silsilesiyle adından söz ettirmeyi başarmıştı.

O zamanlarda bu takımı yenebilmek, bizim için hayaldi,dolayısıyla ilk olarak tesis sorununu ele alarak işe başlayan kulübümün idarecileri,daha sonra bu takıma karşı gerekli kondisyon, taktik ve tekniği verebilecek sutopunda dünya üzerinde söz sahibi ülke olan Macaristan’dan bir antrenör getirerek bu soruna en yakın çözümü bulmuşlardı..

Bizler de bu heyecan ile daha ilk maçımızda hocamızın vereceği taktikleri can kulağıyla dinleyerek bırakın galip gelmeyi; maçları aynı güç  ve oyun dengesine taşıyamamanın verdiği handikapla acaba daha başka ne gibi taktikler uygulayabiliriz diye bir sutopu profesörü olan hocamızı sıkıştırmaya başlamıştık bile…Bu hassas taktikler, genel taktiklerin çok dışında aynı güç, teknik ve kondisyondaki takımlarda bile çok nadir uygulanan  taktikleri anlattığında hayretler içersinde dinlemiştik.

Suda bir ufak poşet içersindeki vücut kremini rakip takımdaki oyuncunun sırtına sürüp sonra onu hakeme şikayet edip kırmızı kart görmesini sağlamaktan tutun da,maçtan önce en iyi oyuncumuzu eli kırık gösterip rakip takıma farklı bir taktik ile sahaya çıkmasını sağlamaya kadar gidiyordu .

Tabi bu taktiklerin, oyun içersinde rakibimizi pek etkilemeyeceğini bildiğimiz için denememiştik bile.10’lu 20’li skorlarda geçen maçta belki 1 veya 2 gol fark ederdi,

Çünkü ana problem, rakiple önce aynı güç,teknik ve kondisyon gibi sporda kazanmayı gerektiren ana elementleri dengeledikten sonra belki bu taktiklere ihtiyaç duyulacağını  hocamız dahil hepimiz biliyorduk.

Ve bu olay kısa bir süre sonra gerçekleşti,şu anda bu takım, kurduğu sağlam alt yapı ile senelerce İYİK kulübünun yaptığını daha sağlam temellere oturtturarak senelerce sürdürmeyi başardı; hatta diğer takımlar geç bile olsa bunun farkına varıp aynı sistemi kurmaktaki uğraşları bir noktaya gelmekle beraber,bazı noksanlıkları olacak ki  bir süre önce bu sporu bıraktığım kulübüm sistemin başarısıyla paralel olarak birincilik kürsüsünden henüz inmedi.

Fakat buna rağmen, bu sporda gerekli yayılmayı sağlayamayarak  tesis,antrenör ve idarecilere bağlı bilinçli seçici bir altyapı organizasyonu kurulamayacağından ve gerekli popülariteyi yakalayamayacağından; benim yakaladığım dostluk,paylaşma,takım ruhuyla kazanma veya kaybetme,organize etme ve taktiklerle hayatıma devam etmekteyim….

Peki, ya aydaki adam kim?

Başrolünü hayatı oyun ve eğlence gibi gören ünlü bir komedyen olan Andy Kaufman’ı canlandıran ve yine ünlü bir komedyen olan Jim Carey’in oynadığı bir film. İzleyenler bilirler, Andy Kaufman, sıradışılığı her zaman bir yaşam tarzı olarak benimsemiş ve komedi tarzını da bu sıradışı olaylarla insanları hep şaşırtarak onları güldürmeyi ve düşündürmeyi  hedeflemişti.Tabi bu sıradışılık, her şeyde olduğu gibi önce tepki ile karşılanmasına rağmen tarzı, izleyenler tarafından benimsenmiş ve insanların onu her zaman için bir sonraki planda hangi konum veya espride çıkacağını tahmin edememesi , onların hep bir adım önünde olması ve kendisinin de senaryo içinde bir senaryo yaratması, hayatı eğlenerek ve gülerek geçirmesi yaşam  felsefesini oluşturmuştu…

Öyle ki, yakalandığı amansız kanser hastalığında en yakınındakiler bile acaba yine bir espri mi hazırlıyor düşüncesinde ölene kadar bunun bir senaryo olduğunu düşünmüşler ve filmde de kullandığı ikinci tiplemenin öldükten sonra gösterisine devam etmesi bu hastalığa gerçekten yakalanmadı ve ölmedi şüphelerine de açık bir kapı bırakarak son kozunu da oynamıştı…

Mistik alanda sürekli tekrarlanan bir söz var, dünya hayatı bir oyun ve eğlencedir  diye ve yine  mistik alanda sözü edilen insanlar var yaşam sistemini çözmüş evrensel öze ermiş diye tabir edilen.Ve bu insanlar düz bir çizgi dahilinde yaşayan insanların hep önünde oldukları, hatta dünyayı bir oyun ve eğlence yeri gibi görerek insanların yaşamlarında onları şaşırtmaları kadar hayat oyununda gerek güç, gerekse teknik ve strateji olarak çok önde oldukları yine mistik verilere göre apaçık aşikar.

Uyguladıkları teknik ve stratejilerin sıradan insanların uzaktan bakıp uygulamaya çalışması, sanırım bizim zamanında yeterli güç ve kondisyona erişmeden çok fevkimizde olan takımı yenmekteki çabamızdan fazla olamazdı; belki bir veya iki gol daha fazla…

Ama sanırım, tüm çaba yüzeysel veya maceraperestlikten öte bu yaşam modelindeki ana element olan insanın kendini tanıması ve yaşam sistemini çözmesiyle beraber aradaki bağlantıları kurabilmesiyle varolan elementlerinin oluşmasıyla dengelenebilecekti.

Sutopu oyunuyla başlayan hayatımı,Andy gibi dünyayı eğlenceye dökebilmekti amacım ,sutopu profesorünü sıkıştırıp en ince taktik ve stratejileri almak için ki gayretim şimdilerde ise yaşam sistemini çözen profesörleri bulup sıkıştırarak hassas taktik ve stratejileri alarak eğlenceye ortak olmak.

Kalın sağlıcakla;

by Enis Güller
02/11/2000