Gerçek ve Hayal

 

Gerçek; mevcut olan değişmeyen sistem ve düzendir. Kişisel hayal ise; kendi  genetiğimizin ve programlanmamız neticesinde oluşan yoğun istek ve arzulardan, beynimizin sığındığı kendi sanal alemidir. Kişilerin algıladıkları frekanslar deşifre edilerek beyindeki hayal bölgesinde şekilleniyor. Mesele; deşifre edileni şekillendirirken orijinali muhafaza ederek, sistemle bütünleştirerek hayalde gerçekçi bir biçimde devamlılığını muhafaza edip, gerçekleşecekleri hayal etmiş olmaktır.

Yoksa, şekillendirdiklerimizi hayalimizin hayalinde çeşitli kişisel program neticesindeki  yorumlarla farklı şekillere dönüştürürüz. Bu da ileride bizde çeşitli yanmalara yol açar,  şayet uyanmak istiyorsak.
“Bebekler Aşk’la emzirilir ki, büyüyüp Allah’a ersinler” diye...  Fakat bir çoğumuz sürekli Aşk’la emzirilmek istendik hiç büyümemecesine. Bunun akabinde ağzımıza acı biber  sürülünce isyana kalktık. Olaylara “Allah’ın sisteminde asla değişiklik olmaz.” prensibiyle değil, kendi kendimize olan duygusallıkla bakıp her yaptığımız  sözde hizmetin dereceleri olan karşılığını hayalimizdeki tanrımızdan ya da Evliyamızdan bekleyerek baktık.

Sürekli dıştan bir etki beklentisiyle kendi özümüzdekine gerçekçi bir biçimde yönelip  yüzleşmekten kaçındık. Yalnızlıktan korktuk, yalnız kalmaktan, yüzleşeceğimiz kendi  yalnızlığımızdır, kendi kendimizdir. Ama bize uyutulmak, ninnilerle sallanmak daha kolay geliyor. Ve hayalimizde istediğimiz gibi tanrımızı, evliyamızı oluşturuyor onu seviyor ve onunla beraber oluyoruz. Evet kendisinden korkanlar, bir hayal girdabında sürekli dozajını arttırmak zorunda kalıyorlar.

Oysa Rasûller halkını uyandırmak için görevlerini ifşa ederler, uyutmak için değil. Uyumak isteyenler, kendinden korkanlar, bu halktan değillerdir. Rasûllerin öğretileri; asalaklığı kendini bilmezliği teşvik değil, kendini bilmeyi, mevcut sistemi şuurlu bir biçimde yaşamı  oluşturmaktır Halifetullah gereği...
Uyanıp gerçeklerle karşılaştırılmamız için ayağımıza basılınca çığlığı basıp yine olan bitenden habersiz, hayalimizdeki Tanrımızı ve Evliyamızı yermeye suçlamaya başlıyoruz.

Tapınakta olmadığımızı anlayıp şuurlu, aklı başında, ne yaptığımızın bilincinde olmalıyız.  Başımızı kumdan çıkarıp çevremizdeki senaryoları algılayarak uyanıp rolümüze şuurlu olarak  devam etmeliyiz.
Zevzekliği bırakıp, oyun bahçesinde olmadığımızın bilincine varalım artık. Sözüm,  yazılanları kendisinde bulanlaradır.

Nervin Yondu
01/05/1998