Demiri Yumuşatmak

 

Hadid (demir) suresindeki 16. Ayette;”...onların üzerinden uzun zaman geçti de kalpleri KATILAŞTI....” ifadesi bulunmaktadır.

Hadid (demir) ise en katı maddeleri, sert ve şiddetli tutumları temsil eder.

İsra suresi 50 de : “deki: ister taş olun ister demir” ifadesinde, insanın ne kadar katılaştığının ifadesi bulunmaktadır.

Aynı surede (hadid-demir suresinde) İbrahim aleyhisselamın ismi geçmektedir. İbrahim, dinin yalnızca Allaha tahsis edilmesini ve istisnasız olarak ondan başkalarının vekil edinilmemesini temsil eden bir isimdir. Ki; Allah, Rasulallah aleyhisselatü vesselama dahi onun dinine uymasını emretmiştir. (nahl: 123)

Aynı hadid suresinde adı geçen Nuh aleyhisselamın muhatapları ise yüzyıllarca süren katı tutumları ve inadı temsil eder.

Davud ve İsa aleyhisselam, aynı dilden israil oğullarına hitab ediyor. (5:78)

İsa, kavlül hak olan, hak söz, sade vahyin, yani kuran ruhunun temsilidir. Davud aleyhisselam, hak söz olan kuranın sözüyle konuşan, onunla hükmeden ve kendi milletinin diliyle hitap eden, gerçek Allah halifesi insanı temsil ediyor.

Katılaşan kalpleri temsil eden hadid (demir) gibi tutumlar, ancak ahir zamandaki Allah halifesinin elinde ve eliyle yumuşatılır.

Aynı hadid suresi içinde demir hakkında belirtilen onda büyük şiddet ve menfaat vardır ifadesinde; katılaşan bu tutumların arkasında siyasal sertlik ve ekonomik, menfaatlerin bulunduğu, akledenlere bildirilen açık bir ihbardır.

Hadid:27. “Sonra bunların izinden ardarda rasullerimizi gönderdik. Meryem oğlu İsa'yı da arkalarından gönderdik, ona İncil'i verdik; ona uyanların kalplerine şefkat ve merhamet vermiştik. UYDURDUKLARI RUHBANLIĞA GELİNCE, ONU BİZ YAZMADIK. FAKAT KENDİLERİ ALLAH RIZASINI KAZANMAK İÇİN YAPTILAR. AMA BUNA DA GEREĞİ GİBİ UYMADILAR. Biz de onlardan iman edenle re mükâfatlarını verdik. İçlerinden çoğu da yoldan çıkmışlardır.”

Başörtüsü-Turban-Ruhbanlık Hakkında:

Hadid:16. “İman edenlerin Allah'ı anma ve O'ndan inen Kur'an sebebiyle kalplerinin ürpermesi zamanı daha gelmedi mi? ONLAR DAHA ÖNCE KENDİLERİNE KİTAP VERİLENLER GİBİ OLMASINLAR. Onların üzerinden uzun zaman geçti de KALPLERİ KATILAŞTI. Onlardan bir çoğu yoldan çıkmış kimselerdir.”

Meryem oğlu isa aleyhisselam, vahyin kirlerden temizlenenlere meshedici ve şifa verici, yanlışları düzelten, hastalıkları kaldıran hak manasını temsil eder. Ahir zamanda kuran ayetlerinin gerçek manası ortaya çıkınca, bozuk manayı temsil eden ve Allahtan başka kendisini uyulması gereken hüküm sahibi ilan eden mesih deccali öldürür. Ayete dikkat edilirse İsa, ard arda gelen rasullerin arkasından gönderiliyor. Gelecek olan mesih isanın temsil ettiği, vahyin hak manası olup (kavlul hak 19/34), isanın şahsı manevisidir. Gerçek söz açığa çıkınca üzerinde ihtilaf olunan bazı konular beyyinelerle açıklanmış olacaktır.

Asırlardır Allahın emri böyle olmamasına rağmen müslümanlar tarafından onun rızası gözetilerek abartılmış ve giderek maalesef ehli kitabın katılaşmış tutumlarına benzemiş uygulamalar günümüze kadar gelmiştir. Artık bilenlerin kuran ile uyarması zamanı gelmedimi?

Sura suresi: 10. “Ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyde hüküm vermek, Allah'a mahsustur. İşte, bu Allah, benim Rabbimdir. O'na dayandım ve O'na yönelirim.”

üzerinde asırlarca ihtilaf bulunan başörtüsü konusu;

Nur suresi 31. Ayet “....darabne Bihumurihinne ala cuyubihinne.......” burada görünen anlam:

“........ humurları ile yakaları üzerini örtsünler.........” veya “humurlarINI, yakalarını (yada yakalarıyla) örtsünler”

görünen anlam olan meyvenin üzerindeki kabuğu kaldırınca altından adeta meyvenin yenip içilecek asıl kısmı çıkmakta, gözler ve KULAKLAR açılmaktadır.

Darabne kelimesi örtüyü belirtmeden örtmek, perdelemek anlamında kullanılmış yani bu kelime aynı zamanda örtmek/perdemek olarak kullanılmış: kehf suresi 11: “......kulaklarını perdeledik......” ifadesinde şöyle geçiyor “fedarabna ala eezeenihim filkehfi sinine adede” (bak. Kehf suresi ayet 11)

“ALA eezenihim” deki ALA eki; üzerine değil, INI (kulaklarINI) anlamında kullanılmıştır.

Humur kelimesinin başındaki B harfi, kelimeyi şu iki anlama getiriyor:

humurları ile, “..... humurları ile yakaları üzerini örtsünler.....”

humurlar ını; “....humurlarını, yakalarının üzerini (veya yakalarıyla) örtsünler...”

darabne kelimesi örtmeyi söylüyor. Humurlarında, yakalarında (veya yakalarla) örtülmesini söylüyor.

Eğer humur örtü ise, örtüleriyle yakalarının üzerini örtsünler oluyor.

Şimdi iş kalıyor humur kelimesinin gerçek anlamını bulmaya:

HMR-hamr kelimesi içkidir.

fakat bir görüşe göre hamr kelimesi, hımar kelimesinden “zihni örten” manasından türemiş ve başı örttüğü için başörtüsü olmuştur. Yani içki kelimesi ve anlamı, zihni (başı) örtmesinden dolayıdır. Görüldüğü gibi bu yaklaşım, tamamen kuran dışı bir mantık yürütmeye dayanmaktadır. Halbuki İLİM, AYET gerçek ölçüdür, mantık ve zan yanıltabilir.

Diğer taraftan başörtüsü arapçada birkaç ayrı kelimedir, birisi “hımar” dır yani kelimenin içinde bir elif bulunuyor ki; yine baş örtüsü bu elife takılıyor. Yani humur-hamr kelimesinde elif yoktur.

Şimdi humur kelimesinin anlamını Allah ve Rasulüne soralım: toplam yedi ayette geçiyor.

Hımar yada başka bir başörtüsü kelimesi ise hiç geçmiyor. Yani Allah, buna bir delil indirmemiştir.

Bakara ayet 219 : içki

Maide 90 : içki

Maide 91 : içki

Yusuf 36 : içki

Yusuf 41 : içki

Nur 31 : humurlarını örtsünler

(ayetler; içkilerini/memelerini, yakaları üzerini veya yakalarıyla örtsünler diyor.)

Ve son söz: Muhammed / 15 : (cennet) içkisi.

Ayet, baş örtülerini değil, göğüslerini örtsünler anlamındadır.

“Ala cuyubi hinne” kelimesinde önemli bir hikmet ve belirtme daha bulunuyor.

Hicab - örtü konularında bildirilen, manevi ve mesafe mesajlı örtülerdir. Fakat burada bu örtünün, somut bir örtü - ÜZERE ve İLE - perdelemek olduğu, özellikle açıklanmış bulunmaktadır.

Burada içki kelimesinde bir incelik ve hikmet daha bulunuyor. İçki kelimesinde hem haram içki, hemde (muhammed suresi 15’te) belirtilen tertemiz cennet içkisi söz konusudur.

Şuna dikkat edilmelidirki; eğer, içilen anne sütüne haram karışmışsa bu içki, haram sınıfından, böyle bir pislik bulaşmamışsa tertemiz cennet içkisidir.

Bu ayette (nur:31), kadın humurlarının (göğüslerinin) hem doğal İÇKİ ve hemde doğal çekicilik yönüyle ZİNET özelliği mucizevi bir şekilde belirtilmiştir.

Burada Bi harfi kelimenin başındadır; kuranda iki yönde kullanılmıştır birisi İLE birisi INI.

Aynı ayet içinde yine: “zinetlerini belli etmek için ayaklarINI vurmasınlar” ifadesiyle Bi harfi, INI Anlamında kullanılmıştır. “ve la yadribne Bİercülihinne”

Dikkat edilecek çok önemli bir hususta şudurki; Ayet, zinet “YERLERİNİ” demiyor “ZİNETLERİNİ” örtsünler diyor. Dışarıdan doğal olarak belli olma hali müstesna diyor. Kadınların örttüğü halde yinede belli olan zinetleri, göğüsleridir. Ayetin sonunda da gizledikleri “zinetlerini” (zinet yerlerin i değil) belli etmek için ayaklarını vurmasınlar diyor. Açıkça zinetlerin KENDİSİNİN örtülmesi, gizlenmesi, sallanarak yürünmemesi emrediliyor.

Bir takım mantığa göre Bu zinetler dışarıdan takılan zinetler ve saklanacak, örtülecek, hatta belli etmemek için sallanılmayacak zinetler olsa; niye takılsın? ve eğer bu zineti takmazsan Neyi örteceksin? Neyi belli etmeyeceksin?

Allah akıl fikir versin.

10:100. “Allah'ın izni olmadan hiç kimse inanamaz. o, akıllarını kullanmayanları pislik kılar.”

Evet akıllarını kullanmayanlar kaçınılmaz olarak fitneye ve pisliğe bulaşır. Allahın dininden başka her türlü şiddet ve menfaat odaklarının ve islamın bütün insanların ortak dini olmasını engelleyen, onu yaşanmaz göstermeye ve kötü örnek haline getirmeye çalışan, Allah ve islam düşmanı tuzakların da aleti olur.

İsteyen hür iradeyle başörtüsü kullanabilir fakat bunu, dinin gereği gibi iddia edip yapmak, hakka riayetsizlik ve dine yapılan dünya çapında bir haksızlıktır.

Bu ayeti açıklayan anahtar, kehf suresi 11. Ayetteki Ashabı kehf ise asırlarca kulakları perdelenmiş fakat bir gün uyandırılacak olan, sadece Allaha sadık bir gurup insan olup bu ayetin örtü/perde kaldırıcı ve kilit açıcı anahtar özelliği ise Mucizevi bir olaydır.

Diğer taraftan bu insanlar, ahir zamanda kuran ayetlerinin ve manalarının yine kuran ile açılmasına yardımcı olacak bir gurubun mecazi tanıtımıdır ki sayılarını Allah bilir. Allah bizide bu gurup insanlardan eylesin, ilmimizi ve hayretimizi arttırsın.

Kehf,9. “Yoksa sen, Kehf ve Rakîm sahiple rinin âyetlerimizden bir acâipmi olduklarını sandın.”

Allaha Hamd ile başlayan kehf suresi başında abd üzerine indirilen kitapta bir eğrilik olmadığı açıkça bildiriliyor ve bilhassa hristiyan topluluğa mesajlar içeriyor fıtrat dini olan islamda acube, yamukluk yoktur. Bu mesajlar kuranın bozulmamış, saf, hak ruhu ile alındığında bütün hristiyanlar islamı kabul eder, güneş batıdan, ülkemiz ve dünyaya ise fecri sadık doğar. İnsanlığın kurtuluşu, saf fıtrat dini olan, din yalnızca Allaha tahsis edilmiş, hüküm Allaha teslim edilmiş islamın, kuranın şifa, müjde ve rahmet dolu ruhundadır.

Kehf suresinde, Allahın kelimelerini temsil eden şerefli bir rasulün seçilip hadisatın tevili ve tefsiri konusunda hikmetler olduğunun öğretilmesinde de hikmetler vardır. Kainattaki hadisatın ve kitapta yazılı kelimelerin sadece dış görünüşüne bakarak hüküm çıkarmak, insanı yanıltabilir. Allahın yarattığı kainat kitabında ve yazılı bir özeti olan kuranda ivece (yamukluk) yoktur.

Hadid:l9. “Allah'a ve peygamberlerine iman eden ler, (evet) işte onlar, Rableri yanında sözü özü doğru olanlar ve şehitlik mertebesine erenlerdir. Onların mükâfatları ve nûrları vardır. İnkâr edip de âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar da cehennemin adamlarıdır.”

Hadid:28. “Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve Rasulüne inanın ki O, size rahmetinden iki kat versin ve size ışığında yürüyeceğiniz bir nûr lütfetsin; sizi bağışlasın. Allah, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.”

Hadid:29. “Böylece kitap ehli, Allah'ın lütfundan hiçbir şey elde edemeyeceklerini bilsinler. Lütuf bütünüyle Allah'ın elindedir, onu dilediğine bahşeder. Allah, büyük lütuf sahibidir.”

---------------------

Ey müslümanlar, Hak, Muhammed aleyhissalatu vesselam ehlinin elindedir.

Ona sahip çıkalım. Ehli kitap gibi; ruhbanlık, Allahın helal kıldığını haram kılmak, Allahtan başkalarını rab edinmek ve ayetlerin bir kısmını kabul etmemek gibi, yolu yamultmayalım ki; ehli kitap, kendilerinde bir şey olmadığını bilsinler ve gerçeği kabul etsinler.

Şimdi iki yol var; birincisi: hayrı, Fatırı zül celalin TARİF VE TEFSİR ETTİĞİ haliyle kelimeleri kabul ve İMAN etmek.

İkincisi: müfessirler, araplar humura başörtüsü demiş vs. gibi çeşitli gerekçelerle KABUL ETMEMEK. (diğer ayetler ve kelimeler içinde böyledir.)

Üçüncü bir yol da kabul ettik demek, fakat aslında kabul etmem ektir.

Birinci yol; rabbimizden gelen açık beyyine ve basiret üzere hak yoldur.

Diğerleri; belirsizlik, tutarsızlık, fitne fesat, kullanılma ve ALDANMA yoludur.

Bu takdirde insan, Allahtan başka hüküm kaynaklarına sarılmış, Allahı bırakıp başkalarına tabi ol muş, dininde, Allahın hükmünde şirke ve pisliğe girmiştir.

Allahuteala bize OKU diyor okumuyoruz. İŞİT diyor işitmiyoruz. ANLA diyor anlamıyoruz. DÜŞÜN diyor düşünmüyoruz. Allahın ayetleri dururken ve dini ona tahsis etmek emrolumuşken, ondan başka herkese, din adına inanıyoruz.

Müslümanların ve insanlığın içinde bulunduğu şu acıklı durumlar, Allahın buna karşılık cezasından başka bir şeymidir?

Artık emrolunduğu gibi dini Allaha tahsis etmek ve Allahın hükmüyle hükmetmek zamanı gelmedimi?

İsa aleyhisselamın insanların evlerinde biriktirdiği ve sakladığı şeyleri haber vermesi neyi temsil eder; insanlar , Allahın ayetlerini duyduklarında zihinlerinde ve kalplerinde kabul ettikleri ve açığa vurmayıp gizledikleri sakat inançlar ve düşüncelerden bazılarını temsil eder . Bunlar;

1-) Kitabın, konulara ait bir hüküm içermediği yada birbiriyle alakasız olduğu,

2-) Ayetlerde -haşa- tutarsızlık bulunduğu zannı ,

3-) Furkanın herkes tarafından anlaşılamayacağı ,

4-) İnatla furkandan başka hüküm adamlarına bağlılık,

5-) Rasule, Allahın indiriğine tabi olun, başkalarına itibar etmeyin diyenlere senmi? Bizim gibi bir kişimi? rablerimizi (Allahtan başka hüküm kaynakları) terk ettireceksin, onlar düşünememişte senmi doğru söylersin demeleri,

6-) Hak söze değil, uydurmalara tabi olmaları , fakat bundan gafil olmaları, hanelerinde - zihinlerinde ateş biriktirirler fakat bilmezler.

7-) Allahın ellerinin bağlı olduğu, onun hüküm kapılarının kapalı olduğu zannı,

ve daha bir çok pislikler.

Bunlar, ayetlere yeterince inanamamış olanlardır.

Halbuki furkanı indiren, kainatı yaratan Allahtır. Onun ilminden en ufak bir şey kaçamaz. Zaten yaratan odur insanıda alaka ’dan yaratmıştır. İlgiler ve alakalar bu kadar önemlidir.

En gizli bir yerde en küçük bir eğrilik olsa bu dahi onun ilmindedir ve onu dahi bilerek yaratmıştır fakat bu, eğriliği tasvip ettiği anlamına da gelmez. Bunlarda derin Hikmetler vardır.

kehf:1.“Hamd olsun Allah'a ki abdine, Kitab'ı indirdi ve ona hiçbir eğrilik koymadı.”

En küçük bir İLGİ bile onun ilminden gizli değildir. Latif ve Habirdir. İnsanlar, Allahın kudret ve ilmini gereğince takdir edemiyor. Bari teslimde olmuyor.

Allah, kelimeleriyle gerçeği açığa çıkarır. Müşrikler istemesede dinini cihana hakim kılar.

Din onundur ona dönecektir. Hiç kimse ve zümre Allahı taciz edemez.

Akılsız dost akıllı düşmandan zararlıdır.

Allahı bilgisizce savunmayın, Allaha SIĞININ biz bilmesekte o biz görmektedir

Allah, Hakkı batılın üzerine bırakır ve onunla batılı helak eder. Zaten batıl helak olmaya mahkumdur.

Hak bir kelime ejderha olur, yalan yanlış yetmiş yılanı yutar.

Allah, herşeye Kaadirdir.

Neml: 93. “Ve şöyle de: Hamd Allah'a mahsustur. O, âyetlerini size gösterecek, siz de onları tanıyacaksınız. Rabbin, yaptıklarınızdan gafil değildir.

Turisina