İmamiye şiası topluluğu Allah-u Tealanın varlığına,
onun benzeri ve eşi olmadığına cisim, suret, cevher
ve araz olmadığına ve bütün imkâni sıfatlardan uzak
olduğuna inanmaktadır. Bütün ârâz ve cevherleri
yaratan odur ve varlıkları yaratmada ve onlara feyiz
vermede ortağı yoktur.
Vacibul Vücudun özü kesinlikle görülmediğinden ve
yaratıkları hidayet etmesi gerektiğinden dolayı,
Allah beşer türünden bazı elçiler seçmiş ve onları
insanları hidayete yönlendirmesi için her dönemde
halkın ihtiyaçları doğrultusunda onlara açık
deliller, mucizeler ve emirler göndermiştir. Onların
sayıları yine Yüce Allah’ın ilmindedir. Son
peygamber olan Muhammed Mustafa sav in din ve
şeriatı kıyamet gününe kadar baki kalacaktır.
Şia topluluğu şuna inanmaktadır:
“Muhammed’in sav helali kıyamete kadar helaldir,
haramı da kıyamete kadar haramdır, şeriatı da
kıyamete değin devam edecektir.”
Allahu Teala insanların iyi veya kötü bütün amelleri
için ceza ve mükâfat belirlemiştir. Bunlar cennet ve
cehennemde onlara verilecektir. Ceza ve mükâfat için
tayin olunan güne yevmul ceza diyorlar. Allah dünya
sona erdikten sonra bütün mahlûkatı başından sonuna
kadar diriltecektir. Cismi olan bu bedenle mahşere
götürülecektir. Mahkeme ve sorgudan sonra herkes
kendi amelince muamele görecektir.
Nitekim genel olarak semavi kitaplarda ve özellikle
Kur’an-ı Kerim’de haber verilmiştir. Kur’an-ı Kerim
senedi sağlam ve sabit ve muhakkak olan muteber bir
senetle elimize ulaşmış ve tahrif de olmamıştır. Şia
bu kitabın emirleriyle amel etmekte, bu kitabın
hükümlerine kayıtsız itaat etmektedir.
Bu semavi kitapta yazılmış olan, örneğin namaz,
oruç, zekât hac, cihat vs. gibi bütün hükümlere
inanıyor. Aynı zamanda Resulullah sav vasıtasıyla
bize ulaşan bütün farz ve sünnet olan emirlere
inanmakta ve bunlarla amel etmektedir. Şarap, kumar,
zina, livata, riba, zulüm, insan canına kastetmek
gibi büyük küçük tüm günahlardan da kaçınmaktadır.
Şia inancının temeli
Şia topluluğu şuna inanmaktadır: Allah azze ve celle
hazretleri bu ilahi ahkâmı ve emirleri getireni
seçip halka tanıtmıştır. Hazreti Resul un vefatından
sonra onun dinini ve şeriatını koruyan birinin
olması gerekir. Allahu Teala Peygamber efendimizi
seçip tanıttığı gibi, onu da, yani Peygamberin
vasisini ve halifesini de Hz. Peygamber vasıtasıyla
ümmete tanıtmıştır.
Nitekim bütün peygamberler Allahu Tealanın emriyle
kendi vasilerini tanıtmışlardır. Onların en
faziletlisi olan Hatemül Enbiya da, fesadı ve
ümmetinin ihtilafını önlemek için kendi vasilerini
Allahu Tealanın emriyle cari olan sünnet üzerine
tanıtmıştır. Allahu Teala tarafından tanıtılan
Resulullah’ın vasileri on iki kişidir. Onların
birincisi vasilerin efendisi olan Ali b. Ebî
Talib’tir; ondan sonra oğlu Hasan, sonra
Hasan Efendimizin kardeşi Hüseyin, ondan
sonra Hüseyin’in oğlu Zeyn’ul Abidin, ondan
sonra onun oğlu Muhammed Bâkır, sonra onun
oğlu Cafer Sadık, sonra onun oğlu Musa
Kâzım, sonra oğlu Ali Rıza, sonra oğlu
Muhammed Tâki, ondan sonra oğlu Ali Nâki,
ardından Hasan el Akeri, sonuncusu
Muhammed Mehdî’dir. Allah’ın hücceti onikinci
imam gözlerden kayıptır. Ama Allah azze ve celle
hazretleri onunla zulümle dolan yeryüzünü adaletle
dolduracaktır.
İmamiye şiasının
inancı şudur: Bu hak olan on iki imam, Allah
tarafından Peygamber vasıtasıyla bizlere
tanıtılmıştır. Bu mübarek silsileden on ikinci imam
Hz. Mehdî as. mütevatir hadislere göre gaybete
çekilmiştir. Bu mevzuda Ehli Sünnet âlimlerinden de
pek çok hadisler nakil olunmuştur. Bütün
peygamberler ve vasilerinin zamanında Gaybet olduğu
gibi İmam Mehdî zamanında da Gaybet olmuştur. Allah,
o kutsal kulunu zulmü ortadan kaldırmak ve adaleti
yaymak için vakti gelene kadar gözlerden
sakındırmıştır.
Velhasıl Şia topluluğu, Ehlibeyt, sahabeyi Kiram ve
güveniler raviler vesilesiyle bize ulaşan bütün
sahih hadislere ve Kur’an-ı Kerim’de geçen bütün
hükümlere inanmaktadır. Bu kutsal inanca ana
babalarımızı taklit yoluyla değil, tahkik ve mantık
ve delille yetiştiğimizden dolayı Allah’a hamd
etmeliyiz.
Şia cemaati kesinlikle Ehli Sünnet kardeşlerinin
âlim ve avamına husumet ve hakaret gözüyle
bakmamıştır. Hatta onları kendi kardeşleri olarak
görmektedir. Ama maalesef Ehli Sünnet mensupları;
yabancıların, haricilerin, nasibilerin, Emevilerin
tarihsel propagandalarının etkisinde kalarak, kıble,
kitap, nübüvvet, bütün farz ve müstahap ahkâmla amel
etmek, büyük günahlardan sakınmak yönündeki tüm
konularda kendilerine ortak olan Şia kardeşlerini
rafizi, müşrik ve kâfir görmüş onları kendilerinden
ayırmış ve onlara husumetle bakmışlardır.
(*) Bu yazı Muhammed Musevî’nin Peşaver Geceleri
(Kevser Yayıncılık,2004 İst.) isimli eserden
istifade edilerek hazırlanmıştır. |