On İki İmam Şiasının İnancı (*)
Tabip Dr. Mevlüt Katırcı
 

İmamiye şiası topluluğu Allah-u Tealanın varlığına, onun benzeri ve eşi olmadığına cisim, suret, cevher ve araz olmadığına ve bütün imkâni sıfatlardan uzak olduğuna inanmaktadır. Bütün ârâz ve cevherleri yaratan odur ve varlıkları yaratmada ve onlara feyiz vermede ortağı yoktur.

Vacibul Vücudun özü kesinlikle görülmediğinden ve yaratıkları hidayet etmesi gerektiğinden dolayı, Allah beşer türünden bazı elçiler seçmiş ve onları insanları hidayete yönlendirmesi için her dönemde halkın ihtiyaçları doğrultusunda onlara açık deliller, mucizeler ve emirler göndermiştir. Onların sayıları yine Yüce Allah’ın ilmindedir. Son peygamber olan Muhammed Mustafa sav in din ve şeriatı kıyamet gününe kadar baki kalacaktır.

Şia topluluğu şuna inanmaktadır:

Muhammed’in sav helali kıyamete kadar helaldir, haramı da kıyamete kadar haramdır, şeriatı da kıyamete değin devam edecektir.”

Allahu Teala insanların iyi veya kötü bütün amelleri için ceza ve mükâfat belirlemiştir. Bunlar cennet ve cehennemde onlara verilecektir. Ceza ve mükâfat için tayin olunan güne yevmul ceza diyorlar. Allah dünya sona erdikten sonra bütün mahlûkatı başından sonuna kadar diriltecektir. Cismi olan bu bedenle mahşere götürülecektir. Mahkeme ve sorgudan sonra herkes kendi amelince muamele görecektir.

Nitekim genel olarak semavi kitaplarda ve özellikle Kur’an-ı Kerim’de haber verilmiştir. Kur’an-ı Kerim senedi sağlam ve sabit ve muhakkak olan muteber bir senetle elimize ulaşmış ve tahrif de olmamıştır. Şia bu kitabın emirleriyle amel etmekte, bu kitabın hükümlerine kayıtsız itaat etmektedir.

Bu semavi kitapta yazılmış olan, örneğin namaz, oruç, zekât hac, cihat vs. gibi bütün hükümlere inanıyor. Aynı zamanda Resulullah sav vasıtasıyla bize ulaşan bütün farz ve sünnet olan emirlere inanmakta ve bunlarla amel etmektedir. Şarap, kumar, zina, livata, riba, zulüm, insan canına kastetmek gibi büyük küçük tüm günahlardan da kaçınmaktadır.

Şia inancının temeli

Şia topluluğu şuna inanmaktadır: Allah azze ve celle hazretleri bu ilahi ahkâmı ve emirleri getireni seçip halka tanıtmıştır. Hazreti Resul un vefatından sonra onun dinini ve şeriatını koruyan birinin olması gerekir. Allahu Teala Peygamber efendimizi seçip tanıttığı gibi, onu da, yani Peygamberin vasisini ve halifesini de Hz. Peygamber vasıtasıyla ümmete tanıtmıştır.

Nitekim bütün peygamberler Allahu Tealanın emriyle kendi vasilerini tanıtmışlardır.  Onların en faziletlisi olan Hatemül Enbiya da, fesadı ve ümmetinin ihtilafını önlemek için kendi vasilerini Allahu Tealanın emriyle cari olan sünnet üzerine tanıtmıştır. Allahu Teala tarafından tanıtılan Resulullah’ın vasileri on iki kişidir. Onların birincisi vasilerin efendisi olan Ali b. Ebî Talib’tir; ondan sonra oğlu Hasan, sonra Hasan Efendimizin kardeşi Hüseyin, ondan sonra Hüseyin’in oğlu Zeyn’ul Abidin, ondan sonra onun oğlu Muhammed Bâkır, sonra onun oğlu Cafer Sadık, sonra onun oğlu Musa Kâzım, sonra oğlu Ali Rıza, sonra oğlu Muhammed Tâki, ondan sonra oğlu Ali Nâki, ardından Hasan el Akeri, sonuncusu Muhammed Mehdî’dir. Allah’ın hücceti onikinci imam gözlerden kayıptır. Ama Allah azze ve celle hazretleri onunla zulümle dolan yeryüzünü adaletle dolduracaktır.

İmamiye şiasının inancı şudur: Bu hak olan on iki imam, Allah tarafından Peygamber vasıtasıyla bizlere tanıtılmıştır. Bu mübarek silsileden on ikinci imam Hz. Mehdî as. mütevatir hadislere göre gaybete çekilmiştir. Bu mevzuda Ehli Sünnet âlimlerinden de pek çok hadisler nakil olunmuştur. Bütün peygamberler ve vasilerinin zamanında Gaybet olduğu gibi İmam Mehdî zamanında da Gaybet olmuştur. Allah, o kutsal kulunu zulmü ortadan kaldırmak ve adaleti yaymak için vakti gelene kadar gözlerden sakındırmıştır.

Velhasıl Şia topluluğu, Ehlibeyt, sahabeyi Kiram ve güveniler raviler vesilesiyle bize ulaşan bütün sahih hadislere ve Kur’an-ı Kerim’de geçen bütün hükümlere inanmaktadır. Bu kutsal inanca ana babalarımızı taklit yoluyla değil, tahkik ve mantık ve delille yetiştiğimizden dolayı Allah’a hamd etmeliyiz.

Şia cemaati kesinlikle Ehli Sünnet kardeşlerinin âlim ve avamına husumet ve hakaret gözüyle bakmamıştır. Hatta onları kendi kardeşleri olarak görmektedir. Ama maalesef Ehli Sünnet mensupları; yabancıların, haricilerin, nasibilerin, Emevilerin tarihsel propagandalarının etkisinde kalarak, kıble, kitap, nübüvvet, bütün farz ve müstahap ahkâmla amel etmek, büyük günahlardan sakınmak yönündeki tüm konularda kendilerine ortak olan Şia kardeşlerini rafizi, müşrik ve kâfir görmüş onları kendilerinden ayırmış ve onlara husumetle bakmışlardır.

(*) Bu yazı Muhammed Musevî’nin Peşaver Geceleri (Kevser Yayıncılık,2004 İst.) isimli eserden istifade edilerek hazırlanmıştır.

 

 
 

Tabip Dr. Mevlüt Katırcı
hursidnasiri@gmail.com
Konya - İstanbul - 28.10.2008

http://sufizmveinsan.com